Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Sendikalar, Taksim ve İşçi Hakları

A+A-

Bazı sendikaların görevlerini hakkıyla yapmadıklarını anlamak için çok acı felaketlerin yaşanmasına ve yüzlerce insanın ölmesine gerek yoktur.

İşçilerin/emekçilerin haklarını savunmak için kurulmuş örgütlerin tepe noktalarını işgal ederek ideolojik düşüncelerinin sözcülüğünü yapan, sendikacılıktan başka her türlü işe bulaşan/burnunu sokan, işçilerin alın terlerini ve haklarını savunmayı unutanlar yaşanan büyük acıların sorumlusu ve suçlusudur.

İşçilerin haklarını savunduğunu iddia eden böyle sendikacılar, eğer Taksim’de eylem yapma derdinde olmasalar, ülkeyi kaosa sürüklemeye çalışmasalar, ucuz ve popülist söylemler peşinde koşmasalar da “adam gibi gariban işçilerin çalışma şartlarını, iş güvenliğini ve işçi sağlığını” gündeme taşımış olsalardı çok daha hayırlı bir iş yapmış olurlardı. Böylece büyük felaketlerin önlenmesine katkı sağlamış, asıl işlerini yapmış ve sorumluktan da bir nebze olsun kurtulmuş olurlardı.

Bu bakımdan yaşanan acılardan ders çıkarmayarak timsah gözyaşları döken “sözde sendikacılar” ile “ucuz siyasetçiler” yaptıkları görevin/işin hakkını vermedikleri için büyük bir vebali yüklenmişlerdir.

Diğer taraftan böyle sendika yöneticilerini başlarına temsilci olarak seçen, onlara oy veren, kendilerinin haklarını savunmalarını böyle adamlardan bekleyen işçiler de doğru tercih yapmadıkları ve yaşanan felaketlere zemin hazırladıkları için maalesef suça ortak olmuşlardır.

Dolayısıyla yapılması gerekenler bellidir. Sendikacılığı adam gibi yapacak kimselere emanet teslim edilmeli, işçiler tarafından bu adamlar titizlikle seçilmeli, iyi bir şekilde denetlenmeli ve işini yapmayanlara bir daha kesinlikle hiçbir yetki verilmemelidir.

Öte yandan masraf olacak diye iş yerlerinde gereken tedbirleri almayan, çok zor ve tehlikeli şartlarda işçilerini çalışmaya mahkûm eden, onların sırtından paralar kazanıp işyerini daha güvenli hâle getirmeyen işverenler de kesinlikle yaşanan felaketlerin sorumlusudur.

İşyerlerini denetlemekle görevli iş güvenliği uzmanları, müfettişler, sağlıkçılar, denetçiler, sendikanın işyeri temsilcileri vs. de suçlu ve sorumludur. Eğer bu şahıslar, görevlerini eksik yapmış, yanlış raporlar tanzim etmiş, aksaklıklara göz yummuş, yetkili kimseleri zamanında haberdar etmemişlerse onlar da kesinlikle suça ortak olduklarını bilmelidir. Zira denetim görevini savsaklamak ve felaketlerin yaşanmasına dolaylı olarak katkı sunmak/destek vermek büyük bir zulümdür ve bu eylemler de cezasız kalmamalıdır.

Diğer taraftan insanlara, “tevekkül” ve “kader” gibi dinî kavramları yanlış anlatarak yaşanan acıları perdeleyen, gerçeklerin üzerinin örtülmesine zemin hazırlayan, tedbir alınmasını zorlaştıran, ders alınmasının önüne “manevî barikatlar kuran” yarım hocalar/çakma ilahiyatçılar/hoca müsveddeleri/din tüccarları da bir gün bu yaptıklarından dolayı hesaba çekileceklerini unutmamalıdır.

Sonuç olarak, hatalardan ders almayan, yaptığı işin hakkını vermeyen, daha çok para kazanma uğruna insanların hayatlarını tehlikeye atan işverenler büyük bir günah işlemişlerdir ve mahşer günü bunun hesabını mutlaka vereceklerdir. Ancak işi mahşere havale etmeden de bu dünyada söz konusu adamlara hak ettikleri ceza neyse mutlaka ama mutlaka verilmeli ve hiçbir işçi bir daha yetersiz önlemler sebebiyle hayatını kaybetmemelidir. (14.05.2014)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar