Tarafsızlık Yoktur Hakk’tan Yana Taraf Olmak Vardır!
İnsanoğlu hayatı boyunca hemen hemen her konuda tercih yapmak zorundadır. Ölünceye kadar da bu tercih yapma işlemi aynen devam edecektir. Yaptığı iyi ve güzel tercihler nedeniyle mükâfat alırken, kötü, zararlı, çirkin ve yanlış tercihler sebebiyle de cezalandırılacaktır. Herkes amel defterini yaptığı tercihlerle doldurmaktadır. Seçimini iyi yönde yapmayan, akl-ı selime uygun hareket etmeyen, sağlam ve güvenilir bilgiler ışığında karar vermeyen bir insan kendi sonunu kendisi hazırlar.
Şeytan ve şeytanlaşmış insanların telkinlerine kanan, aldatılmayı istediği için tercihini aldatılmaktan yana kullanan, aklını ve iradesini sahte lider/şeyh/hoca/mürşitlere teslim eden sonra da çok yanlış seçimlerde bulunan kişi kendine yazık eder.
Her türlü tercih için uyulması gereken evrensel, özlü ve şaşmaz kurallara uymak yerine, gelişigüzel hareket eden, bedava yediği bir yemeğe göre kararını/oyunu değiştiren/satan, neye alet olduğunu hesap edemeyen kimse çok büyük bir yanlış yapar.
Toplumun bir ferdi olarak ülkeyi, şehri, ilçeyi veya köyü yönetmesi amacıyla en güvenilir, imanlı, merhametli, azimli, kararlı, ilkeli, ahlaklı, dürüst, yardımsever, sorun çözen, özü sözü bir, cesur, çalışkan, göründüğü gibi olan, olduğu gibi görünen, sadece Yüce Allah’tan korkan vicdan sahibi bir lideri bulup seçmek gerekirken sahtekâr olduğu her halinden belli olan birine arka çıkmak yanlıştır. Dolayısıyla bu özellikleri haiz olmayan birine destek olmak, onu seçmek, onun tüm yaptıklarını onaylamak anlamına gelir. Bu ise sorumluluk almak demektir. Zira oy veren kişi, kendi adına yönetme yetkisini o şahsa devretmekte, onu kendine vekil tayin etmektedir. Böylece, o liderin/yöneticinin yaptığı tüm hayırlı hizmetler için sevap kazanırken yaptığı her türlü rezalet nedeniyle de günahlarına ortak olmaktadır.
Bu itibarla, seçim yapmak çok önemlidir. Kime destek olacağını bilmeyen, şahsi çıkarları için oy kullanan, emaneti ehil olanlara teslim etmeyen kişi büyük bir zararda ve ziyandadır. Zira akıllı insan, tarafını belli eder; ilkelerden/umdelerden/hakikatlerden yana duruş sergiler. Asla omurgasız, kişiliksiz ve kimliksiz olmaz. İradesini hiçbir kimseye peşkeş çekmez.
Diğer taraftan seçimde tarafsız ya da çekimser kalarak iyileri desteklememek, ülkeye, şehre, beldeye veya köye zarar verecek kişilerin yönetici olarak iş başına gelmesine zımnen (üstü kapalı) destek vermektir ki bu da, ciddi bir vebaldir.
Ya da oyunu geçersiz hale getirecek bir işlem yapmak veya boş oy kullanarak safını belli etmemek de sorumluluk almak demektir.
Oy vermeye hiç gitmemek de aynen böyledir. Nitekim “Oy kullanmak küfürdür”, “Oy vermek küfre ortak olmaktır”, “Oy vermek dinden çıkmaktır”, “Oy vermek şirktir” gibi zırvalara itibar ederek sandığa gitmemek kesinlikle yanlıştır. Zira bu tür söylemler, sayıları az ve akılları oldukça kıt olan günümüz Neo-Hâricî, Neo-Vehhâbî ve Neo-Selefîlerin söylemleridir. Dolayısıyla oyları geçersiz hâle getirmek ya da sandıktan kaçmak, zalimlerin kazanmasına dolaylı (üstü örtülü) destek sağlamaktır ki bu da son derece yanlıştır.
