Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Yanlış Anlaşılan ve Anlatılan Bir Kavram: Sadaka

A+A-

Doğruluk, “gerçeği tasdik etmek, tasdik edilen gerçeğe uygun hayat sürmek” anlamına gelirken, doğruluğun zıddı yalancılık ise “hakikati tasdik etmemek ve kendi çıkarlarını gözeterek ilkesiz hayat yaşamak” anlamına gelmektedir.

Gönülden inanarak tasdik ettiği inanca/hakikate uygun davranan ve bu inancın gereğini en güzel davranışlarla ortaya koyan kimseye “sâdık” denir. Bütün sâdıklar müttakîlerdir. Yani; Yüce Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket eden, Kur’ân ve sünnetin ilkelerine uygun yaşamaya çalışan Yüce Allah’ın velî (Yüce Allah’ı yegâne sığınak ve koruyucu bilen) kullarıdır.

Hz. Peygamber, Asr-ı Saadet’te “doğruluğun davranış boyutunu” ifade ederken “sadaka” kavramını kullanmıştır. Ancak ne acıdır ki bu kavram sadece lisanımıza geçerken değil, klasik ve çağdaş Arapçada da anlam kaybına uğramış ve “karşılıksız olarak fakirin eline verilen küçücük yardımın adı” olmuştur.

Oysa bu kelimeye böyle yanlış bir anlamı vermek, Hz. Peygamber’in muradının/maksadının/gayesinin/amacının doğru anlaşılamasını engellemiştir. Dolayısıyla sadaka kavramına Hz. Peygamber’in o dönemde kast ettiği anlam neyse o verilmelidir. Bu itibarla sadakayı, “imanın sadakatini ortaya koyan her türlü olumlu davranış”, “doğruluğu güzel davranışla arama teşebbüsü” veya “iyi, güzel, yerinde, haklı ve doğru bir davranış” şeklinde tanımlamamız mümkündür.

Buna göre bir insanın özüyle ve sözüyle doğru, tutarlı ve ilkeli olduğunu ifade eden her davranış sadakadır. İnsanın “düşünce dünyasındaki güzelliği yansıtan her olumlu davranış” nasıl “hasene” olarak adlandırılıyorsa, “özünde ve sözünde doğru olduğunu gösteren, bir başka ifadeyle İslâm’ın ilkelerine uyma hususundaki sadakatini ispat eden her türlü eylem” de “sadaka” olarak adlandırılabilir. Dolayısıyla “sadaka” sıdk üzere olan sâdıkların davranışıdır.

Hz. Peygamber’in “sadaka” olarak tanımladığı bazı davranışları yukarıdaki bilgiler ışığında yeniden tercüme edersek şunları söyleyebiliriz:

“Güzel söz sadakadır.”[1] Yani; güzel söz söylemek, kırıcı olmamak “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

“Yumuşak söz sadakadır.”[2]Yani; tatlı dilli olmak, bağırıp çağırmadan konuşmak, kimseyi incitmemek, kalp kırmamak “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

“Kardeşine gülümsemen sadakadır.”[3]Yani; insan ve din kardeşlerine karşı güler yüzlü olman, onları görünce tebessüm etmen, asık suratlı olmaman, somurtmaman “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

“Allah’ın kullarına selam vermen sadakadır.”[4] Yani; insan ve din kardeşlerine karşı esenlik dilemen, onlara zarar vermemen, emin ve güvenilir bir insan olduğunu hissettirmen “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

 “İnsanlara yol göstermen sadakadır. Yolunu kaybedene yol göstermen sadakadır.”[5] Yani; insanlara yardımcı olman, onların sıkıntılarını gidermen, acılarını paylaşman, gerçeği bulmaları için çok çalışıp sağlam bilgi vermen “iyi, yerinde, doğru ve güzel bir davranıştır.”

“Yolda insanlara eziyet veren bir şeyi kaldırıp atman sadakadır.”[6]Yani; insan ve din kardeşlerine zarar veren veya vermesi muhtemel olan şeyleri yollardan uzaklaştırman “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

“Bir kimsenin bineğine binmesine yardımcı olman sadakadır.”[7]Yani; insanlara küçücük şeylerle de olsa yardımcı olman, onların işlerini kolaylaştırman, hayır dualarını alman “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

“Bir kimsenin (bineğine) yükünü yüklemesine yardımcı olman sadakadır.”[8] Yani; yardıma ihtiyaç duyan birisine yardım elini uzatman, onu sevindirmen “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

“Doldurduğun kovayı kardeşinin boş kovasına boşaltman sadakadır.”[9] Yani; acelesi olan insana fazla bekleyip zaman kaybetmemesi için yardımcı olman, kendi sıranı ona vermen “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

“İki kişinin arasında adaletle hükmetmen sadakadır.”[10]Yani; insan ve din kardeşlerinin arasında hakkı gözetmen, hüküm verirken adaletten ayrılmaman, haktan yana olman “iyi, güzel, doğru ve yerinde bir davranıştır.”

