Zerre Miktarı İmanın Ölçüsü!
İslâm’a göre zerre miktarı imanı olan ve bu imanın gereği olarak salih ameller işleyen mü’min cennete girer. Nitekim Hz. Peygamber, mü’minleri “kötülüklerden sakındırmak ve iyilikleri teşvik etmek” amacıyla; “Kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimse cehenneme girmez; kalbinde zerre miktarı kibir bulunan kimse de cennete giremez”[1] buyurmuşlardır.
Kimsenin elinde “bir imanometre” olmadığına ve henüz böyle bir âlet de icat edilmediğine göre birisinin imanının derecesini/miktarını/zayıflığını/sağlamlığını bir başkasının tespit edebilmesi mümkün değildir. Ancak Kur’ân ve sahih sünnete bütüncül bakış zerre miktarı imanın ölçüsü hakkında bazı fikirler verebilir. Zira bu konudaki ayet ve hadisler açıktır. Bunları birlikte okuyalım.
“Yoksa Allah, içinizden cihat edenleri (Allah’ın dinini temsil ve tebliğ hususunda her konuda üstün çaba gösterenleri) belli etmeden, (zorluklara) sabredenleri ortaya çıkarmadan, (hemen) cennete gireceğinizi mi sandınız?”[2]
“Sizden önce gelip geçen [mü’min]ler gibi sıkıntı (ve zorluk) çekmeden cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Onların başına öyle ezici sıkıntılar ve kımıldatmaz darlıklar (meşakkatler) geldi ki ve öylesine sarsıldılar ki mü’minlerle birlikte Elçi de: “Allah'ın yardımı ne zaman gelecek?” diye feryat ediyordu. (Ama bilin ve) gözünüzü açın, Allah'ın yardımı [daima] yakındır!”[3]
“Mü’min olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.”[4]
“Bedevîler, “Biz imana erdik” derler. De ki [onlara, ey Muhammed]: “Siz [daha] imana ermediniz: ‘Biz [zahiren] teslim olduk’ demeniz daha doğrudur; çünkü [gerçek] inanç henüz kalplerinize girmiş değil”. Ama Allah'a ve Elçisi'ne [gerçekten] kulak verirseniz O, hiçbir işinizin boşa gitmesine izin vermez: çünkü şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır.”[5]
Hz. Peygamber ise şöyle buyurmuştur: “Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı (barışı, din kardeşliğini, hoşgörüyü, dayanışmayı, sosyal adaleti, saygıyı, sevgiyi) yayınız!"[6]
“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez; onu yardımsız bırakmaz; onu tahkir etmez. (Resûlullâh) üç defa kalbine işaret ederek: ‘Takva (Allah’a karşı sorumluluk bilinci) şuradadır. Bir kişiye müslüman kardeşini hakir görmesi kötülük olarak yeter. Bir Müslümanın diğer müslümana kanı, malı ve ırzı haramdır’ buyurdu.”[7]
“Bir kimse Rasulullah’a: “Hangi müslüman daha faziletlidir?” diye sordu, O da: “Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir” cevabını verdi.”[8]
Görüldüğü üzere tüm bu ayet ve hadisler “imandan sonra” yapılacak “salih amellere” ve “imtihanın çeşitliliğine” işaret eder. Dolayısıyla iman ettiğini iddia eden “din kardeşlerini” sevmek zorundadır. Bu hadislere göre mü’minlerin birbirlerini sevmemeleri, haklarına saygı duymamaları ve bu hakları ihlal etmeleri “imanlarının zayıflığının” bir göstergesidir. Bu itibarla iman ettiklerini iddia edenler hem din kardeşleriyle hem de büyük zorluklarla ve ciddi imtihanlarla karşılaşacaklarını bilmeli ve ona göre hazırlıklarını şimdiden yapmalıdır.
Nitekim kişinin imanının derecesini/sağlamlığını/zayıflığını belirleyen büyük musibetler ve sıkıntılar karşısında gösterdiği/göstereceği tavır ve duruştur. Yüce Allah, ayetlerde insanların deneneceğini, herkesin yaptıklarının karşılığını göreceğini zaten haber vermektedir. Bu nedenle zerre miktarı iman konusunda bilgi sahibi olmak isteyen kimse, hem aşağıda verilecek örnekleri hem de yukarıdaki ayet ve hadisleri dikkatle değerlendirir, sağlıklı tefekkürün hakkını verirse bazı gerçekleri idrak edebilir.
Mesela kendi yaşadığı dönemde dünyadaki insanların çoğunluğunun İslâm’ı bilmediklerini ve Yüce Allah’a şirk koştuklarını görünce üzülen ve vicdanı sızlayan kimsede zerre miktarı iman vardır.
Müslümanların dinlerini iyi bilmedikleri ve dünyaya model olamadıkları için insanların batıl dinlerin ve sahte ilahların peşinden gitmesine üzülen ve vicdanı sızlayan kimsede zerre miktarı iman vardır.
Namazlarını vaktinde kılan, bir vakit namazını -her türlü tedbiri çok önceden almış olmasına rağmen- uyanamadığı için kaçıran, uyanınca da bu duruma çok üzülen ve içi cız eden bir kimsede zerre miktarı iman vardır.
