Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Stresle nasıl mücadele edilir?

A+A-

Stres, vücudun iç ve dış ortamdaki değişime uyum sağlamaya çalışırken gösterdiği tepkidir. İnsanoğlu strese girdiği zaman beyninde kortizol ve betaendorfin hormonları, böbreküstü bezinde ise adrenalin maddesi salgılanmaya başlar. Bu salgılar kısa ve geçici durumlarda “dokuları” korurken, uzun süreli salgılanmalarda vücûdun dengesini bozar ve hipertansiyon, kalp ve ülser gibi bir takım hastalıklara neden olur.

Görüldüğü üzere stres, sadece duygusal anlamda bir tepki olarak kendini göstermemekte, uzun süre devam ettiğinde “birçok hastalığını müsebbibi” olabilmektedir.

Diğer taraftan stresini yenemeyen kişilerde, dokuları iyileştirmeye yarayan kimyasal bileşimlerin “yara bölgesine ulaşmadığı” da bilimsel araştırmalar sonucu ispatlanmış bulunmaktadır ki bu da bahsettiğimiz görüşü desteklemektedir.

Bilim adamları, stresin bulaşıcı olduğunu söylemektedirler. Şöyle ki, gergin ve stresli birisi, neşesizliği, durgunluğu, saldırganlığı veya kayıtsızlığı ile çevresindekileri olumsuz anlamda etkileyebilmektedir.

Duruşuyla ve konuşmasıyla negatif duygular saçan böyle birisinden etkilenmemek için çok dikkatli olunması gerekmektedir. Hoşgörü ve anlayışla yaklaşacağımız böylelerinden mümkün mertebe uzak kalmaya çalışmak, sağlımıza ve kendimize yapacağımız bir iyiliktir.

“Öyleyse stresle nasıl mücadele edeceğiz?” denilirse, şunu belirtmemiz yerinde olacaktır. Stresi yenmenin en önemli yolu, kişinin kendisini zayıf ve çaresiz hissettiğinde Yüce Allah’a sığınmasıdır.[1]

Stresin olumsuz etkilerinden korunmak için, sıkıntılı zamanlarda Yüce Allah’a dua etmek insanı mutlak surette rahatlatacaktır. Nasıl bir çocuk korktuğunda annesine sığınınca kendini mutlu ve güvende hissediyorsa, insanoğlu da kendisini zayıf, güçsüz ve çaresiz hissettiğinde “Yüce Yaratıcıya” sığınarak korku ve stresini, “güven ve teselliye” dönüştürebilir.   

Bununla birlikte şunu da ilave edelim ki, yoga gibi geçici rahatlamalar sağlayan bazı yeni ve eski teknikleri “İslam’ın ilkeleriyle” bağdaştırabilmek de mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle bazı medya organları vasıtasıyla sanki mü’minlerin namazlarına alternatifmiş gibi sunulan “yogayı” tasvip etmemiz asla söz konusu değildir.

 Öte yandan “iman tevhîdi, tevhîd teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül de iki dünya saadetini netice verir” denilirken Yüce Allah’a güven duyanların en büyük teselliyi O’nda bulacaklarına, O’na sığınanların her türlü sıkıntıdan uzak kalacaklarına işaret edilmektedir. Her an Yüce Yaratıcı ile beraber olduğunu bilen ve imtihan olduğunun farkında olan birisinin üzüntülerini ve sıkıntılarını çok daha kolay ve rahat atlatması söz konusudur.

“Lütfunda hoş, kahrında hoş” diyerek zorluklara aldırmadan, strese düşmeden yoluna devam edenleri ve asla vazgeçmeyenleri Yüce Allah övmektedir.[2] Zira hakkında neyin hayırlı, neyin şer olduğunu bilemeyen birisinin[3] vereceği ânî kararlarla kendisini strese sokması, sonra da “çeşit çeşit hastalıklara davetiye çıkartması” asla doğru değildir.

