Yöneticilerin dürüst olması bir zorunluluktur
Sorumluluk sahibi bir yönetici, yönetimini adalet ve hakkaniyet ölçülerine göre sürdürür. Kararlarında asla hissî ve keyfî davranmaz.
Yüce Allah’ın tayin ettiği sınırları hiçbir şekilde ihlal etmez.
Yüce Allah’a ve ahiret gününe olan inancı tam ve sapasağlamdır.
Kendisi için istediği faydalı ve güzel şeyleri idare ettiği kimseler için de ister. Zira o, ahirette bütün yaptıklarının hesabını vereceğini bilendir.[1]
Bunun tam tersi olan zalim bir yönetici ise, günah kirlerine dalan, kötü arzularının peşinde koşan ve Yüce Allah yolundan sapandır.
Kötü yönetimiyle emri altındakilere zulmeden, bozgunculuk çıkartan,[2] huzur ortamını baltalayan, hesap vereceğini unutan ve ahiret yokmuş gibi davranandır.
O, sadece kendi çıkarlarını ve sahip olduğu koltuğunu düşünen narsisttir.
Makamını, mevkiini ve servetini kaybetmemek için elinden gelen her türlü yolsuzluğu ve ahlaksızlığı yapandır.[3]
Bu nedenledir ki, tarih boyunca bütün toplumlarda dürüstlük en faziletli erdem olarak kabul edilmiştir.[4]
Özellikle idarecilerin “adil, dürüst, hesap verebilir ve şeffaf olmaları” çok büyük önem arz etmektedir.
Zira toplum sevgiyle kaynaşır, ama sadece “adaletle” yaşar.
İdarecileri adaletten ayrılmış bir toplum, asla huzur toplumu olamaz.
Toplumun bekasının teminatı, adaletin bütün kurum ve kurallarıyla işlemesindedir.
Yani; her zaman “üstünlerin hukukunun” değil, “hukukun üstün” olması temel ilkedir.
İnsan hakları ihlallerinin yapılmaması esastır.
Temel insan hak ve hürriyetlerinin çiğnenmesi bir zorunlululuktur.[5]
Diğer taraftan iktisâdî ve ekomomik kalkınmanın olabilmesi için de kesinlikle dürüstlüğe ihtiyaç vardır.
Ülkeleri tahrip eden haksız uygulamalardır.
Sistemlerdeki bozukluğun ana temeli “adaletsizliklerdir.”
İyi bir idareci, ehliyet, liyakat ve fazilet sahibi olanların hakkını tam ve eksiksiz olarak verendir.
Bir kimseye “hak ettiğinden fazlasını vermenin” doğru olmadığını bilendir.
Eşitliğe ve hakkaniyete dikkat eden, kimseye haksızlık yapmayandır.
Özetle ifade edecek olursak, nereyi idare ediyor olursa olsun “bütün yöneticiler” adil, doğru, dürüst ve güvenilir olmak zorundadır.
Kimsenin hakkına tecavüz etmemek, kul hakkıyla Yüce Allah’ın karşısına çıkmamak için de çok ama çok dikkatli ve duyarlı olmak mecburiyetindedir.
Bilerek haksızlık yapanlar,[6] mazlumların gözyaşlarını dökenler, otoritelerini baskı ve dayatma ile sağlayanlar bir müddet bu durumu devam ettirseler de “önünde sonunda” bunun hesabını mutlaka vereceklerdir.[7]
Çünkü her şey inceldiğinde koparken, zulüm ise kalınlaştığında kopar.[8] Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur.[9] (16.02.2007)
[1] Sâ’d, 38/26. “…Öyleyse insanlar arasında adaletle hükmet, boş arzu ve heveslere uyma, sonra onlar seni Allah yolundan saptırır. Allah yolundan sapanları ise, hesap gününü unuttuklarından dolayı şiddetli bir azap bekler.”
[2] Bakara, 2/11. “Onlara ‘Yeryüzünde yozlaşmaya ve çürümeye yol açmayın!’ denildiğinde ‘Biz sadece düzeltmeye ve iyileştirmeye çalışıyoruz’ diye cevap verirler.” Bakara, 2/27. “Onlar ki, (fıtratlarına) yerleştirildikten sonra, Allah’a karşı taahhütlerini bozarlar, Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi koparıp ayırırlar (hiçbir dînî ve ahlakî kaygı taşımaksızın sırf çıkar uğruna insanların, hayvanların ve bitkilerin genleriyle oynarlar) ve yeryüzünü fesada verirler. İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.”; Ra’d,13/25. “Fakat (yaratılışlarının gereği olan doğal bir) andlaşmaya dayanıyor olmasına rağmen Allah ile olan bağlantılarını bozup Allah’ın sıkı tutulmasını emrettiği (bağları) kesen (aile bağlarını, öksüz, yetim ve yoksullara karşı sorumluluklarını, insanlığa karşı vazifelerini, İslam kardeşliğinin öngördüğü manevî yükümlülüğü yok sayan, tüm canlılara karşı sevgi ve şefkatle davranmayan) ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaran kimselere gelince; işte (Allah’ın laneti böylelerine yönelmiştir; ve (öte dünyada) varılacak yerlerin en kötüsü de onlara ayrılmıştır.”; Fecr, 89/11-12. “(Onlar) toprakları üzerinde hak ve adalet sınırlarını aştılar. Ve orada büyük bir yozlaşma ve çürümeye sebep oldular.”
