Siz Hayattan mı Yoksa Allah’tan mı Bekliyorsunuz?
Zaman zaman yapılan bazı tv veya gazete röportajlarında kullanılan; “Hayattan beklentileriniz nelerdir?”, “Hayat size ne verdi?”, “Hayat sizden ne aldı?”, “Hayat sizden ne çaldı?” veya “Hayat beni buralara getirdi” ,“Bütün bunları bana hayat verdi”, “hayat benden çok şeyler aldı götürdü” gibi muğlak ve müphem ifadeler Yüce Allah’ı yok sayan ve O’nun dünyaya müdahale etmesinden rahatsızlık duyan kimselerin bilerek ve isteyerek ürettiği, kullanıma soktuğu, yaygınlaştırdığı ve nihayet müslümanların da kullanmalarını ve kabullenmelerini sağladığı son derece tehlikeli cümlelerdir.
Zira bu kurulan cümlelerin tamamında “beklentiler ve yaşanmışlıklar” Yüce Allah yerine soyut bir kavram olan “hayata” nispet edilmekte ve bunları Allah Teâlâ’nın değil de “hayatın” gerçekleştirdiği gibi sakat bir algı uyandırılmaktadır.
Bu tür yanlış yönlendirmelerin etkisiyle insanlar, kendilerini Yüce Allah’a karşı sorumlu hissetmemekte, “hayat”, “dünya”, “doğa”, “felek”, “kader”, “nasip”, “kısmet” diyerek başka nesneleri/soyut varlıkları “tek belirleyici” görmekte ve yanlış bir algıya kapılmaktadır. Oysa böyle bir tasavvur kesinlikle sakattır.
Böyle yapmak Yüce Allah’a karşı büyük bir saygısızlıktır; Allah'tan başka varlıklardan umut/beklenti içinde olmak, O’na ortak koşmak gibidir; Yüce Allah’ı inkar etmek ve sanki O yokmuş gibi yaşamaktır. Böyle yapmak nasıl küfür ise onun sıfatlarını başka varlıklara/kelimelere/kavramlara/izmlere/ideolojilere yaslamak/dayamak da şirktir. Yüce Allah’tan başka varlıklara ilahlık yakıştırmak korkunç bir zulüm ve nankörlüktür.
Bu bakımdan Yüce Allah’ı bırakıp “hayat” gibi masum bir kelimeyi ilahlaştırmak ve ona tapınmaya başlamak son derece yanlıştır. Zira hayatı ve ölümü yaratan da Yüce Allah'tır; veren de alan da O’dur. “Hayatın” insana bir şey vermesi veya insandan bir şey alması/çalması söz konusu değildir.
İnsanoğlu bu dünyada yaşarken değişik şekillerde imtihan olmaktadır. İmtihan olduğunu unutup Yüce Allah yerine “hayatın” kendisine bir şeyler verdiğini, vereceğini veya alacağını düşünmeye ve buna inanmaya başlayan birinin zamanla “natüralist, pozitivist, materyalist, agnostik, nihilist, deist ve en sonunda da ateist” olması kaçınılmazdır.
Zira böyle bir kimse Allah’ı dışlamış, O’nu yok saymış; sanki O yokmuş gibi kendine bir dünya kurmuştur. Allah’ın bu dünyaya karışmadığına inanmak istemiş ve ürettiği bu saçmalığa kendini inandırmıştır. Her şeyin kendiliğinden olduğunu, Allah diye bir Yaratıcının olmadığını, Tanrıyı insanların zihninde kendilerinin uydurduğunu, eğer tanrı varsa kendini göstermesi gerektiğini iddia etmiştir.
İşte bu şekilde şeytanın vesvesesine kulak vererek dalalete düşmesinde, tanrının küllî iradesini yok saymasında, “hayat” gibi kelimeleri ilahlaştırması, “hayattan” beklentiler içine girmesi, Allah’ı unutması, O’nunla bağını koparması büyük rol oynamış, böyle birisi haktan ayrılmış, bilerek ve isteyerek savrulmuş ve dalalete düşmüştür.
Böyle birinin gerçekleri görebilmesi için öncelikle “hayat” kavramının “verme, alma veya çalma” gibi bir gücünün olmadığını bilmesi ve buna inanması gerekir. Aksi halde bu düşüncede olan birinin Yüce Allah’tan uzaklaşacağı ve dalalete düşeceği gün gibi aşikârdır.
Bilinmelidir ki “hayat”, “tabiat”, “dünya”, “kainât”, “evren”, “uzay”, “zaman” vs. hepsi de yaratılmıştır. Bunlar Yüce Allah tarafından kendilerine verilen görevi hakkıyla yapmaktadır. Tanrının olmadığını veya bu dünyaya müdahale etmediğini/karışmadığını, O’nun evreni yaratıp bir kenara çekildiğini iddia edenler kendilerini aldatan gafillerdir. Gözlerini kapatınca “gündüzün gece olduğunu” zanneden şaşkınlardır. Sağlıklı tefekkürün hakkını vermeyen zavallılardır.
Bu bakımdan insanların günlük hayatlarında kullandıkları kelime ve kavramlar gidişatlarında/kaderlerinin şekillenmesinde büyük oranda belirleyicidir. Zira düşünceleri şekillendiren kelimelerdir; kelimelere yüklenen anlamlardır; bu anlamlar değiştiğinde kişinin kendini daha kolay aldatması ve şeytanlaşmış insanlar tarafından da kandırılması kolaylaşır.
Sonuç olarak, “hayat”, “dünya”, “felek”, kader”, “kısmet” gibi kelimelere gerçek manaları dışında farklı anlamlar yükleyerek bu kelimeleri “ilah” yerine koymak, bunlardan medet ummaya başlamak, başına bir kötülük geldiğinde “hayatın” aldığını veya çaldığını zannetmek, üstü kapalı Yüce Allah’ı suçlamak sisli/bulanık zihin hâlidir; taklidi imanı tahkiki hale getirmemenin en büyük ispatıdır.
Dolayısıyla ruhunu bu tür zihinsel atıklardan/ pisliklerden kurtarmayan birinin doğru bakış açısına/düşünceye/bilgiye veya sahih inanca/ salim zihniyete sahip olması söz konusu değildir. Böyle birinin yapması gereken bütün kavramları yerli yerinde kullanmak, kelimelerin anlamlarını çarpıtıp içlerini boşaltmamak ve doğru kavramlar ışığında sağlıklı tefekkürün hakkını vermektir. (04.12.2009)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.