Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Töre cinayetlerinin perde arkası

A+A-

Ahmed Bican’ın yazmış olduğu Envâru’l-Âşikîn adlı eserde naklettiği bir rivâyette “Arap beylerinden Dihye adında bir beyin 7 kızını kocaya vermeye utandığını ve kızlarının tamamını öldürdüğünü, sonra pişman olup Hz. Peygamber’in yanına geldiğini ve “Bana bir rahmet var mıdır?” dediğini, Hz. Peygamber’in bir zaman şaşırıp kaldığını, bunun üzerine Cebrâil (a.s.)’in gelerek Allah Teâlâ’nın o kişiye şöyle söylemesini emrettiğini” kaydetmektedir:

“Benim izzetim hakkı içün ol vakit ki, Lâ İlâhe İllallah Muhammedü’r-Rasûlullah dedi, yetmiş yıllık küfrünü affettim. Kızlar hûd (zaten) onun idi. Onlar içün af etmez miyim?”

Bu uydurma rivayette Yüce Allah’a söylettirilen “Kızlar zaten onundu, istediğini yapabilir, öldürebilir de” şeklindeki anlayış kesinlikle “sakat bir anlayıştır.”

Böyle bir düşünceyi Yüce Allah’a izafe etmek korkunç bir hata, akılalmaz bir iftira ve O’na yapılmış büyük bir zulümdür.

Gerek Kur’ân’ın gerekse sünnetin böyle bir düşünceyi onaylaması asla ve kat’a söz konusu değildir.

Osmanlı popüler dini edebiyatının en seçkin örneklerinden olan Envâru’l-Âşikîn’de nakledilen bu uydurma rivayetten etkilenen bazı insanlar, kadınları birtakım hataları nedeniyle günümüzde de rahatlıkla öldürebilmektedir.

Bu rivayet, Yahudi kültürüne ait bir düşüncenin hadisleşmiş versiyonudur.

“İnsan hayatını hiçe sayan bu uydurma rivâyet yüzünden” bazı cahil insanlar aile meclislerini toplamakta, “güya namuslarını temizlemek için” hiç Allah’tan korkmadan “töre veya namus cinâyeti” kararını alabilmektedir.

Örneğin zulme veya tecâvüze maruz kalarak veya nefsine uyarak gayr-i meşrû ilişkiye giren “bir genç kızı” ya da “evli bir kadını” çok rahatlıkla öldürülebilmektedir.

Rivayette yansıtılan böyle bir “zihniyet/ tasavvur/ bakış açısı” kesinlikle problemlidir. Zira Yüce Allah’ı şahit göstererek, hem de bizzat O’na söylettirilerek oluşturulan böyle bir algı yüzünden töre cinâyetlerinin ardı arkası kesilmemektedir.

Öte yandan bu uydurma hadis açıkça Kur’ân âyetleriyle çelişmektedir. Zîra âyetler, hayasızca davranışlarda bulunan kadınları “suçları sâbit olduktan sonra bile” öldürmeyi değil, 100 değnek cezasından sonra “ölüm onlara gelinceye ya da Allah onlara başka bir kapı açıncaya kadar” evlerinde tutmayı emretmektedir.

Bu âyetlerde “haksız yere hiçbir kimsenin diğerinin canına kıyamayacağı” ve cinâyeti tercih edip işin kolayına kaçarak “sorumluluklarından”  kurtulamayacağı haber verilmektedir.

Bu bakımdan annesinin, karısının, kızının veya kızkardeşinin başına böyle bir şey gelen kimse “imtihâna tabi tutulduğunu” bilmek, ona göre davranmak ve adâletten ayrılmamak zorundadır.

Kanaatimizce kadınlara böyle kötü gözle bakılmasının arkasında yatan sebeplerden biri de, “ataerkilliğin dînî-Îslâmî söylem biçiminin beslendiği kaynaklardan olan popüler dînî-didaktik eserlerde” verilen bu tür yanlış mesajlardır.

Sonuç olarak, kitaplara girmeyi başaran böyle uydurma hadisleri Kur’an ve sünnet bütünlüğü içinde incelemeden ve “ciddî bir eleştiriye tâbi tutmadan” insanlara din diye anlatmak doğru değildir. Zira Hz. Peygamber, Kur’ân’a aykırı böyle şeyleri asla onaylamamıştır ve onaylamaz. Dolayısıyla Envâru’l-Âşikîn benzeri beşinci ve altıncı sınıf kitaplardaki “asılsız ve uydurma hadisler konusunda” son derece dikkatli olmak gerekir. Aksi halde bu tür rivayetleri naklederek Müslümanların zihninde doğru olmayan tasavvurlara neden olunur ki bu da, çok ciddi vebaldir ve ahirette bunun hesabı çok ağır olur.[1] (25.05.2007)

 

[1] Geniş bilgi için bkz. Ahmet Emin Seyhan, Hadislerde Kıyamet Alametleri, s. 96-97.

 
Önceki ve Sonraki Yazılar