Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Sünnetullah Nedir? -3-

A+A-

Sünnetullah kavramının kaderle ilişkisini âyetlerle açıkladığımız yazı dizimizin bu son bölümünde diğer bazı âyetleri de zikrederek konuyu nihayete erdirelim.

“İman edip iyi ve yararlı işler yapanların mükâfatlarını Allah, tamı tamına ödeyecek, hatta lütfundan onlara hak ettiklerinden daha fazlasını da verecektir. Kulluktan kaçınıp kibirlenenleri ise can yakıcı bir azaba sokacak ve onlar Allah'tan başka ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı bulacaklardır.”[1]

Bu âyette Yüce Allah, inanıp dürüst ve erdemli davranışlar sergileyenlere yaptıklarının karşılığını fazlasıyla vereceğini haber vermektedir ki bu da başka bir sünnetullahtır.

Kanaatimizce “şartlı olarak ifade edilen tüm bu ilkeleri” göz ardı eden ve hâlâ suçu “kadere” atanlar büyük bir yanılgı içerisindedir. Yüce Allah’ın “Yaparsanız yaparım” şeklindeki uyarılarını dikkate almayanların suçu “kadere, feleğe, zamana, çevreye, şeytana, anaya, babaya vs. yüklemeleri” züğürt tesellisinden ve kolaycılıktan başka bir şey değildir.

“Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın. Savaş atları yetiştirin ki bu hazırlıkla Allah'ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve onların ötesinde sizin bilemeyip de, ancak Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutup yıldırasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız, onun karşılığı size eksiksiz ödenir, size asla haksızlık yapılmaz.”[2] 

Bu âyette ise Yüce Allah’ın dinini tanıtma konusunda yapılan her türlü hazırlığın ve harcamaların karşılığının eksiksiz ödeneceği haber verilmektedir ki bu da, başka bir sünnetullahtır. Yani, bir insan Allah yolunda gereken her türlü hazırlığı önceden yapar, sebeplere sarılır, caydırıcı silahlar üretir, düşmanlarını saldırmayı akıllarına getiremeyecek hale sokarsa dünyada daha az sıkıntı ve problemle karşılaşacaktır. Ancak tersini yapar, âyete aykırı davranırsa, zalimlerin elinde oyun ve eğlence aracı olmaktan, ezilmekten, horlanmaktan, sömürülmekten de kurtulamayacaktır ki, bunun da sorumlusu başka bir âyete göre bizzat kendisi olacaktır.[3]

Düşmanların saldırısına uğradığında, hunharca katledildiğinde gerekli tedbirleri zamanında almadığı için hatayı kendisinde aramak yerine, suçu Yüce Allah’a atmak, “Kaderimizde ölmek varmış”, “Ecel gelmiş biz ne yapalım?” demek ve bu şekilde hatalarını örtbas etmeye çalışmak, bütün bu âyetleri görmezlikten gelerek karar vermek anlamına gelecektir ki bunun da ciddi bir vebali olacağı muhakkaktır.

 “De ki: “Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir, dilediğine az ve başkaları için ne harcarsanız yerini [daima] doldurur: çünkü O, rızık verenlerin en hayırlısıdır”.[4]

“Hakikati tasdik eden kadınlara ve erkeklere ve [böylece] Allah'a güzel bir borç verenlere gelince, onlara kat kat fazlası geri ödenecek ve [öteki dünyada] değerli bir mükafat kazanacaklar.”[5]

“Eğer Allah'a güzel bir borç verirseniz, O bunu fazlasıyla size geri ödeyecek ve günahlarınızı bağışlayacaktır: çünkü Allah, şükrün karşılığını her zaman verendir, halîmdir.”[6]

“[Ey Peygamber,] İnsanları hidayete erdirmek senin işin değil, zira ancak Allah, dileyeni hidayete erdirir. Ve yalnız Allah'ın rızasını kazanmak için harcamanız şartıyla, başkalarına her ne iyilik yaparsanız bu kendi yararınızadır: Çünkü yapacağınız her iyilik size olduğu gibi geri dönecek ve size haksızlık yapılmayacaktır.”[7]

Bu âyetlerde de başkaları için yapılan harcamaların karşılığının fazlasıyla ödeneceği haber verilmektedir ki bu da, bir başka sünnetullahtır. Yani, karşılıksız yapılan infakın mükâfatını belirleyecek olan Yüce Allah’tır ve O, bunu vaat etmektedir. Burada da “seçim” insana aittir. Zira insanı sorumlu yapan da zaten bu “bilinçli tercihleri” değil midir?

