Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Sünnete Uymak Nasıl Olur?-2

A+A-

Öte yandan şu hususun altının çizilmesinde fayda vardır: Hadislerde geçen âlet ve malzemelerin değişmesi ve yerlerine “amaçları bakımından” daha uygun olanlarının getirilmesi, “sünnetin aslının ve ruhunun değiştiği” anlamına kesinlikle gelmemektedir. Zira her çağda değişim kaçınılmaz olup “amaca uygun yeni âletler icat edilmesi” ve bunların daha da geliştirilmesi elzemdir.

Bu durum, sünnetin değiştirilmesi veya geçersiz kılınması/sayılması değil, tam aksine sünnetin günün şartlarına göre yorumlanarak çözüm üretilmesidir. (Sakallı, a.g.m., s. 97-98) Nitekim Hz. Peygamber de zamana, şartlara ve kişilere göre eylem ve söylemlerini değiştirmiştir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in bu örnek uygulaması, sünnetin “değişime ve gelişime” açık olduğunun bir başka delilidir.


Diğer taraftan asırlardır sünnetin şekli unsurlarından olan “sarık sarmak, sakal bırakmak, misvak kullanmak, gümüş yüzük takmak, beyaz giyinmek, sürme sürmek ve güzel koku kullanmak vb.” ön plana çıkartılmış, bunlar müslümanlar arasında peygambere sevgi ve saygının bir göstergesi kabul edilmiş ve ona benzemeye çalışılanlar övülmüştür. Ancak hayati önemdeki “adalet, eşitlik, kardeşlik, ahlak, barış, doğruluk, insan hakları, şura, eğitim, sağlık, güvenlik vb. konularla” ilgili sünnetler ise büyük oranda ihmal edilmiştir. Oysa günümüz müslümanlarının şiddetle ihtiyaç duyduğu bu ihmal edilenlerdir.


Dolayısıyla Hz. Peygamber’in örnek uygulamalarının arkasındaki amacın/ilkenin doğru tespit edilmesi ve bu ilkelerin yaşanılır kılınması/günümüze uyarlanması gerekmektedir. Nitekim Hz. Peygamber tarafından konulmuş prensipler, tarihsellikten ziyade “evrensel mesajlar” içermektedir. Doğruluk, dürüstlük, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, üretkenlik, temizlik, saygı, sevgi, şefkat, merhamet, çevre bilinci vb. konulardaki temel prensipler sünnetin evrenselliğini gösteren örneklerin sadece bir kısmıdır.

Bu nedenle sünnetin bu geniş anlamlarından soyutlanıp sabit ve dar kalıplara sıkıştırılması, Hz. Muhammed’in evrensel ve ebedî risalet görevi ile bağdaşmamaktadır. Taklitten ziyade örnek almanın ön plana çıkartılması ve Hz. Peygamber’in örnekliğinden gerektiği şekilde istifade edilmesi gerekmektedir.

Bu gerçekleştirildiğinde dünyanın hangi coğrafyasında ve hangi kültürden olursa olsun her insan, merak ettiği soruların cevabını “nebevî sünnetin muhtevasında” bulabilecektir. (Şeker, a.g.m., s. 183)
Görüldüğü üzere günümüzde Hz. Peygamber’in sünnetinin şekli unsurlarının ön plana çıkarılması ve “onu örnek almanın tam olarak anlaşılamaması” müslümanları birçok sorunla karşı karşıya getirmiştir.

Yetişen yeni nesiller, son peygamberin yediğini, içtiğini ve giydiğini değil, “sahih sünnetini, ahlakını, karakterini ve kişiliğini” merak etmektedir. Dolayısıyla sünnet ile geleneklerin birbirinden ayrılması ve on beş asır önceki Arap örf ve âdetlerinin sünnet zannedilerek savunulmaktan vazgeçilmesi gerekmektedir.

(Ünal, Yavuz, a.g.m., s. 87) Zira sünnet, Hz. Peygamber’in içinde yaşadığı toplumun örf ve âdetleri gereği yaptığı bazı uygulamaları “olduğu gibi alıp tekrarlamak” değildir. Tam aksine Hz. Peygamber’in toplumsal ve evrensel model oluşturma anlamında insanlığa sunduğu “kalıcı hayat prensiplerini ve hayatın her alanında uyguladığı Kur’ân’ın ilkelerini” çağın ihtiyaçlarını da dikkate alarak yeniden tespit etmek ve sünneti bu aslî prensiplere göre yeniden anlamlandırmaktır.