Öyleyse yapılması gereken, sağlam bir imana sahip olmak, samîmî dualarla Yüce Yaratana yönelmektir. O’ndan her şeyin “hayırlı ve güzel olanını”[4] cân-ı gönülden istemektir.[5] O’na tam bir teslimiyetle şeksiz ve şüphesiz bağlanmaktır.[6] Zira rehberimiz Hz. Peygamber böyle yapmış ve bütün zorlukların üstesinden gelmiştir. Bilindiği üzere o da pek çok sıkıntılar yaşamış, ama asla pes etmemiştir.[7] Biz de Hz. Peygamber’in bu yöntemini takip ederek gerçek mutluluğa ulaşabiliriz. Yeter ki bunu isteyelim ve yapmamız gerekenleri yapalım! (11.05.2007)

 

[1] Bakara, 2/153. “Siz ey imana erişenler! Sarsılmaz bir sabır ve namaz ile yardım arayın: zira, unutmayın, Allah zorluklara karşı sabredenlerle birliktedir.”; Nahl, 16/127-128. “Öyleyse, (hakkı inkâr edenlerin söylediklerine karşı) sabır göster ve daima hatırla ki, sana güçlüklere göğüs germe gücünü veren yalnızca Allah’tır; ve onlardan yana üzülme; hele onların o asılsız iddiaları (Allah hakkında uydurdukları tutarsız sözler) seni hiç sıkmasın: çünkü, Allah elbette, kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanlarla beraberdir, yani iyi olan ve iyilikte devamlı olanlarla!”

[2] Zümer, 39/10. “De ki: “(Allah şöyle buyuruyor:) ‘Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! Bu dünyada iyi şeyler için gayret edenleri güzel bir son beklemektedir. (Unutmayın ki) Allah’ın arzı geniştir (ve) sıkıntılara göğüs gerenlere mükafatları hesapsız verilecektir!”

[3] Bakara, 2/216. “Hoşunuza gitmese de savaşmak size farz kılındı; mümkündür ki nefret ettiğiniz bir şey sizin için iyi olabilir ve yine mümkündür ki hoşlandığınız bir şey de sizin için kötü olabilir: Allah bilir ama siz bilmezsiniz.”; İsrâ, 17/11. “Hal böyleyken, insan yine de (çoğu zaman) iyilik için dua ediyormuşcasına (tutkuyla) kötülük için beddua eder; çünkü insan yargılarında tez canlıdır.” (Güçlüklerle karşılaşıldığında, öfkelenildiğinde veya sıkıntılı anlar yaşanıldığında beddua etmek yanlıştır. Bunlardan kurtulmak için sabır ve metanetle çaba harcamak gerekirken acelecilik yapmak doğru değildir. Ümitsiz ve karamsar bir ruh hali içinde “Allah’ım! Canımı al da, beni bu sıkıntıdan kurtar” demek kesinlikle haramdır. Bir mü’minin böyle bir tavır içinde olmasını onaylamamız asla mümkün değildir.)

[4] Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah güzeldir ve güzel olan şeyleri sever.” Bu rivayeti Ebû Umâme el-Bâhilî’den Taberânî tahric etmiştir. (Bkz. TABERÂNÎ, Kebîr, VIII, 245. Ayrıca bkz. ACLÛNÎ, Keşf, I, 260). Rivayet kanaatimizce “hasen”dir. Bir başka rivayette ise Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki, Allah güzeldir ve güzel olan şeyleri sever. Muhtaç duruma düşmeyi (البؤس) veya muhtaç olmadığı halde muhtaç gibi davranmayı (التباؤس) ise hoş karşılamaz.”. Bu rivayeti ise Ebû Said el-Hudrî’den; Kudâî, Ebû Yâ’lâ ve Beyhakî (KUDÂÎ, Muhammed b. Selâme b. Câfer, (454/1062), Müsnedü Şihâb, (I-II), thk. Hamdi b. Abdilmecid es-Selefî, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1407, II, 143; EBÛ YÂ’LÂ, II, 320; BEYHAKÎ, Şuab, V, 163), benzer lafızlarla Enes b. Mâlik’ten; Kudâî (KUDÂÎ, II, 161) tahric etmişlerdir. Heysemî, Ebû Yâ’lâ’nın tahric ettiği rivayetin senedinde yer alan Atiyye el-Avfî’nin “zayıf” olduğunu (Mecma’, V, 132) kaydetmiştir. (Benzer rivayetlerle ilgili Heysemî’nin değerlendirmeleri için bkz. Mecma’, V, 132). Rivayetle ilgili yapılan yorumlar için bkz. (MÜNÂVÎ, Feyz, I, 235; II, 202; ŞEVKÂNÎ, Neyl, III, 97) Bu rivayetin de “hasen” olduğu anlaşılmaktadır.