“Toprağa diktiğin her ağaç senin için bir sadakadır.”[11]Yani; insanların ve hayvanların yararına olacak şeyleri yapman, çevreyi koruman, tabiaattaki dengeyi muhafaza etmen “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

“Sadakanın en faziletlisi; bir müslümanın ilim öğrenmesi ve sonra bu öğrendiklerini bir başka müslüman kardeşine öğretmesidir.”[12]Yani; insanlığın yararına olacak her türlü ilmî faaliyeti gerçekleştirmen, bunun için ter döküp bedel ödemen ve bunları mü’min kardeşlerine öğretmek için çabalaman “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

“İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır.”[13]Yani; iyiliklerden yana olman, kötülükleri engellemeye çalışman, mü’minlere destek olup inkâr, isyan, fısk, şirk ve dinsizlikle mücadele etmen “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

“Namazı (cemaatle) kılmak için camiye doğru attığın her adım sadakadır.”[14] Yani; namazı cemaatle kılman, namazında devamlı ve duyarlı olman, sağlığını korumak için camiye yürüyerek gitmen “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

“Allah’a hamd etmen senin için bir sadakadır.”[15]Yani; Yüce Allah’ı çokça anman, O’na çok şükreden bir kul olman “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

“Allah’ı tesbih etmen sadakadır.”[16] Yani; Yüce Allah’ı çok zikretmen, O’nu hiçbir zaman hatırından çıkarmaman, yaratılış amacına uygun hareket etmen, görevlerini tam ve eksiksiz yapman “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

“Allah’ı tekbir etmen sadakadır.”[17] Yani; Yüce Allah’ı çok zikretmen, O’nun Tek büyük ve biricik ilah olduğunu bilmen, sürekli O’nu ve verdiği nimetleri hatırında tutman, O’na ve ahiret gününe imanını sağlamlaştırman “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”

Sonuç olarak, Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemde “sadaka” terimi “karşılıksız olarak fakirin eline verilen yardımın adı” değildir. Tam tersine o dönemde sadaka; “imanın sadakatini ortaya koyan her türlü olumlu, yerinde, iyi, doğru ve güzel davranış”ın adıdır. Buna göre her mü’min özünde ve sözünde doğru, ilkeli, kararlı ve tutarlı olmalı, Yüce Allah’a verdiği ahde/söze/misaka bağlı kalmalı ve sadık olduğunu göstermelidir. (08.08.2014)

 

[1] İbn Hanbel, II, 312, 316, 350.

[2] Buhârî, 56/Cihâd, 72 (III, 224); 78/Edeb, 34 (VII, 79).

[3] Tirmizî, 25/Birr, 36 (IV, 339-340)

[4] Buhârî, 53/Sulh, 11 (III, 170-171;Ebû Dâvud, 5/Tatavvu, 12 (II, 61); İbn Hanbel, II, 316, 350; V, 167).

[5] Buhârî, 56/Cihâd, 72 (III, 224); Tirmizî, 25/Birr, 36 (IV, 339-340).

[6] Buhârî, 46/Mezâlim, 24 (III, 103); Ebû Dâvud, 5/Tatavvu, 12 (II, 61); Tirmizî, 25/Birr, 36 (IV, 339-340).

[7] İbn Hanbel, II, 316, 350).

[8] Buhârî, 56/Cihâd, 72 (III, 224); İbn Hanbel, II, 316, 350).

[9] Tirmizî, 25/Birr, 36 (IV, 339-340).

[10] Buhârî, 53/Sulh, 11 (III, 170-171;İbn Hanbel, II, 316, 350).

[11] İbn Hanbel, VI, 362).

[12] İbn Mâce, Mukaddime, 20 (I, 89).

[13] Buhârî, 78/Edeb, 33 (VII, 79); Müslim, 6/Müsâfirîn, 13 (I, 499) nr: 84; Ebû Dâvud, 5/Tatavvu, 12 (II, 61); Tirmizî, 25/Birr, 36 (IV, 339-340; İbn Hanbel, V, 167).

[14] Buhârî, 56/Cihâd, 72 (III, 224); İbn Hanbel, II, 312, 316, 350).

[15] Müslim, 6/Müsâfirîn, 13 (I, 499) nr: 84; Ebû Dâvud, 5/Tatavvu, 12 (II, 61).

[16] Müslim, 6/Müsâfirîn, 13 (I, 499) nr: 84; Ebû Dâvud, 5/Tatavvu, 12 (II, 61); İbn Hanbel, V, 167).

[17] Müslim, 6/Müsâfirîn, 13 (I, 499) nr: 84; İbn Hanbel, V, 167).

Önceki ve Sonraki Yazılar