Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Tevazuun Önemi

A+A-

Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in övdüğü güzel ahlak esaslarından birisi de tevazudur. Tevazu, alçak gönüllü olmak demektir. Yüce Rabbimiz: “Rahmân'ın has kulları ki, onlar yeryüzünde tevazu ve vakar ile yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine laf atacak olsa, (sadece) selâm! derler” buyurarak mütevazı mü’minlerin özelliklerinden bahsetmiş, onların namazlarını saygı ve tevazu içinde kıldıklarını, ahirette onlardan razı olacağını ve onların büyük bir mükâfatı hak edeceklerini bildirmiştir.


Tevazuun zıddı kibirdir. Kibir kendini beğenme ve böbürlenme anlamına gelir. Kibir toplumsal kaynaşmaya zarar veren ve dostların arasını açan kötü bir huydur. Bu nedenledir ki Resulullah efendimiz: “Kalbinde zerre miktarı kibir bulunan cennete giremez” buyurarak bütün mü’minleri kibirden sakındırmıştır. Zira kibirli kimse bencildir; kendisini üstün ve ayrıcalıklı gördüğü için kimseyi beğenmez ve kesinlikle alçakgönüllü de olamaz.


Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de insanları küçümseyerek onlardan yüz çeviren, yeryüzünde böbürlenerek yürüyen ve kendini beğenen kimseleri sevmeyeceğini ifade etmiştir. Kur’ân’da anlatıldığı üzere İblis’in kendini çok beğenmesi, kibirlenmesi, insanoğlunu küçümsemesi ve Yüce Allah’ın secde emrine karşı gelmesi onun bu sevgiden mahrum kalması sonucunu doğurmuştur.


Nitekim Rabbimiz; “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, kibirlenme ve gururlanma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin. Bunların hepsi de Rabbinin katında sevimsiz ve çirkin davranışlardır” derken kibirlenmenin doğru olmadığını bildirmiştir. Bir başka ayette ise müslümanların Huneyn gününde çokluklarıyla övünmeleri ve tevazudan uzaklaşmalarının yanlışlığına işaret etmiş ve bu kötü huydan mü’minleri sakındırmıştır. 


İşte bütün bunların farkında olan Hz. Muhammed, kibri hoş karşılamamış ve kendisi de son derece mütevazı olmaya özen göstermiştir. Nitekim o, şahsına aşırı derecede iltifat edilmesini doğru bulmamış ve bazen meclislerde boş bulduğu yere oturmuştur. Tokalaştığı zaman karşısındakinden önce elini bırakmamış, hastaları, dostlarını, komşularını ziyaret etmiş, zayıflara, yoksullara, kimsesizlere, engellilere ve yetimlere özel ilgi göstermiştir.


Kendisine hizmet edenlerle birlikte oturup yemek yemiş, satın aldığı yiyecekleri çarşıdan bizzat kendisi taşımıştır. Hayatı boyunca bu güzel ahlakı müslümanlara da kazandırmak için uğraşmış ve herkese alçakgönüllülüğü tavsiye etmiştir. Hz. Peygamber; “Herkesle iyi geçinen, yumuşak huylu olup insanlara tevazu ve kolaylık gösteren kimseleri cehennem ateşi yakmaz” buyurarak tevazuun önemini vurgulamıştır.


Kibir ve kendini beğenmek kabalık ve hamlığın, tevazu ise olgunluğun işaretidir. Nitekim olgunlaşmamış gök ekinler dimdik dururken, olgunlaşmış bir başağın boynunun eğri, yönünün ise toprağa doğru olduğu görülür. Bu itibarla, topraktan yaratılan insanın da toprak gibi gönülsüz ve mütevazı olması icap eder. Pek tabidir ki, olgun bir mü’mine de ancak mütevazı ve ağır başlı olmak yakışır.


Bu arada aşırı tevazuun da “gizli bir kibir” içerdiği unutulmamalı ve her konuda olduğu gibi bu konuda da ölçü ve denge kaybedilmemelidir.


Hz. Peygamber’in mütevazı hayatı müslümanlar için bir örnektir. Görüldüğü üzere Kur’ân’dan ve Hz. Peygamber’in eşsiz uygulamalarından çıkartılacak ders, mü’minlerin de mütevazı kimseler olmaları gerektiğidir. Zira Yüce Allah’ın rızasını kazanmanın yolu mütevazı bir mü’min olmaktan geçer.
Rabbim cümlemizi alçakgönüllü olan, kibirden ve kendini beğenmişlikten uzaklaşan ve tüm insanlara sevgi, şefkat ve merhametle yaklaşan ihlaslı kullarından eylesin. (26.04.2009)
 

Önceki ve Sonraki Yazılar