Savaşın da kuralları vardır
İslam, her şeyin en mükemmel şekilde ve hukuka uygun yapılmasına önem veren son hak dindir. Dolayısıyla İslam dinine göre “savaşın da bir hukuku” vardır.
İslam’a göre Müslümanların savaş esnasında yapamayacakları hususlardan bazıları şunlardır:
1. Kiliselere sığınmış “din adamlarına” asla dokunulmaz.
2. Savaşa katılmayan siviller ve çocuklar asla öldürülmez.
3. Savaşmayan kadınlar katledilmez. Hiçbir kadının iffet ve namusuna el sürülmez.
4. İhtiyarlara, özürlülere/engellilere, hastalara hiçbir şekilde zarar verilmez.
5. Ormanlar, meyve veren ağaçlar, ekinler, bağ ve bahçeler kesinlikle yakılmaz ve herhangi bir zarar verilmez.
6. Düşmanların hayvanları katledilmez.
7. Ganimet malları gizlice alınmaz.
8. Yaralı düşman askerine zarar verilmez. Tedâvisi yapılıp esir statüsünde alıkonulur.
9. Savaşı bırakıp kaçan “silahsız askerler” öldürülmez.
10. Esirler ve rehineler asla katledilmez.
Bunlar, asrımızda yaşayan ve sürekli “demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, özgürlükler, eşitlik, kardeşlik, barış” vs. kavramların arkasına saklanan bazı batılı devletlerin henüz ulaşamadığı ve uygulamadığı “savaş hukukunun” bir kısım maddeleridir.[1]
İnsana gerçek değerini veren ve hukukun üstünlüğüne vurgu yapan İslam’ın ortaya koyduğu bu temel esasların çağımızda hakkıyla bilinemediği açıktır.
“Ben şu an güçlüysem istediğimi yaparım” mantığı ile hareket edenlerin dünyaya gerçek mutluluğu getirebilmeleri asla mümkün değildir.
1400 yıl önce gönderilen son din İslam’ın ilkeleri hakkıyla bilinip yaşandığında insanlık gerçek huzuru bulacaktır.
Aksi halde camilere sığınan yaralı askerleri ve esirleri öldüren, cezaevine koydukları insanlara işkenceler yapan, üstelik bu işkencelerin görüntülerini yayınlamaktan zevk alan, doğru haber yapan savaş muhabirlerini katleden, ilaçla uyuşturarak sivil halkın arasına saldıkları “canlı bombaları” uzaktan kumandayla patlatarak bütün suçu Müslümanların üzerine yıkan böyle kimselerin “örnek insanlar” olabilmeleri kesinlikle mümkün değildir.
Çünkü böyle ilkesiz kimselerin bu dünyaya verecekleri ancak kan ve gözyaşıdır.
Böyle tiplerin menfaatleri için yapamayacakları şey yoktur.
Kur’an-ı Kerim, bu gibi gözü dönmüş kimseleri “bozguncular” olarak tarif etmiştir.[2]
Huzuru bekleyen insanlık, artık kan ve gözyaşı görmek istememektedir. Ancak şurası da bir gerçektir ki, zalimler zulmünü artırdıkça “kan ve gözyaşı da” dünyadan hiç eksik olmayacaktır. Müslümanlara düşen görev, bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için dinlerini en doğru şekilde öğrenmeleri, en güzel şekilde temsil etmeleri ve dünyaya örnek/ model/ tanık/ şahit olmalarıdır. Kanaatimizce dünyadaki haksızlıkları önlemenin başka bir yolu yoktur. Zira dinsizin hakkından ancak “imanı bütün ve ihlaslı kimseler” gelebilir. Gerisi lâf-ı güzaftır. (30.03.2007)
[1] Enes b. Mâlik’ten rivayet edilen hadis-i şerifte Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah’ın ismiyle, Allah’a güvenerek ve Rasûlüllah’ın getirdiği dini tasdik ederek yola çıkın (cihada çıkın)! Yaşlı insanları, çocukları, bebekleri, kadınları öldürmeyin! Aşırı gitmeyin (haddi aşmayın)! Ganimetleri birleştirin (içinden herhangi bir şeyi habersiz almayın)! Dürüst ve erdemli olun! İnsanlara güzel davranın. Muhakkak ki Allah iyi davrananları (işini iyi yapanları) sever!”. Bkz. EBÛ DÂVUD, 15/Cihad, 82 (III, 86).
[2] Bakara, 2/11-12. “Onlar “Yeryüzünde yozlaşmaya ve çürümeye yol açmayın!” denildiğinde “Biz sadece düzeltmeye ve iyileştirmeye (demokrasi ve insan hakları getirmeye) çalışıyoruz” diye cevap verirler. Gerçekte onlar yozlaşmaya ve çürümeye yol açan kimselerdir, ama bunu (kendileri de) idrak etmezler.”; Şuarâ, 26/151-152. “Ölçüyü aşanların (kendilerine yazık edenlerin) sözüne uymayın; o ölçüyü aşanlar ki, yeryüzünde düzen ve uyum sağlayacaklarına bozgunculuk yaparlar!” Bakara, 2/204-206. “İnsanlardan öylesi var ki, bu dünya hayatı hakkındaki görüşleri senin hoşuna gider; (dahası) kalbindekilere Allah’ı şahit tutar, üstelik tartışmada son derece ustadır. Ancak hakimiyeti (iktidarı) eline alır almaz yeryüzünde fesat çıkarmaya, (insanın) ürünü(nü ekonomiyi bozmaya) ve nesli(ni dînî ve ahlaki değerlerden yoksun bırakmaya) yok etmeye çalışır. Allah fesadı sevmez. Kendisine ne zaman “Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde ol!” dense, yersiz gururu onu günaha sevk eder: böylelerinin payına cehennem düşecektir; ne kötü bir konaklama yeridir orası!”; Fecr, 89/11-14. “(Onlar) toprakları üzerinde hak ve adalet sınırlarını aştılar; ve orada büyük bir yozlaşma ve çürümeye sebep oldular; işte bu yüzden Rabbin onları azap kırbacından geçirdi; çünkü Rabbin, şüphesiz, her zaman gözetleyip durmaktadır!”