Nitekim Fazlur Rahman (ö. 1408/1988) bu konuda şunları söylemiştir: “… İlk müslüman nesiller, nasıl ki Kur’ân ve sünneti kendi dönemlerinde kendi şartlarına uygun biçimde serbestçe yorumlamışlarsa biz de aynen, kendi gayretimizle, kendi çağdaş tarihimizde aynı şeyi yapmak zorundayız.” (Bkz. Ünal, İsmail Hakkı, “Fazlur Rahman’ın Sünnet Anlayışı ve “Yaşayan Sünnet” Kavramı Üzerine”, İslâmî Araştırmalar, 1990, C. 4, Sayı: 4, s. 294)


Müslümanlar 21. yüzyılın şartlarında yaşadıklarının bilincinde olarak İslâmî değerlerden taviz vermeden, tefrikaya düşmeden, taassuba kapılmadan, ürettiği fikir ve projelerle insanlığın sorunlarına derman/çare olmaya çalışmak zorundadır. Böyle bir potansiyele sahip İslam dünyasının hâlâ bu imkânlarını harekete geçirememesi büyük bir eksikliktir.

Çünkü Yüce Allah, insanlara müslümanlar aracılığıyla yol göstermeyi dilemektedir. (Âl-i İmrân, 3/110) Nitekim Hz. Peygamber bu aracılığı üstlenmiş, sahâbîlerini en güzel şekilde yetiştirmiş ve aldığı risâlet görevini hakkıyla yerine getirmiştir. O, müşriklerin çoğunlukta olduğu bir toplumda tevhidi anlatmış, zulmün yerine adaleti tesis etmiş ve bunda da büyük ölçüde başarılı olmuştur.


Onun vefatından sonra İslâm’ı temsil ve dünyanın dört bir tarafında farklı diller konuşan toplumlara/kavimlere/kabilelere kendi dillerinde Kur’ân’ı tebliğ ve tebyin (açıklama) vazifesi de ümmete kalmıştır. İslam ümmeti Hz. Peygamber’den devraldığı bu misyonu on dört asırdır başarıyla yerine getirip getiremediğini sorgulamak ve sünnet tasavvurunu yeniden gözden geçirmek durumundadır.

Kaldı ki sünnetin sadece İslam toplumlarında değil dünya genelinde de ihya edilmesi gereken boyutları vardır. Bu bakımdan sünnetin evrensel boyutunun tüm dünyada uygulanabilmesi için “uluslararası arenada çok güçlü olmakla” birlikte “insanlığın sağduyusuna ve evrensel değerlere hitap eden bir sünnet anlayışına” ihtiyaç olduğu izahtan varestedir. (Polat, Selahattin, “Sünnetin Hayata İntikalindeki Gerilim Noktaları, Açmazlar ve Problemler”, Sünnetin Bireysel ve Toplumsal Değişimdeki Rolü Sempozyumu, Tebliğler, (11-12 Mayıs 2007), Konya 2008, s. 204)


Bununla birlikte zaman ilerledikçe değişimin kaçınılmaz olacağı, sünnetin güncellenmesi sorununun daima gündemdeki yerini koruyacağı ve her bir neslin bu gündemi devralıp hesaplaşmak zorunda kalacağı da unutulmamalıdır. (Polat, “Sünnetin Hayata İntikalindeki Gerilim Noktaları, Açmazlar ve Problemler”, s. 199)


Sonuç olarak sahih sünnet, günümüz İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre Kur’ân’ın ilkelerinin hayata geçirilmiş ve günlük yaşayış formlarına dökülmüş şekli olup, sünneti esas almayan düşünce ve hayat tarzlarının “İslâmî nitelik” kazanması ve müslümanlara model olması mümkün değildir.

Sünnetin arkasındaki “hikmet, maksat, ilke, gaye, amaç ve prensiplerin” neler olduğunu göz önünde bulundurmak, Hz. Peygamber’i “taklit” yerine onu “örnek” almak, evrensel mesajını günümüz dünyasına anlaşılır şekilde sunmak ve model bir İslam toplumu ihya ve inşa etmek şarttır. (Bedir, “Sünnet”, XXXVIII, 152. Ayrıca bkz. Kırbaşoğlu, a.g.e., s. 92-111; Erdoğan, a.g.e., s. 285) (07.08.2009)
 

Önceki ve Sonraki Yazılar