[3] Hümeze, 104/2-3. “(Vay haline o kişinin) ki, serveti biriktirir ve onu bir kalkan sayar, zanneder ki serveti onu sonsuza dek yaşatacak!”
[4] Ahkaf, 46/13-14. “Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık orada ebedî kalacaklardır.”
[5] Nisâ, 4/58. “Allah, size emanet edilen (maddî ve manevî şey)leri ehil olanlara tevdî etmenizi ve her zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder. Allah’ın size yapılmasını tavsiye ettiği (şey), mutlaka en güzel (şey)dir: Allah, kesinlikle her şeyi işitendir, her şeyi görendir.”; Mâide, 5/8. “Siz ey imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allah’a bağlılığınızda sıkı durun; ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına itmesin. Adil olun: bu, Allah’a karşı sorumluluk bilinci duymaya en yakın olan (davranış)tır. Ve Allah’a karşı sorumluluğunuzun şuurunda olun: şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”; Nahl, 16/90. “Gerçek şu ki, Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olmayı emreder. Utanç verici ve arsızca olanı, akıl ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı ve taşkınlığı yasaklar. Ve size (böyle tekrar tekrar) öğüt verir ki, böylece (bütün bunları) belki aklınızda tutarsınız.
[6] Kasas, 28/39. “İşte böylece, o (Firavun) ve onun buyruğunda olanlar, hiçbir haklılık kaygısı taşımaksızın (yargı için) Bize dönmeyeceklerinden eminmişçesine yeryüzünde büyüklük tasladılar.”
[7] Mutaffifîn, 83/4-6. “Onlar bilmezler mi ki tekrar diriltilecekler (ve) korkunç bir günde (hesaba çekilecekler): bütün insanların alemlerin Rabbi huzuruna varacakları günde?”; İnşikâk, 84/13-15. “Bakın o adam, (yeryüzündeki hayatında) kendi görüş ve anlayışındaki insanlar arasında keyifle yaşadı. Çünkü hiçbir zaman Allah’a döneceğini düşünmedi. Evet, öyle! Halbuki Rabbi, onda olan her şeyi görmekteydi!”
[8] Furkân, 25/19. “(Bunun üzerine Allah da, müşriklere): “İşte (sizin tanrı yerine koyduğunuz kimseler, geçmişte) ileri sürdüğünüz iddiaların yalan olduğunu ortaya koydular” diyecek. “Artık ne (hak ettiğiniz hesabı) savuşturabilirsiniz, ne de kendinize bir destek bulabilirsiniz! Çünkü içinizden her kim böyle bir kötülük işlemişse, ona büyük bir azabı tattıracağız!”; Gâfir, 40/17. “O gün her insan kazandığının karşılığını görür. O gün hiçbir haksızlık (yapılmaz). Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.” Fussilet, 41/48. “Böylece, onların önceden yalvarıp durdukları bütün güçler, kendilerini terk etmiş olacak: ve kendileri için bir kaçış imkânı olmadığını kesinlikle öğreneceklerdir.”; Zuhruf, 43/65. “…Vay haline o zulmedenlerin ve yazık o acı Gün’de (başlarına gelecek) azap için!”
[9] Yûnus, 10/13. “Ve gerçek şu ki, sizden önce kendilerine gönderilen peygamberler onlara hakkın apaçık delillerini getirdikleri halde (inat ve ısrarla) zulüm (ve kötülük) yapmaya devam ettikleri zaman, nice nesilleri yok ettik. Çünkü onlar (bu delillere ya da peygamberlere) inanmayı reddettiler. Biz işte böyle cezalandırırız, günaha gömülüp giden toplumları.” Ayrıca bkz. En’âm, 6/6, 47; A’râf, 7/164; Hûd, 11/117; İsrâ, 17/17; Meryem, 19/74, 98; Tâhâ, 20/128; Hac, 22/45; Şuarâ, 26/39; Kasas, 28/43, 59; Secde, 32/26; Yâsin, 36/31; Sa’d, 38/3; Duhân, 44/37; Ahkâf, 46/27, 35; Kâf, 50/36; Mürselât, 77/15-19.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.