Suçu Kabullenmemek Şeytani Bir Tavırdır
Bilindiği üzere İblis Yüce Allah’ın emrine karşı gelerek “Âdem’e/insan türüne verilen kavramsal düşünme melekesini/eşyaya isim verebilme yeteneğini” kıskanmış, onun farklı özelliklerde yaratıldığını bir türlü kabul etmek istememiştir.
Şeytan, Âdem’in topraktan kendisinin ateşten yaratıldığını delil/gerekçe göstererek Yüce Allah’a isyan etmiş, kibirlenmiş, suçunu kabul etmemiş, üstelik kendisini saptıranın Allah Teâlâ olduğunu iddia etmiş, bu küstahlığına rağmen Yüce Allah’tan diriliş gününe kadar “insan nesline vesvese verebilme izni” istemiş, bu müsaadeyi almış, ancak nankörlüğü nedeniyle de Yüce Allah’ın huzurundan kovulmuştur.
(Bu arada hemen şunu belirtelim ki, “şeytan huzurdan kovuldu” diye sevinenler boşa sevinmektedir. Zira “kovulmuş şeytan” diyerek onu aşağıladığını zanneden cahiller, İblis’in Allah’ın huzurundan kovulduğunu, ama insana seslenebilme/vesvese verebilme müsaadesi aldığını, İblis’in “kendi içlerinde işittikleri o sesin sahibi/vesvâsi’l-hannâs/görünmeyen sinsi ayartıcı” olduğunu bir türlü akıl edememiş veya anlamak istememişlerdir.
Bir başka ifadeyle İblis/şeytan her ne kadar Allah’ın huzurundan kovulsa da ölünceye kadar “insanın damarlarında dolaşan kan gibi” olma ve ona vesvese verebilme iznini çoktan almış, “insanın huzurundan” değil “Allah’ın huzurundan” kovulmuş, insana düşmanlık etmek için pusuya yatmış “dosdoğru yol üzerinde” beklemektedir.
Dolayısıyla İblis, Allah’ın huzurundan kovulmuş olsa da “insanın baş düşmanıdır”; beşerî ruha fısıldama iznine sahiptir ve insan türüne düşmanlık etmek için her daim fırsat kollamaktadır. Onunla mücadelede başarılı olan müttakî/muhsin/muhlis/muslih kullara etki edebilmesi söz konusu değildir; ahiret günü ise söz konusu iznin süresi dolacağı için artık mü’minler onun vesvesesinden tamamen kurtulacaklardır.
Aynı şekilde İblis cehenneme gidenlerle birlikte orayı boylayacağı ve imtihan da sona ereceği için cehennemliklere de vesvese vermesi artık mümkün olmayacak, ayarttıklarıyla birlikte ebediyen cehennemde yanmaya devam edecektir.)
İşte bu nedenledir ki işlediği suçu/hatayı kabul etmeyerek sorumluluğu/kabahati Yüce Allah’a, anneye, babaya, öğretmene, eşine, çocuklarına, çevresine, akrabalarına, arkadaşlarına, atalarına, şeytana, şeytanlaşmış insanlara, iç ve dış düşmanlara vs. yükleyenler, özeleştiri/tövbe yapmayanlar İblis’in/şeytanın adımlarını takip edenlerdir. Çünkü suçu/günahı/ hatayı yapan kişinin kendisidir; özgür iradesiyle böyle yanlış bir tercih de bulunmuştur.
Nitekim İmam Cafer; “Bir fiilden dolayı bir insanı kınıyorsan bil ki bu fiil o insanın fiilidir” derken insanın sorumluluğuna dikkat çekmiş ve bazı insanların yaptıkları kötülüklere bakarak Yüce Allah’ı suçlayanların “kaderi yanlış anladıklarını” ifade etmiştir. Yani; insan iyi ya da kötü bir şeye özgür iradesiyle kendisi karar verir ve bu yüzden de sorumlu olur. Kötü bir şey yapınca şeytanı veya bir başkasını “günah keçisi” ilan edip suçlayan ve kendini aklamaya çalışan kesinlikle yanlış yoldadır.
Örneğin dersini çalışmayan, ödevlerini zamanında yapmayan, öğretmeninin anlattıklarını ciddiyetle dinlemeyen, sınavda sorulan sorulara doğru cevap veremeyen bir öğrenci düşük not alıp dersten kalınca “Beni öğretmen bıraktı, bu düşük notu hoca verdi” diyerek bütün suçu öğretmene atıyorsa bu öğrencinin yaptığı yanlıştır ve bu, şeytani bir tavırdır.
Zira İblis de suçunu kabul etmemiş ve Yüce Allah’a “Beni sen saptırdın” deme cüretini ve küstahlığını göstermiştir. Dolayısıyla hatalarıyla yüzleşmek yerine bütün suçu ve günahı başkalarına atmaya/yüklemeye ve mazeret bulmaya çalışanlar şeytanın adımlarını takip eden zavallılardır; şeytanın velileridir.
Sonuç olarak, yaptığı hataları veya günahları kabul etmeyerek başkalarını suçlayanlar şeytanın izinden gidenlerdir. Böyle yapmaya devam edenlerin hakikati idrak etmeleri ve yanlıştan dönmeleri asla mümkün değildir. Çünkü bunlar özeleştiri yapmamış, hatayı kabul etmemiş ve başkalarını suçlayarak sorumluluktan kurtulacaklarını zannetmişlerdir.
Bütün deliller onların görüşünü/düşüncesini çürüttüğü halde onlar bilerek ve isteyerek, saplantıyla, önyargıyla ve körü körüne o sapkın fikri takip etmeyi sürdürmüş, aklını kullanmak yerine dost ve sırdaş edindiği ruh ikizi/ayrılmaz yoldaşı şeytanın (Nisa, 4/38; Zuhruf, 43/36) ve şeytanlaşmış insanların süslü yalanlarına kanmış ve böyle bir sonu bilerek ve isteyerek kendileri hazırlamışlardır. (24.07.2009)