[5] Tâhâ, 20/114. “Öyleyse, (bil ki) Allah, var olan her şeyin ötesindeki yüceler yücesidir; mutlak ve nihâî egemenlik sahibi, mutlak ve nihâî gerçektir. Dolayısıyla, Kur’an’ın vahyi sana bütünüyle ulaştırılmadan önce onun hakkında (görüş bildirmekte, tek ayete bakarak ve Kur’an’ın bir bütün olduğunu göz ardı ederek, gerekli araştırmayı yapmadan acelece hüküm vermekte) tezlik gösterme; fakat (daima) “Ey Rabbim, benim ilmimi artır!” de.”; Neml, 27/19. “(Süleyman temsildeki karıncanın) bu sözüne neşeyle güldü ve “Ey Rabbim!” dedi, “İçimde öyle düşünceler uyandır ki, bana ve ana-babama bahşettiğin nimetler için sana hep şükreden biri olayım; ve hep senin hoşnut olacağın dürüst ve erdemli işler yapıyor olayım; ve beni rahmetinle, dürüst ve erdemli kulların arasına sok!”; Ahkâf, 46/15. “…Nihayet tam olgunluğa erişip kırk yaşına vardığında o, (dürüst ve erdemli biri olarak), “Ey Rabbim!” diye yakarır, “Bana ve anne-babama lütfettiğin nimetler için ebediyen şükretmemi ve senin kabulüne mahzar olacak (şekilde) doğru ve yararlı şeyler yapmamı nasip et; benim soyuma da iyilik bağışla. Gerçek şu ki pişmanlık içinde sana döndüm: elbette ben sana teslim olanlardanım!”

[6] Bakara, 2/112. “Eğer, gerçekten her kim tüm benliğini Allah’a teslim eder ve iyilik yapanlardan olursa, Rabbi katında mükafatını görecektir. Ve böyleleri ne korkacak ne de üzüleceklerdir.”; Nisâ, 4/125. “Bütün benliğini Allah’a teslim eden, daima iyilik yapan ve her türlü batıldan yüz çeviren İbrâhim’in inanç sistemine –Allah’ın onu sevgisiyle yücelttiğini görerek- uyan kişiden daha iyi iman sahibi kim vardır?”; Lokmân, 31/22. “Kim bütün benliğiyle Allah’a teslim olursa ve aynı zamanda doğru ve yararlı işlerde bulunursa, hiç sarsılmayan (sağlam) bir dayanak elde etmiş olur: çünkü her şeyin âkıbeti Allah’ın elindedir.”

[7] Duhâ, 93-1-11. “Aydınlık sabahı (mutluluk dönemlerini) düşün ve durgun geceyi (üzüntü ve sıkıntıyla geçen dönemlerini). Rabbin seni ne unuttu ne de darıldı: öteki dünya senin için (hayatının) bu ilk bölümünden mutlaka daha iyi olacak! Ve zamanı geldiğinde Rabbin sana (kalbinden geçeni) bağışlayacak. O seni yetim olarak bulup bir sığınak vermedi mi? Ve yolunu kaybetmiş görüp seni doğru yola ulaştırmadı mı? İhtiyaç içinde bulup seni tatmin etmedi mi? Öyleyse yetime haksızlık yapma, yardım isteyeni asla geri çevirme ve (her zaman kendi sıkıntılarından çok) Rabbinin nimetlerini an!”; İnşirah, 94/1-8. “Biz kalbini aç(ıp içini ferahlat)madık mı? Ve üzerinden yükü (omuzlarını çökerten, boynunu büktüren, terk edildiğini düşündürten, kimsesiz ve yalnız kaldığın hissini uyandıran o düşünceyi) kaldırmadık mı? O belini büken (yükü ki, “vahiy kesildi” diye dalga geçenlerin verdiği ağır tazyîki, baskıyı, sıkıntıyı, üzüntüyü gidermedik mi?). Şerefini ve itibarını yükseltmedik mi? (seni unutmadığımızı göstermek ve vahiy indirmeye tekrar başlamak suretiyle seni onurlandırmadık mı?). Elbette her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Şüphesiz her güçlükle bir kolaylık! (Sabredersen ve gereğini yaparsan o kolaylık mutlaka gelecek, omuzlarındaki ağırlık kalkacak ve sen mutlu olacaksın!). Öyleyse (sıkıntıdan) kurtulduğun zaman sağlam dur (İlkeli, kararlı, tutarlı ve cesur ol! Gevşeklik gösterme, duruşunu bozma! Verdiğin sözleri unutma, dîni tebliğe devam et. Yılma, bıkma, usanma ve korkma) ve yalnız Rabbine sevgi ile yönel! (sana bütün bu nimetleri veren Rabbini hiçbir zaman unutma! O’nu yücelt! O’nu an! Ve sadece O’na bağlan!)”

 
Önceki ve Sonraki Yazılar