Diğer taraftan verdiği oyun hiçbir işe yaramamasına, heder olup gitmesine, ülkeye veya şehre hiçbir fayda sağlamamasına neden olmak da vebaldir. Örneğin verdiği oy, eğer baraja takılıp boşa gidecekse bu doğru ve yerinde bir tercih olmayacaktır. Zira böyle bir oy kullanmak, bile bile yanlış yapmak ve gerçeğe gözlerini kapamak demektir. Çünkü böyle oy kullanan kişi, bu tercihiyle “ihtiraslarının esiri olmuş kifayetsiz muhterislerin peşine takılmış, ana gövdeye zarar vermiş, muhterislerin yalanlarına kanmış, hakikatin gür şekilde haykırılmasına engel olmuş ve zalimlerin elini dolaylı olarak güçlendirmiş” olmaktadır. Bu nedenle baraja takılacak bir partiye oy vermek, göz göre göre zalime payanda olmak demektir. Kanaatimizce aklı başında bir mü’min, ehven-i şer düsturuyla hareket etmeli ve en doğru kararı vermeye çalışmalıdır.
Veya ülkenin değil de kendi aşireti, tarikatı veya cemaatinin çıkarlarını düşünen sözde liderlerin peşine takılarak karar vermek ve hiç ehil olmayan birilerinin seçilmesine neden olmak da sorumluluk almak demektir. Zira emaneti ehil olana değil de, kendi çıkarlarına hizmet edecek kişiye teslim etmek, ilkeyi değil, çıkarları öncelemek olacağı için bu da büyük bir yanlıştır.
Veya her türlü ırkçılığı yapan, ırkçılık söylemiyle oy toplamaya çalışan, birleştiricilik değil bölücülük yapan, sırtlarını terör örgütlerine dayayan, toplumu kamplara bölerek çatışmadan ve şiddetten medet uman, nefret söylemleri yayan, kan ve gözyaşından beslenen ve bu şekilde koltuğa oturmayı marifet sanan adamlara destek olmak da vebaldir.
Veya geçmişte İslam düşmanlığı yapan, eline imkân geçtiğinde aynı düşmanlığı yapmak için fırsat kollayan, gizli ya da açık dinî değerleri aşağılayan, dinden nefret eden, dini “afyon/uyuşturucu” olarak gören, müslümanların kutsallarına sürekli hakaretler yağdıran, ancak seçim zamanlarında takiyye yaparak müslümanları aldatmaya çalışan adamlara oy vermek de ciddi vebali omuzlamak demektir.
Veya ciddi hiçbir proje ortaya koymayan, bol keseden tüyü bitmemiş yetimin hakkını ona buna dağıtan, uçuk kaçık vaatlerde bulunan, ağzına geleni söyleyen yalancı birine oy vermek de ciddi bir vebaldir. Zira ayağı yere basmayan, inandırıcı olmadığı her halinden belli olan koltuk ve makam düşkünü böyle adamlara/kadınlara aldanarak oy vermek son derece yanlıştır.
Dolayısıyla aklı başında bir mü’min fotoğrafın tamamına bakarak karar vermek zorundadır. Çünkü kâmil mü’min tek bir ağaca değil, ormanın tamamına bakarak karar verir.
Mesela, dürüst, emin, ahlaklı ve güvenilir bir liderin “seksen doğrusu”, ama “yirmi yanlışı” varsa onun yanında yer alır; ancak bu liderin yaptığı yanlışlara karşı hakkı ve adaleti her zaman savunur. Onu demokratik yollardan uyarır, hatasından dönmesi için hukuk içinde kalarak etkin mücadeleye devam eder. Lakin asla belden aşağı vurmaz; ilkesizlik yapmaz; hukukun ilkelerinden ayrılmaz; iftira, dedikodu ve yalana başvurmaz. Böylece birlik ve beraberliğin bozulmasına fırsat vermez; güven ve istikrar ortamının zedelenmesine de yol açmaz.