Dünyanın herhangi yerinde bir insanın açlıktan öldüğünü duyunca bu insanlara yardım elini uzatmadığı ve bir şey yapamadığı için üzülen, gözünden yaşlar akan kimsede zerre miktarı iman vardır.
Dünyanın herhangi bir yerinde inancından dolayı öldürülen bir insan olduğunu öğrenince bir şey yapamadığına kederlenen, bu insanların din ve vicdan özgürlüğünün temini konusunda bir şey yapamadığı için vicdan azabı çeken kimsede zerre miktarı iman vardır.
Dünyanın herhangi bir yerinde ormanlar yanarken, denizler ve nehirler kirletilirken, hayvanlara işkenceler yapılırken bu duruma üzülen, tüm bunları görünce vicdanı sızlayan ve içi cız eden kimsede zerre miktarı iman vardır.
Bir kimsenin yalan yere şahitlik ettiği ve birisine zulüm ettiğini gözleriyle görüp, kulağıyla işitince bu duruma seyirci kalmayan, görmezlikten gelmeyen, susmayan, haktan ve adaletten yana tavır alan, mazluma sahip çıkan duyarlı kimsede zerre miktarı iman vardır.
Yakınındaki bir kimsenin gıybet ettiğini, iftira attığını veya yalan söylediğini bizzat gözüyle görüp kulağıyla işitince bu duruma tepki gösteren ve tavrını belirleyerek haksızlığa seyirci kalmayan kimsede zerre miktarı iman vardır.
Bilmeksizin günah işlediğinde hatasını anlayınca derhal yanlışından vazgeçen, tövbe edip pişmanlık duyan, daha sonra o günahı hatırladıkça içi cız eden, titreyen, tüyleri ürperen, “Ben nasıl böyle bir günah işledim” diye çok üzülen kimsede zerre miktarı iman vardır.
Farkında varmaksızın kul hakkı ihlali yaptığını anlayınca gidip o insandan helallik dileyen, affedilmesi için o mazluma kaybettirdiği tüm haklarını geri veren, bu yanlışını hatırladıkça da çok üzülen ve vicdanı sızlayan bir kimsede zerre miktarı iman vardır.
Bir karıncayı veya böceği bilmeksizin ezdiğini fark edince üzülen, vicdanı sızlayan ve içi cız eden kimsede zerre miktarı iman vardır.
Şiddete ve dayağa maruz kalmış bir kadını veya çocuğu görünce üzülen, kürtajla yaşamına son verilmiş bir cenin olduğunu duyunca gözyaşı döken, sokak köpekleri tarafından ağır şekilde yaralanan birini görünce vicdanı sızlayan bir kimsede zerre miktarı iman vardır.
Bir sigara izmaritini veya çöpü insanların dolaştıkları caddelere veya çevreye atan, sokaklara tüküren, ama sonra hatasını anlayınca derhal pişman olan, yaptığına çok üzülen, içi cız eden ve yanlışını telafi etme derdine düşen kimsede zerre miktarı iman vardır.
Kendisine hiçbir zararı dokunmayan herhangi bir hayvanın yaşam hakkına kazara son veren, daha sonra ise hatasını anlayan ve bu duruma çok üzülen, vicdanı sızlayan bir kimsede zerre miktarı iman vardır.
Kırmızı ışık ihlali yaptığı için başkasına zarar veren, bundan dolayı vicdanı sızlayan ve içi cız eden, yanlışını savunmaya kalkmayan, bir daha böyle hata yapmamak için çok dikkatli olacağına gönülden söz veren ve gereğini yapan kimsede zerre miktarı iman vardır.
Bilmeden kaçak elektrik ve su kullanan, devlet malını çarçur eden, tüyü bitmemiş yetimin hakkına tecavüz eden, ama sonunda hatasını anlayıp pişman olan, tövbe eden, herkesle helalleşmek için gereğini mutlaka yerine getiren kimsede zerre miktarı iman vardır.
Özetle ifade edecek olursak, verilen tüm bu misaller, zerre miktarı imanın ölçüsü hakkında bir fikir vermekte, kendisiyle yüzleşmek ve hatalarından ders çıkarmak isteyenler için ufuk açıcı olmakta, düşünen ve sorgulayan insanların gerçekleri görmesine kapı aralamaktadır. Bu bakımdan zerre miktarı imana sahip olmadığı halde “ham hayallere” kapılan müslüman verilen misaller üzerinde bir kez daha düşünmeli, yanlış dinî anlayışlarını gözden geçirmeli, hüsnü kuruntularla kendini avutmamalı, günahlarına tövbe edip imanını daha da sağlamlaştırmak için derhal harekete geçmeli ve bir şeyler yapmalıdır. Kendisini bu şekilde uyaranlara teşekkür etmek yerine hakaret eden, yanlışlarına kılıf arayan ise “zerre miktarı iman konusunda” biraz daha düşünmeli, ahiret günü gerçek anlamda iflas edenlerden olmamak için kendisine verilen akıl emanetini şimdiden devreye sokmalıdır. (03.05.2013)
[1] Müslim, İman, 39.
[2] Âl-i İmrân 3/142.
[3] el-Bakara 2/214.
[4] en-Nisâ 4/124.
[5] el-Hucurât 49/14.
[6] Müslim, Îmân, 93-94; Tirmizî, Et'ime, 45; İbn Mâce, Mukaddime, 9.
[7] Müslim, Birr, 32.
[8] Müslim, İman, 64.