“Ve bir de [ey Muhammed,] (gelecekse gelsin diyerek) onlar azap konusunda sana meydan okuyorlar: fakat (bilmelidirler ki) Allah vaadinden asla cayacak değildir ve bilin ki, Rabbinin ölçüsüyle bir gün, sizin hesap ettiğiniz bin yıl gibidir.”[8]

Bu âyette de Rabbin vaadi hatırlatılmakta ve O’nun “kendisiyle ilgili koyduğu bir başka ölçü” haber verilmektedir ki bu da ayrı bir sünnetullahtır.

“Allah kimi doğru yola ulaştırmak isterse, kalbini [O'na] teslim olma arzusuyla genişletir; kimin de (sapıklığı tercih etmesi sebebiyle) sapmasına izin verirse onun kalbini daraltır ve sıkıştırır, adeta göklere tırmanıyormuş gibi: böylece Allah, inanmayanları dehşete düşürür.”[9]

Bu âyette ise hakikati arama azmi ve kararlılığı, yaptığı hayırlı ve güzel şeyler sonucu hidayeti hak eden kimsenin kalbinin genişletileceği, İslam’ı bulması ve anlamasının daha da kolaylaşacağı, ama sapmayı dileyen kişinin ise sapmasına izin verileceği haber verilmektedir ki, bu da başka bir sünnetullahtır.

Yine şu âyetlerde de Yüce Allah, koyduğu başka bir sünnetullahı haber vermektedir:

“Siz ey imana erişenler! Eğer Allah'a karşı sorumluluk bilinci içinde olursanız O size, hakkı bâtıldan ayırmaya yarayan bir ölçü bahşedecek ve kötü işlerinizi silip örtecek, sizi bağışlayacaktır: Çünkü Allah, bağış ve cömertliğinde sınır olmayandır.”[10]

“Siz ey imana ermiş olanlar! Zorluklara sabırla katlanın ve birbirinizle sabırda yarışın, [doğru olanı yapmaya] her zaman hazır olun ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyun ki mutluluğa erebilesiniz!”[11]

“Ve O, Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde olan herkesin [bazı] kötü fiillerini örter ve onlara büyük bir ödül bağışlar.”[12]

“Bu dünya hayatı, bir oyundan ve geçici bir eğlenceden ibarettir: ama eğer [Allah'a] inanır ve O'na karşı sorumluluk bilinci duyarsanız size (hak ettiğiniz) her türlü ödülü bağışlayacaktır. Dikkat edin! O sizden sahip olduğunuz bütün varlıkları [kendi dâvâsı uğrunda feda etmenizi] istemez.”[13]

Bu âyetlerde de eğer bir mü’min Yüce Allah’a karşı sorumluluk bilinci duyarsa, ona Yüce Allah’ın yardım edeceği, günahlarını örteceği, onu bağışlayacağı, mutluluğa ulaştıracağı ve her türlü ödülü vereceği ifade edilmektedir ki bu da, bir başka sünnetullahtır. Yani kul “muttakî olmayı seçer ve bunun gereğini yerine getirirse” tüm bu mükâfatlara nail olacaktır. Ancak tersini yaparsa kaybedecektir ki bu da kendi “tercihinin” tabiî bir sonucudur.

Nitekim şu âyette bu hususa işaret vardır:

“Kim haklı bir dâvâ uğrunda üstün çaba gösterirse, onun kazandıracağı nimetlerden bir pay alacaktır ve kim de haksız bir dâvâ için koşturursa, sorumluluğunun hesabını verecektir: Çünkü Allah, her şeyi gözetleyicidir.”[14]

Görüldüğü üzere İslam davası uğrunda çalışıp üstün gayret gösteren kimse bunun karşılığını hem bu dünyada hem de ahirette alacaktır. Ancak haksız bir dava peşinde koşarsa bunun da hesabını Yüce Allah’a ahirette mutlaka verecektir ki bu da bir başka sünnetullahtır.

Şu âyette de bir diğer sünnetullaha işaret vardır:

“Erkek ya da kadın, inanmış olması yanında bir de dürüst ve erdemli davranan kimseye hiç şüphesiz arı-duru, hoş bir hayat tattıracağız ve yine şüphesiz böylelerini, yapageldikleri en güzel şey neyse ona göre ödüllendireceğiz.”[15]

Bu âyette Yüce Allah, kadın olsun erkek olsun eğer inanıp salih amellerde bulunursa, hem bu dünyada hem de ahirette böyle olanlara çok hoş bir hayat yaşatacağını vaat etmektedir ki bu da, bir başka sünnetullahtır. Böyle bir hayatı elde etmek ise yine “şarta” bağlıdır. Kişi özgür iradesiyle bu şarta uygun hareket eder ve Yüce Allah’ın dediklerini yaparsa kendi iyiliği için yapmış olacaktır.

