Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Şiddetin Çeşitleri ve Kadınlara Düşen Görev

A+A-

Bilindiği üzere şiddetin de çeşitleri vardır. Uzmanlar şiddeti, “direkt şiddet”, “yapısal şiddet” ve “kültürel şiddet” olmak üzere üçe ayırmaktadır.

“Direkt şiddet”, insanlara fiziksel olarak zarar vermektir.

“Yapısal şiddet”, sosyal eşitsizlikler, baskılar, toplumdaki güç dengesizliğinden kaynaklanan sosyal adaletsizlikler, baskıcı kurumların yanlış uygulamaları, kurumsallaşmış ve klişeleşmiş önyargılar olarak ortaya çıkmakta ve insanları etkilemektedir.

“Kültürel şiddet” ise, ilk bakışta görünmeyen şiddet türü olup genellikle sembollerle ortaya konulmakta, yazılı ve görsel medya aracılığıyla da insanlara çeşitli şekillerde empoze edilmektedir.

Doğrudan şiddet görünürken, “kültürel ve yapısal şiddet” ise genellikle tam olarak görünmemekte ve fark edilememektedir. İlki bedene zarar verirken diğer ikisi, insan ruhunda kalıcı iz ve yaralara yol açmaktadır. Yapısal şiddeti sona erdirmek yapısal adaletsizlikleri ortadan kaldırmakla gerçekleşebilir; ama kültürel şiddete son vermek ancak algı ve davranışların değişimiyle mümkün olabilir.

Mesela sporda şiddet konusunu ele alalım.

Sporda şiddeti besleyen en temel dinamiklerden biri, yazılı ve görsel medyanın ortaya koyduğu “savaş dili ve söylemidir”; bu alanda yapılan olumsuz yayınlardır; söz konusu menfi yayın ve yorumlarda “savaşı, kavgayı ve çatışmayı çağrıştıran ifadelere” yer verilmesidir. Zira bu kullanılan kötü dil insanların beyinlerine olumsuz mesajlar vermekte ve onları tahrik etmektedir. Ruhu bu tür “kültürel şiddeti” barındıran ifadelerle kirlenen düşüncesiz ve vurdumduymaz bireyler ise rahatlıkla ya holigan ya da fanatik olabilmektedir.

Bu itibarla sorumlu medyanın şiddeti körükleyen söz konusu dilden derhal vazgeçmesi gerekir. Zira yanlış mesaj veren her kurum veya kişi mutlak surette yapıp ettiklerinden bu dünyada da mesul olmalı ve yargı önünde hesap vermelidir. Bu kimselerin cezası ahirete kalmadan bu dünyada da mutlaka verilmeli ve hiçbir suç cezasız kalmamalıdır.

Kanaatimizce şu günlerde tartışılmakta olan spor mahkemelerinin kurulması, spora şiddet bulaştıranların burada yargılanması, onların stadyumlara veya kapalı spor salonlarına sokulmaması düşüncesi bataklığı bırakıp sadece “sivrisineklerle” uğraşmaktır. Elbette bu da olmalıdır ancak bunlar gelip geçici, kısa vadeli pansuman tedbirlerdir. Oysa ihtiyaç olan “kalıcı ve köklü çözümlerdir.”

Özellikle kültürel şiddeti, küfretmeyi, hoşgörüsüzlüğü vs. ortaya çıkaran nedenler tespit edilmeli, bunlarla mücadele edilmeli, bireye ve topluma dini ve ahlaki değerler öğretilmelidir. Burada en büyük görev medyaya düşmekle birlikte bu konuda herkes eşit derecede sorumludur. Zira sadece medyaya suçlamak yerine herkes kendi üzerine düşeni yapmalı ve işe önce kendisini düzeltmekle başlamalıdır.

Öte yandan adam karısına, kadın çocuğuna, çocuk arkadaşına kesinlikle şiddetin hiçbir türünü uygulamamalıdır. Bırakınız insana şiddet uygulamayı, hiçbir kimsenin kendisine zararı dokunmayan bir hayvana bile şiddet uygulamaya asla hakkı yoktur.

Zira ideal İslam toplumunda haksız ve hukuksuz keyfi şiddete asla ve kat’a yer yoktur. İnsanları hiçbir zaman dayakla ve sopayla eğitmek ya da yola getirmek mümkün değildir. İdeal olan bilgi, ikna, güzel ahlak ve etkileyici örnekler ortaya koyarak insanları hakka çağırmak ve onlara uygun yol ve yöntemleri göstermektir. Nitekim Hz. Peygamber’in hiçbir kimseye şiddet uygulamadığı kaynaklarda mevcuttur. Ama bugün İslam dünyası sadece terör ve şiddetle anılıyorsa bunda müslümanların da kabahati vardır.

