Savaşçı Robotlar ve Şehitlik!
Kur’ân-ı Kerîm ve sahih sünnette düşman saldırılarına karşı önceden hazırlıklı olmak tavsiyesi mevcuttur ve bu durum ehlinin malumudur. Ancak kader, tedbir, tevekkül, ecel tasavvurları çarpık olan bazı müslümanların bu uyarıları yeterince ciddiye almadıkları da başka bir gerçektir. Oysa bu ikazlar açık, net ve anlaşılırdır. Bu nedenle İslâm’ın bu tavsiyesi üzerinde ciddiyetle düşünülmesi ve gereken hazırlıkların bir an önce yapılması şarttır.
Nitekim gelecek asırlarda ya da önümüzdeki yıllarda İslâm düşmanları müslümanları yaşadıkları coğrafyalardan zorla çıkartmak, onları köleleştirmek, yahut yeraltı kaynaklarını sömürmek isteyeceklerdir. Bunun için de “gördükleri her şeyi yok etmeye planlanmış yüz binlerce silahlı ve üstün donanımlı savaşçı robotlar” üreterek bunları müslümanların üzerine salacaklardır.
Bu son derece gelişmiş savaşçı robotlar, programlandıkları şekilde acımasızca görevlerini yerine getirecek, müslümanların üzerine saldıracak, vahşice öldürecek, yakıp, yıkıp yok edeceklerdir.
Acaba böyle bir durum yakın zamanda gerçekleşirse bu savaşlarda ölen müslümanlar şehit olacaklar mıdır? Bu konu üzerinde İslâm âlimlerinin şimdiden düşünmeye başlamaları ve gerekli tedbirlerin alınması konusunda yetkilileri uyarmaları ve toplumu da aydınlatmaları kanaatimizce en doğru olandır.
Bununla birlikte, “Elbette onlar şehit olacaklardır” diyenlerin de meseleyi çok yönlü analiz etmeleri, acele etmeden doğru dürüst karar vermeleri ve sorduğumuz şu sorular üzerinde günlerce düşünüp kafa patlatmaları gerekir:
Acaba “düşmanın silahlarına karşı her türlü caydırıcı hazırlığı” çok önceden yapmamak, o silahların daha da gelişmişini üretmemek, “imkânları ve kaynakları boş yere harcamak”, kısır tartışmalarla zaman ve enerji kaybetmek bir “mazeret” olarak görülebilir mi?
Öncelikler belirlenirken gerekli hassasiyeti göstermemek, her zaman olduğu gibi “sözlü dua” ile “fiili dua” arasındaki farkı fark edememek ve “fiili duadan” kaçmak, “görevi sözlü dua ile sürekli Yüce Allah’a havale etme” kolaycılığına kapılmak, İslâm’ın temel ilkelerinden uzak, ucuz ve basit yaklaşımlara teslim olmak doğru olabilir mi?
Müslümanların teknolojik yönden gelişmiş, etkin ve caydırıcı silahlar geliştirmeme tavrını doğru ve haklı bulup onaylamak, tedbirsiz, hazırlıksız ve dikkatsiz davranan kişilerin de şehit olacaklarını savunmak gerçek İslâm âlimlerine yakışır mı? Acaba “bu âlimler” böyle yaparak üzerlerine çok büyük bir vebal aldıklarının farkındalar mı?
Bilindiği üzere Kur’ân-ı Kerîm, müslümanların savaş esnasında cemaatle namaz kılarlarken bile “silahlarını mutlaka yanlarında bulundurmalarını” tavsiye etmektedir. Öyle ki, yağmur yağma veya hastalık ihtimalini de hesaba katarak silahlarını yanlarına alamayacak olanlara bir kolaylık/ruhsat tanınmış olsa bile yine de ısrarla “tedbiri elden bırakmamalarını” tembihlemektedir. Şimdi bu âyeti birlikte okuyalım:
“O halde sen mü’minler arasında iken onlara namazda imamlık yapacaksan, [yalnızca] bir bölümünün, silahlarını kuşanmış olarak seninle namaza durmalarına izin ver. Onlar namazlarını bitirdikten sonra, namazlarını eda etmemiş olan diğer grubun her türlü tehlikeye karşı hazır vaziyette ve silahlarını kuşanmış olarak gelip seninle namaza durmaları sırasında size koruyuculuk yapsınlar; [çünkü] hakikati inkâra şartlanmış olanlar sizin silahlarınızı ve teçhizatınızı unutup bırakmanızı isterler ki âni bir baskınla üzerinize saldırabilsinler. Fakat yağmurdan dolayı sıkıntıya düşerseniz yahut hasta iseniz [namaz kılarken] silahlarınızı bırakmanızda bir mahzur yoktur; ama tehlikeye karşı [daima] hazırlıklı olun. Allah, şüphesiz, hakikati inkâr edenler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.”[1]
Bu kadar açık uyarıya rağmen hâlâ gerekli bütün tedbirleri almadan şehitlik beklemek ne kadar doğru olacaktır bunun üzerinde de herkesin ciddiyetle düşünmesi gerekir.
Aynı şekilde şu âyete de bir bakalım:
“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları (savaş araçları) hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.”[2]
Görüldüğü üzere düşmanları yıldırmak, caydırmak, korkutmak ve müslümanlara saldırmayı akıllarına dahi getiremeyecek şekilde hazırlıklı olmak İslâm’ın müslümanlara bir emridir.
Bütün bu uyarıları göz ardı ederek hâlâ Hz. Dâvûd’un yaptığı gibi düşmana sapanla taş atmayı savunmak, klasik savaş araçlarından mızrak, ok, kılıç ve kalkan tavsiyesinde bulunmak, modern gelişmeleri doğru okuyup değerlendirememek değil midir?
Maalesef günümüzde hâlâ bazı aklı kıt din tüccarları/hoca müsveddeleri/çakma ilahiyatçılar böyle bir tavır içine girmekte, yanlış kararlar alıp uygulamakta ve her zaman olduğu gibi işin kolayına kaçmaktadırlar.
Biz bu durumun yanlışlığını onlara anlattığımızda ise “Bir de başımıza savaşçı robot üretme fikri çıkartma” der gibi yüzümüze bön bön bakmaktadırlar. Oysa düşman saldırısına karşı her türlü hazırlığı çok önceden yapmayan, böylesine bir tembelliği, uyuşukluğu ve ataleti savunan dünya ve ahiret mutluluğunu elde edemez[3] ve zalim kavmin elinde oyun ve eğlence aracı olmaktan da kurtulamazlar.[4] Dolayısıyla bu yarım hocaların kendilerine bakmaları, Kur’ân’ı doğru anlamaları, akıllarını kullanmaları hem onların hem de takipçilerinin lehine olacaktır.
Nitekim şu âyet de gayet açıktır; birlikte okuyalım:
“Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihat için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.”[5]
Kanaatimizce Allah yolunda mücadele ederken hazırlıklı ve uyanık olmayanların, her türlü tedbiri çok önceden almayanların şehitlik beklentisi içinde olmaları doğru değildir.
Demokratik kurallar içinde kalarak taleplerini yöneticilerine iletmeyen sivil toplum örgütlerinin, muhalefet partilerinin ve değişik baskı gruplarının da aynı şekilde bu konuda sorumlu olduklarında hiçbir şüphe yoktur.
Biz kendi adımıza müslümanların yaşadıkları ya da yaşamaları muhtemel her türlü sorun üzerinde düşünmekte, bulduğumuz önerileri kamuoyuyla paylaşmakta ve sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmekteyiz. Bu itibarla hem yukarıda zikrettiğimiz âyetlerin hem de diğer âyetlerin[6] inananlara uyarısını bir kez daha hatırlatmayı görev biliyoruz.
Bütün bu yazdıklarımıza rağmen, düşmanının silahından daha üstün silah yapmayan, sivil iradeye bağlı, güçlü, caydırıcı ve profesyonel bir ordu kurmayan, bu konuda gerekli hazırlıkları zamanında tamamlamayan, daha üstün donanımlı savaşçı robotlarla düşmanlara karşılık vermeyen, en güzel mücadele metodunu sergilemeyen,[7] kısa yoldan cennet beklentisi içine giren[8] ve hatada ısrar edenlerin ahirette kazançlı çıkabileceklerini söylememiz oldukça zordur.
Sonuç olarak, İslâm’ın iki temel kaynağının ilke, amaç, gaye, hedef ve maksadını doğru anlamayan ve kendilerine yapılan iyi niyetli ve samimi uyarılara kulak tıkayanların ahirette kendilerini nasıl savunacaklarına “şimdiden hazırlık yapmaları (!)” uygun olacaktır. (10.08.2012)
[1] en-Nisâ 4/102.
[2] el-Enfal 8/60.
[3] et-Tevbe 9/81-82.
[4] el-Mümtehine 60/5.
[5] Âl-i İmran 3/200.
[6] en-Nisâ 4/73-80; el-Hadid 57/10; et-Tevbe 9/123.
[7] en-Nahl 16/125.
[8] Muhammed 47/31.