Şiîlere ve Sünnîlere Düşen Büyük Görevler!
Her zamankinden daha çok birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyulan şu günlerde hem Şiîlere hem de Sünnîlere çok büyük görevler düşmektedir.
Şiîler ve Sünnîler, İslâm ülkelerinde kan seylâplarının akmaya devam ettiği şu günlerde birbirlerine daha fazla yaklaşmak ve din kardeşliğini daha da pekiştirmek zorundadır.
Şiîler ve Sünnîler, müslümanı müslüman yapan inanç esaslarındaki ortak paydalardan yola çıkarak ortak değerleri güçlendirmekle mükelleftir.
Şiîler ve Sünnîler, birbirleriyle değil ortak düşmanla hep birlikte mücadele etmekle yükümlüdür.
Şiîler ve Sünnîler, mezhep propagandasını veya içi boş sloganları bir kenara bırakıp İslâm kardeşliği üzerinde yoğunlaşmalıdır.
Şiîler ve Sünnîler, mezhep farklılıklarını ve tarihteki kısır tartışmaları bir kenara bırakmalı, kardeşlik duygularını sağlamlaştıracak adımlar atmalı, hayırlı ve güzel faaliyetlere odaklanmalıdır.
Şiîler ve Sünnîler, “din” ile “dinî yorumları” birbirinden ayırt etmeli, içtihadın zamana ve şartlara göre değişebileceği gerçeğini göz ardı etmemelidir.
Şiîler ve Sünnîler, ortak inanç temeline dayalı kardeşliği güçlendirmeli, ümmetin yeniden ihyasına ve uyanışına yönelik girişimlere ağırlık vermelidir.
Şiîler ve Sünnîler, ümmet şuuruyla hareket etmeli ve her zaman ümmetin birliğinden yana tavır koymalıdır.
Şiîler ve Sünnîler, Batılı güçlerin ümmetin birliğini yok etmek için Osmanlı Devleti’ni bölüp parçaladığını ve ümmet birliğini kopardığını görmeli ve artık bu kötü gidişe bir son vermelidir.
Şiîler ve Sünnîler, İslâm coğrafyasında her gün canlı bombaları patlatanların bu hainler olduğunu akıllarından çıkarmamalı ve bunların tuzaklarına düşmemelidir.
Şiîler ve Sünnîler, birbirlerine karşı yanlış tavırlar sergilememeli, müslümanları parçalamak sonra da yok etmek isteyenlerin ekmeklerine yağ sürmemelidir.
Şiîler ve Sünnîler, Batılı dünya düzeninin insanlığa refah ve huzur getirmediğini tam aksine kaos, kargaşa, anarşi ve zulüm getirdiğini görmeli ve çarenin İslâm’ın ilkelerinin yaşanmasında olduğunu tüm dünyaya göstermelidir.
Şiîler ve Sünnîler, İslâm düşmanlarının oyunlarına gelmemeli ve bu oyunları bozmak için birleşmeyi bir görev bilmelidir.
Şiîler ve Sünnîler, değişimin zor olduğunu idrak etmeli, ancak kararlı bir duruş sergilemeli ve artık süreçleri güzel yönetmeyi öğrenmelidir.
Şiîler ve Sünnîler, yeni sorunlara yeni çözümler üretmeli, adalet, merhamet ve hikmet eksenli bir duruş sergilemelidir.
Şiîler ve Sünnîler, kendine güvenen, araştıran, sorgulayan, üreten, zamana ve mekâna yön verme gücünü kendinde hisseden sağlıklı, imanlı ve ahlâklı genç nesiller yetiştirmelidir.
Şiîler ve Sünnîler, istikbâle yönelik tasavvuru olmayan müslümanların bugünü ve geleceği inşa edemeyecekleri bilmelidir.
Şiîler ve Sünnîler, Sünnîlik adına Şia’ya, Şiîlik adına Sünnîlere hakaret eden, tekfirle suçlayan ve düşmanlığı körükleyen yazılı ve görsel medyanın oyunlarına alet olmamalı, cahil din adamlarına kulak vermemeli ve onların hain tuzaklarına düşmemelidir.
Şiîler ve Sünnîler, mezhep olarak farklı olsalar da dinî esaslarda bir ve beraber olduklarını asla unutmamalıdır.
Şiîler ve Sünnîler, aynı Allah'a, Peygamber’e, Kur'an'a ve âhiret gününe iman ettiklerini, aynı kıbleye yöneldiklerini unutmamalı, mezhep kavgasını bir kenara bırakmalı, birlikte hareket edip toplumsal vahdeti gerçekleştirmelidir.
Şiîler ve Sünnîler, sözden ziyade icraat yapmalı, küçük işlerle ve dedikodularla uğraşmamalı, amaca götürecek mantıklı ve tutarlı hedefler tespit etmeli ve bu konuda ortak hareket etmelidir.
Şiîler ve Sünnîler, kendilerini bölüp parçalamak, güçlerini azaltmak, birbirlerine düşürmek için çabalayanlara karşı dikkatli ve uyanık olmalıdır.
Sonuç olarak, Şiîler ve Sünnîler, zoru başarmak için gayret etmeli, doğru adımlar atarak İslâm kardeşliğini güçlendirmeli, bunun aslî görevleri olduğunu hiçbir zaman akıllarından çıkarmamalıdır. (08.11.2013)