Nitekim akıllı bir insan meseleleri çok yönlü değerlendirir. Herkes akıllı olduğunu iddia ettiğine göre yapılacak şey, tek bir argümana bakarak karar vermemektir. Hissi, keyfi ve indî kararlar almaktan kaçınmaktır. Kin ve öfkeyle hareket etmemektir. Adaletten ayrılmamak, hatasız kul arama lüksünden vazgeçmektir. En az hatayla yönetecek yahut yönetmiş ve kendini ispat etmiş çalışkan ve dürüst kişiye oy vermektir. Geçmişte yaşadığı zulüm dönemlerine bakarak doğru kararlar almaktır.
Beceriksiz, tembel, ahlaksız, yalancı, sahtekâr, hokkabaz, hilebaz, düzenbaz, vurdumduymaz, eyyamcı, nemelazımcı kimselere bir daha kanmamak ve emaneti onlara teslim etmemektir. Onların geçmişte neler yaptığını asla ama asla unutmamaktır. Bir delikten iki defa ısırılmamak, söylenen pembe yalanlara kanmamaktır. Zira akıllı olduğunu iddia eden bir insan tüm bunları düşünmek zorundadır. Bu uyarıları göz ardı ederek hatada ısrar etmeye devam eden ise tercihlerinin sonucuna katlanmak durumundadır.
Eğer bir kimse kendisini uyarana, yanlışını hatırlatana, doğru tercihin nasıl yapılacağını örneklerle ortaya koyana minnettar olup teşekkür etmek yerine, uyarılara kulak tıkıyor, körü körüne yanlışta ısrar ediyorsa böyle kimselere söylenecek şey şu olabilir:
“Arkadaş karar senindir; istediğin tercihi yap; Sırf kendini ve çıkarlarını düşünme! Tüm dünyadaki mazlumların umudu olmak için çalışanlara destek ol! Ülke için yapılacak her türlü yanlış iş ve icraattan da pay sahibi olacağını aklından çıkarma! Ayrıca tercihlerinin kaydedildiğini ve mahşer günü karşına çıkartılacağını da sakın unutma!”
Zira kendi düşen ağlamaz, ağlayamaz, ağlamaya hiç hakkı yoktur. Yaptıklarının hesabını mutlaka ahirette verecektir. Böyle birinin yıllar sonra kalkıp; “Keşke o adamlara oy vermeseydim”, “Elim kırılsaydı da o kişiyi desteklemeseydim”, “Keşke oy vermeye gidip falancayı destekleseydim”, “Falancanın kıymetini bilememişiz, ona haksızlık etmişiz, şimdi çok ama çok pişmanız!” gibi laflar söylemeye kesinlikle hakları yoktur. Zira bu tür timsah gözyaşlarına, popülist söylemlere ve “sözde mazeretlere” akıllı bir mü’minin karnı her zaman toktur. Çünkü bu kimseler, bu masalları ancak kendileri gibi olan zavallılara anlatarak rahatlayabilir ve günah çıkartabilirler.
Aklı başında bir mü’min bu tür fâsıkları/ikiyüzlüleri/mücrimleri/müfsidleri Kur’ân’ın ilkelerine bakarak çok iyi bildiği ve tanıdığı için böyle ucuz laflara inanmaz. Bu sözlerin içinin boş ve samimiyetten uzak olduğunu bilir; bunlara asla aldanmaz. Çünkü bu zalimler, zamanında kendilerine yapılan samimi uyarılara hiç aldırmamış, kahkaha atmış, kibirlenmiş, karşısındakini küçümsemiş, üstelik dalgasını geçmiş ve burunları havada çekip gitmişlerdir.
Sonuç olarak, herkes tercihini Kur’ân ve sünnetin ilkelerine göre yapmalı ve tarafını/ safını belli etmelidir. İslam’da tarafsızlığın/çekimserliğin olmadığını ve haktan yana taraf olma mecburiyetinin olduğunu da asla unutmamalıdır. (28.03.2014)