Dolayısıyla kendisi eşlerini hiç dövmemiş ve hiçbir zaman dayağı teşvik etmemiş bir peygamberin ümmetinin bugün ki hali içler acısıdır. Kötü gelenek, töre ve yanlış uygulamalar ile dinin temel doğrularını birbirine karıştıran sonra da yaşadıklarını din zanneden insanlardan elbette başka türlü davranmalarını beklemek saflık olacaktır. Bu nedenle şiddetin her türlüsünü ortadan kaldırmak ve bunları kökten kurutmak için ciddi gayret gösterilmelidir.

Nitekim dayaktan korktuğu için bazı davranışlarını değiştiren kimse aslında eğitilmemiştir. O sadece sindirilmiş, susturulmuş ve baskı altına alınmıştır. Bu kimse bulduğu ilk fırsatta aynı yanlışları tekrarlayacak ve benzeri suç ve hataları işleyecektir. Yapılan araştırmalar da zaten bunu göstermektedir. Dolayısıyla esas olan insanların zihin dünyasına sarsılmaz, şaşmaz, eskimez ve pörsümez ilkeleri yerleştirmek, bunları kalıcı davranışlara dönüştürmek ve kişiliğinin bir parçası haline getirmesine yardımcı olmaktır. Bu ilkeler ise araştıranlar ve gerçeği öğrenmek isteyenler için Kur’an-ı Kerim’de ve sahih sünnette ziyadesiyle vardır.

Bu nedenle karşılaşılan her türlü sorun şiddete, dayağa ve kabalığa başvurulmadan çözülmelidir. Dünyadaki bütün insanlar her daim iyi ve güzel olana ulaşmada işbirliği yapmalıdır. Sorunlar diplomasi ve diyalogla çözülmelidir. Silaha başvurmak ve silahla sonuç almaya kalkışmak hiç olmamalı, olursa da en son çare olmalıdır.

Bütün bunları ifade ettikten sonra esas söylemek istediğimizi şöyle ifade edebiliriz: Kanaatimizce sözel, fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddetin ortadan kaldırılmasında en başta ve öncelikle eğitilmesi gereken “kadınlardır.” Zira kadınlar çocuklarına daha onlar küçükken şiddetin her türünü “uygulayarak” öğretir ve onları şiddete teşvik ederlerse bu kısır döngü değişmez ve aynen devam eder.

Örneğin gelinini kıskanan kaynana oğluna gelini dövmeyi telkin eder, bundan da gizli bir zevk/haz duyarsa bu “kadının kadına yaptığı fiziksel ve psikolojik şiddet” olur. Eline fırsat geçtiğinde gelinlerin de ihtiyarlayan kaynanalarına nasıl şiddet uygulayarak intikam aldıkları malumdur. Medyaya yansıyan haberler bunun en güçlü delilidir.

Dolaysıyla önce kadınlar doğru şekilde eğitilir, onlar da oğlan ve kız çocuklarını dayak atmadan terbiye ederlerse istenmeyen durumlar giderek azalır. Hiç ortadan kalkmasa bile şiddet en aşağı seviyelere iner. Elbette toplumdan şiddeti tamamen kaldırmak hemen mümkün olamaz; ama bu konuda herkes elinden geleni yapmaya devam ederse toplumsal sorunlar giderek azalır.

Bu bakımdan insanlar kendi kendine konuşup söylenmeyi, sızlanmayı veya şiddete uğramış insanları gördüklerinde timsah gözyaşı dökmeyi bırakmalı; medya organları da şiddet görüntülerini ranta dönüştürmekten vazgeçmelidir. Sanki kendisi aynı haksızlığa uğramış gibi sesini yükseltmeyen ve hak aramayan bir toplum “erdemli, onurlu, ahlaklı ve ilkeli” bir toplum değildir ve olamaz.

Kadınlar eğitimin önemini kavrar, etkili iletişimi, hoşgörüyü, toleransı, şeffaflığı, empatiyi, hesap verebilirliği, çoğulculuğu, katılımcılığı, adaleti, barışı, eşitliği, kardeşliği, tutarlı ve kararlı olmayı, doğru ve güvenilir bilgiyle karar vermeyi özümser ve bu karakterde çocuklar yetiştirirlerse işte böyle çocuklar tüm dünyayı değiştirebilir.

Sonuç olarak, şiddet asla sorunları çözmede bir yöntem değildir. Meseleler karşılıklı konuşularak çözülmeli ve hiçbir kimse bir başkasına asla şiddet uygulamamalıdır. Kadınlar da çocuklarına iyi örnek olmalı, onlara her fırsatta şiddetle sorun çözmeye kalkışmanın çok kötü bir şey olduğunu öğretmelidir. (19.11.2010)

Önceki ve Sonraki Yazılar