Türkiye’de Derin Devlet
Derin devletin varlığı her ülkede tartışılan bir konu olmuştur. Tabii ki Ortadoğu’yla Avrupa’yı birbirine bağlayacak kadar stratejik konuma sahip Türkiye’de de derin devletin varlığından söz etmemek mümkün değil. Pekâlâ, Türkiye de derin devlet var mı? Bu soru üzerine biraz düşünelim…
90’lı yıllarda adını sıkça duyduğumuz Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, Abdullah Çatlı, Alaattin Çakıcı, Cem Ersever gibi birçok kişinin hayatlarına bakıldığında derin devletin istihbarat ile bağlantılı olarak bir dizi operasyonu bu isimler aracılığıyla yaptığı konuşuluyor. Bir tanesi operasyon ise on tanesinin de şehir efsanesi olduğu bu söylentileri de bir kenara bırakarak günümüze gelelim. Günümüzde derin devlet ne durumda?
Türkiye’de her dönem ülkeyi yöneten siyasi otoritelerin yanında derinlerde birkaç isimden de bahsedilmiş hatta aksaçlılar (aksakallılar) meclisinin varlığı konuşulmuştur. Gelin görün ki derin devlet dediğimiz elle tutulur bir yapıdan bahsetmek mümkün değil. Doğrusu derin devlet bir lobi, loca, bir parti veya platform şeklinde teşkilatlanmış kişilerden oluşmuyor. Derin devlet, kurulmuş ve işleyen bir sistemi ifade ediyor. Bu sistemin içinde olup olmadığımızdan haberdar da değiliz. Belki de bazen bizler de bu sistemin çarkına bir yerlerden giriyor ve bu sisteme hizmet ediyoruz, bilemiyoruz… Tabi ki şu da bir gerçek ki derin devlet dediğimiz bu sistemi kuran, idare eden ve devamlılığını sağlayan bir akıl da mevcut. Türkiye için bahsedecek olursak bu aklın Teo-Man’dan günümüze kadar geldiğini söylemek mümkün. Metehan’ın orduya getirdiği onluk sistem (rütbe sistemi) dünyanın her yerinde varlığını sürdürüyor. Bu da derinlere işlenmiş sistemlerin her daim devam ettiğinin büyük bir kanıtı niteliğinde.
Derin Devlet İle Hükümet İlişkili Midir?
Bu sorunun cevabı bence şudur; derin devlet öncelikle hükümetle iş yapmak ister. Kendi ideallerine aykırı olan bir hükümet ile iş yapmaz ve devamlılığına da izin vermez. Devletin varlığı için terörle mücadele etmek gerektiğinde hükümet otoriteleri yetersiz kaldığı dönemde kontrgerilla kullanılmak suretiyle terör unsurları etkisiz hale getirildi. Günümüzde ise terörle mücadele için kontrgerillaya ihtiyaç duyulmadan doğduran devletin, ordunun yetiştirdiği kahraman komandolar görev yapıyor. Bunun yanında istihbaratın da yıllarca askeri bir hegemonya altında olduğunu bu hegemonyanın Hakan Fidan’ın göreve gelmesiyle kırıldığını söylemek mümkün. Öyle ki bu askeri gelenekle yetişmiş istihbaratçıların bu durumdan rahatsızlık duyduğu da ortada… MİT ve Hakan Fidan’a yönelik sosyal medya ve bazı internet basını üzerinden yapılan dezenformasyonun bir nedeni de budur. Kaldı ki sivil istihbaratın başarılarına da her geçen gün şahit oluyoruz. Sadece seçilmişlerin, atanmışların değil, vatana gönül vermiş herkesin istihbaratçı olduğu bir döneme girdik. Hal böyle olunca yaşanan hızlı teknolojik gelişmelerin de etkisi ile kim ne yapıyor, nerede, kiminle görüşüyor, ne planlıyor bilmemek mümkün değil.
Tabi bu durum derincilerin de işini zora sokmaya başladı. Derinden çalışma yürütmek, belli odalarda az sayıda insanla karar alıp operasyon yapmak yerini lobi ve think-tank faaliyetlerine bıraktı.
Eskiden derin devlet denildiğinde akla doğrudan istihbarat teşkilatı gelirdi; gelmezdi belki de getirilirdi. Şimdi ise derin devlet sokakta geziyor. Bir dernek, sendika, lobi, düşünce kuruluşu, stratejik hamleler yapmak üzere ürettiği düşünce ve sistemleri hükümetin onay gücünden yararlanarak yerine getiriyor.
Dikkatle izlersek ülkemizde, eskiden verilmiş hatalı kararlardan dönmek için think-tank platformlarının fikir birliği ettiği hususlar raporlanarak hükümet yetkililerine sunuldu. Bunun üzerine de bu hatalı kararlardan hızlı dönüş sağlanarak ve toplumsal huzur güvence altına alınıyor. Bir kesin var ki topluma, aileye ve Türk devlet geleneğine zarar verecek ne varsa ortadan kaldırmak için var gücüyle çalışıyor. Kimi zaman bilimsel çalışmalar ortaya koyuyor, kimi zaman lobi faaliyetleri yürütüyor. Tüm bu çalışmaların devletin derinlerindeki köklerden gelen gelenekçi bir bakış açısının ürünü olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Türkiye’de derin devlet gelenekçi bir yapıya sahip görünüyor… Nerede dersek, büyük ihtimalle evimizde…