Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Yanlış Peygamber anlayışı-2

A+A-

Ahmed Bican, Envâru’l-Âşikîn adlı eserinde yanlış bir peygamber tasavvuru ortaya koymuş, daha önce konulanları da aynen devam ettirerek hata etmiştir.

Bilindiği üzere Hıristiyan ve Yahûdîler, peygamberlerini “Allah’ın oğlu” diyerek aşırı derecede yüceltme yanlışına düşmüşlerdir.

İşte Müslümanlar da makul ölçüyü kaçırır, Hz. Muhammed’i aşırı şekilde över ve onu “yarı-ilah veya bir melek” gibi tanıtırlarsa Ehl-i kitab’ın düştüğü aynı yanlışa/ hataya düşerler. Dolayısıyla bu konuda Ehl-i kitab’ı eleştiren Yüce Allah da, aynı hatayı devam ettiren Müslümanları takdir etmez; onaylamaz ve onlara “aferin iyi yaptınız” demez.

Nitekim Hz. Muhammed, hayatında iken bu ölçünün kaçırılacağını ve ashabının böyle bir yanlışa düşebileceğini ön görmüş ve sahâbîlerini uyarmıştır. Bir keresinde ashabından bazılarının “onun Hz. Mûsâ’dan ve diğer bütün peygamberlerden üstün olduğunu” söylediklerini işitince derhal onları şöyle uyarmıştır:

“Beni Mûsâ’dan üstün tutmayın! İnsanlar kıyâmet günü bayılacaklar, bende onlarla birlikte bayılacağım. Ayıldığımda Mûsâ’yı Arş’a sıkı sıkıya tutunmuş bir vaziyette göreceğim. Bilmiyorum, o da bayılıp benden önce mi ayılacak, yoksa Allah onu bundan istisna mı tutacak?”

Bakara sûresinin ilgili âyetini tefsir eden Kurtûbî de (671/1272) “Hz. Peygamber’in diğer peygamberlerden üstün olduğunu söylemenin câiz olmadığını” belirterek bunun âyetin açık anlamına aykırı olduğunu ifâde etmiştir.

Dolayısıyla Hz. Peygamber’in de insan olduğu, Allah’ın koyduğu kurallara uygun hareket ettiği ve tedbirler aldığı müslümanlara anlatılmalıdır.

Aksi halde Hz. Peygamber, beşer üstü görülüp öyle tavsîfe kalkışılınca İslam’ın da yanlış tanıtılması kaçınılmaz olur.

 Kavramları ya da kişileri abartmak, ifrat ve  tefrit arasında gidip gelmek, Hz. Muhammed’i efsânevî ve esrârengiz bir kişi olarak tanıtmak, neredeyse beşerî hüviyetinden tecrit edip adeta melekleştirmek doğru değildir. Eğer böyle yapılırsa Hz. Peygamber’in sünneti doğru anlaşılamaz, onun örnekliği tüm dünyaya doğru bir şekilde tanıtılamaz ve dünyada karşılaşılan problemlerin çözümü noktasında “onun sahih sünneti” müslümanlar tarafından referans alınamaz.

Zîra çok boyutlu düşünülmeden konulan tek taraflı yanlış teşhisler, tedâviyi imkânsızlaştırır. Nitekim müslümanların ekserisinin bugünkü hali bu durumun apaçık bir göstergesidir. Yani esas sorun, yanlış teşhis edilirse veya hiç teşhis edilemezse tedavi gerçekleşemez ve müslümanlar da büyük sıkıntılarla boğuşmaya devam eder. Bu bakımdan sorun çok iyi tespit edilmeli, çözmek için çaba sarf edilmeli ve hastalık tedavi edilmelidir.

Örneğin Bican, naklettiği bir uydurma rivâyette, “Hz. Âdem’in Hz. Muhammed’i görmek istediği, ancak Yüce Allah’ın onun sadece nûrunu görebileceğini bildirdiği, bunun üzerine Hz. Muhammed’in nurunun Hz. Âdem’in eline geldiği, oradan şehâdet parmağına ulaştığı, Hz. Âdem’in o nuru görünce, parmağını kaldırıp şehâdet getirdiği, ondan dolayı şehâdet parmağını kaldırmanın sünnet olduğu” anlatılırken de Hz. Muhammed aşırı derecede yüceltilmiştir.

Oysa Hz. Peygamber, olduğu gibi bütün yönleriyle abartmadan tanıtılmalıdır. Maalesef Ahmed Bîcân’ın eserinde “yanlış peygamber tasavvuruna neden olan” pek çok uydurma rivâyet bulunmaktadır.

Ahmed Bîcan, eleştirel bir bakış açısıyla meselelere yaklaşmadığı ve genellikle rivâyetleri olduğu gibi alıp aktardığı için yanlış tasavvurların ortadan kaldırılmasına hiçbir katkı sağlayamamıştır. Nitekim o, peygamberlerle ilgili bilgiler verirken her peygamberin hayatından değişik tablolar yansıtmış, fakat konuyu onların kaç yıl yaşadıklarını söyleyerek kapatmıştır.

Oysa hayatını anlattığı peygamberlerle ilgili bölüm sonlarında dikkat çekici ve çarpıcı mesajlar vermesi, onların yaşamlarından çıkartılacak derslere işâret etmesi çok daha anlamlı olabilirdi.

Ama o, böyle bir anlatım tarzından daha ziyâde, insanların çoğunluğunun hoşuna giden ve herhangi bir sorumluluğu da gerektirmeyen hususları ön plana çıkarmayı tercih etmiştir. Böylelikle insanlar pek o kadar da önem arz etmeyen ve faydası da sınırlı olan peygamberlerin yaşam sürelerine odaklandırılmışlardır.

Elbette insanların ilginç konuları merak edip öğrenmek istemeleri normaldir. Ancak sorumluluğu gerektiren konulara daha çok vurgu yapmak, peygamberlerin örnek alınacak yönleri üzerinde durmak, onların gayretlerini, fedâkarlıklarını, azimlerini, sabırlarını, kararlılıklarını ve cesaretlerini model olarak sunmak “kanaatimizce” çok daha önemlidir.

Sonuç olarak, Envâru’l-Âşikîn’de yanstılan peygamber tasavvuru ciddi anlamda problemlidir. Bunların yeniden gözden geçirilerek düzeltilmesi ve bütün peygamberlerin abartılmadan en güzel ve en doğru şekilde gelecek nesillere ve tüm insanlığa tanıtılması gerekir. Maalesef Ahmed Bican’ın içinden geldiği ekolün günümüzdeki savunucuları da sürekli mucizeler gösteren bir peygamber tasavvurunu Müslümanların zihinlerine yerleştirmeye aynen devam etmekte, “Kur’an merkezli peygamber tasavvuru önerisini” duyduklarında öfkeden gözleri dönmekte, tüyleri diken diken olmakta, bütün samimi uyarılara kulak tıkamakta, üstelik kendilerini uyaranları susturmak için ellerindeki her türlü gücü ve yetkiyi kullanmaktan çekinmemektedirler. Dolayısıyla burada görev, daha çok onlara destek olan müslümanlara düşmektedir. Onlar, hakikatten yana tavır alır, bunlardan korkmadan hatalarını onların yüzlerine söyleyenlere ve gerçekleri seslendirenlere sahip çıkar, bu gibi İslam âlimlerini onlara yem etmezlerse hem kendilerine hem de gelecek nesillere iyilik etmiş olurlar.[1] (31.08.2007)

 


[1] Geniş bilgi için bkz,  Dr. Ahmet Emin Seyhan, Hadislerde Kıyamet Alametleri, s. 80-85

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.