Toparlayacak olursak, bütün bu âyetler göstermektedir ki kişinin bizzat kendisi yaptığı tercihlerle Yüce Allah ile olan ilişkisinde ve kaderinin şekillenmesinde büyük oranda kendisi belirleyicidir. İnsanoğlu pasif nesne değil tersine aktif bir öznedir. Zira o imtihan olmaktadır. Dünyadaki ortam da buna göre hazırlanmış ve şartlar ona açıkça bildirilmiştir. Eğer o Yüce Allah’a yakın olursa Yüce Allah da ona yakın olacaktır. O, Yüce Allah’tan isterse, Yüce Allah ona verecektir. Allah yolunda canı ve malıyla çaba gösterirse hem bu dünyada hem ahirette çalışmasının karşılığını alacaktır. Dolayısıyla kişinin kaderini büyük ölçüde belirleyen yine kendi yapıp ettikleridir. Kaderi böyle anlamak istemeyen, tüm bu bahsettiğimiz âyetleri doğru ve gerektiği şekilde idrak etmeyen ve sünnetullahı farklı yorumlayan kişi maalesef kendisine yazık edecektir.

Diğer taraftan Hz. Peygamber de bu duruma zaten işaret etmiş ve: “Sizden birisi kendisinin Allah katındaki değerini bilmek istiyorsa, kendisi Allah’a ne kadar değer veriyor ona baksın” diyerek bu gerçeğe işaret etmiş ve bu konuda sağlıklı düşünmemizi istemiştir. Eğer biz Yüce Allah’ın bize vaat ettiği ve “şarta bağladığı hususları” yaparsak bu kendi iyiliğimize olmakla beraber Yüce Allah’a olan bağlılığımızın ve O’na verdiğimiz değerin de bir göstergesi olacaktır. Bu şartlara uygun davranmayan ve O’nun ilkelerini devre dışı bırakanlar ise O’nu tanımadıklarını göstermiş olacaklardır ki böyleleri de kendi sonlarını bizzat kendileri hazırlamış olacaktır.

Kısaca ifade etmek gerekirse Yüce Allah, kullarını kendi özgür iradeleriyle baş başa bırakmış, onlara sünnetullahı (kendisinin bizzat uymayı taahhüt ettiği yasalarını) açıklamış, verdiği sözüne sadık olduğunu ve vaadine aykırı davranmayacağını da haber vermiştir.[16]

Görüldüğü üzere insanoğluna düşen görev, Yaratıcıyla olan ilişkisini sağlamlaştırmak ve imanının gereğini yapmaktır; “sünnetullahı ve kaderi” doğru anlamaktır. Yaptığı hataların sorumluluğunu üstlenmek yerine suçu, “Kaderimmiş ne edeyim?” diye Yüce Allah’a atmamaktır. “Şöyle yaparsanız ben de böyle davranırım” diye açıkça yasalarını ortaya koyan Rabbe karşı saygısızlık etmemektir. Özgür iradesini, şeytana ve şeytanlaşmış insanlara teslim edip Rabbin çağrısına kulak tıkamamaktır. İnanıp dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koymaktır ki bunun da mükâfatını alacağı Yüce Allah’ın bir vaadidir. Zira Allah Teâlâ, arınmayı isteyeni arındıracak;[17] kim de arınırsa yalnız kendisi için arınmış olacaktır.[18]

Sonuç olarak sünnetullahı doğru anlayan ve gereğini yapan iki cihanda da mutluluğu yakalar, kulak tıkayan ve anlamak istemeyenler ise sadece kendi sonlarını kendileri hazırlar ve gidecekleri yeri şimdiden kendi özgür iradeleriyle kendileri belirlerler. (17.09.2011)

 

[1] en-Nisâ 4/173. Ayrıca bkz. el-Fatır 35/30, 34.

[2] el-Enfal 8/60.

[3] el-Mümtehine 60/5.

[4] es-Sebe 34/39.

[5] el-Hadid 57/18.

[6] et-Tegabun 64/17.

[7] el-Bakara 2/272.

[8] el-Hac 22/47.

[9] el-En’âm 6/125.

[10] el-Enfal 8/29.

[11] Ali İmran 3/200.

[12] et-Talak 65/5.

[13] Muhammed 47/36.

[14] en-Nisâ 4/85.

[15] en-Nahl 16/97.

[16] Rum 30/6; el-Hac 22/47; el-Bakara 2/80; Ali İmran 3/194; en-Nisa 4/87, 122; ez-Zümer 39/20; er-Ra’d 13/31.

[17] en-Nûr 24/21; en-Nisâ 4/49; Ayrıca bkz. Âl-i İmrân 3/77; el-Cum’a 62/2.

[18] el-Fâtır 35/18.

 
Önceki ve Sonraki Yazılar