Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Ne Kadar Din Kardeşiyiz Acaba?

A+A-

Bilindiği üzere Mevlid-i Nebî Haftası’nın bu yıl ki ana teması, “Hz. Peygamber (s.a.v.), Kardeşlik Hukuku ve Kardeşlik Ahlakı” idi.

Kanaatimizce çok isabetle seçilmiş bu konu üzerinde önemle durulması icap eder. Zira günümüzde müslümanların bu konuda da ciddi problemleri vardır ve bunların acilen çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Bu problemlere bazı örnekler verelim.

Mesela din kardeşliğini dilinden düşürmeyen bazı kimseler hased ve bencillik gibi iki kötü hasletin esiri olmakta, çok rahatlıkla başarılı ve çalışkan din kardeşlerine iftira atmaktan çekinmemektedirler.

Bir koltuğu veya makamı kapabilmek için çok rahat yalan söyleyip kul hakkı ihlalinde bulunabilmektedirler.

Kıskançlık duygusuyla yanlış kararlar alıp din kardeşlerine eziyet edebilmekte ya da kardeşlerini ezenlere sessiz kalıp zalimin yanında yer alarak kendilerini rahatlatmaktadırlar.

Ellerinde bulunan yetkiyi keyfi olarak kullanmakta ve umut vaad eden gençlerin önünü kesmeyi ve onlara büyük acılar yaşatmayı marifet zannetmektedirler.

Yine bu tipler doğruyu söylemesi gereken yerde susabilmekte ya da zalimin yanında yer almayı kısa vadeli çıkarlarına daha uygun görmektedirler.

Bunlar genellikle ilkenin değil gücün yanında yer almaktadırlar.

Adaletin tecellisi için çalışmak yerine zulüm ve haksızlığın devamına bilerek ve isteyerek katkı sağlamaktadırlar.

Birlik ve beraberlik için çalışmak yerine fitneyi, tefrikayı, ayrımcılığı körüklemekte ve insanları kamplara bölerek çıkar sağlamayı amaçlamaktadırlar.

Çıkartılan yapay ayrımları “din kardeşliği” potasında eritmek yerine lüzumsuz gerilimlerden medet ummaktadırlar.

Din kardeşliğe mani olacak basit hesaplardan ve ucuz yönelişlerden kaçınmak yerine bunları körüklemekte ve kısa vadeli çıkarlar peşinde koşmaktadırlar.

Diline pelesenk ettiği “Biz din kardeşiyiz” lafının arkasına sığınmakta, ama bu kardeşliği yüreklerde pekiştirecek hususiyetleri inşa etmekten şiddetle kaçınmaktadırlar.

Kanaatimizce kardeşlik hukukunun böylesine çiğnendiği bir ülkenin/Türkiye’nin böyle devam etmesi halinde ne İslâm dünyasına ne de tüm insanlığa örnek olabilmesi mümkün değildir.

Cenab-ı Hakk’ın gönderdiği İslâm nimeti sayesinde kardeşler olması gereken müslümanların bu tür ucuz ve basit işler peşinde koşmaları ve birbirlerine engeller çıkartmaları son derece yanlıştır.

Hep birlikte İslâm’ı tüm dünyaya doğru tanıtması gereken müslümanların basit şeylerle meşgul olarak din kardeşliğine zarar vermeleri üzüntü vericidir.

Bu nedenle her mü’min, İslâm’ın ortaya koyduğu kardeşliğin soy, sop, nesep, ırk, renk, dil, kavim, kabile, aşiret, bölge ve asabiyet temelinde bir kardeşlik olmadığını bilmek ve ona göre hareket etmek durumundadır.

Menfaat temelinde bir kardeşlik hiçbir zaman “din kardeşliği” değildir ve olamaz.

Manevî değerler ve yüksek idealler etrafında oluşturulmayan bir kardeşlik “din kardeşliği” değildir ve olamaz.

İman, takvâ ve ahlak ekseninde oluşturulmayan bir kardeşlik “din kardeşliği” kapsamında değerlendirilemez.

Bir mezhebe, bir meşrebe, bir ideolojiye, bir tarikata, bir partiye aidiyetini ve mensubiyetini ön plana çıkartan bir müslüman, “müslümanları kardeş kılan İslâm’a mensubiyetini” tam manasıyla anlayamamış demektir.

Bir mü’minin bir aileye, bir ırka, bir gruba, bir mezhebe, bir meşrebe, bir cemaate, bir ideolojiye olan intisabı ve mensubiyeti normaldir, ancak bunlar gelip geçicidir. Asıl kalıcı olan aidiyet ve mensubiyet “İslâm ailesine mensubiyettir” ki bunun da asla ihmal edilmemesi gerekir. Bunu hâlâ kavramamış olanların İslâm’ın ilke, maksat, gaye, amaç, ideal ve hedeflerini doğru anlamadıkları açıktır.

Küçük mensubiyetleri kimliğe dönüştürerek “büyük mensubiyetin” önüne geçirmeye kalkışmak son derece çirkin ve yanlıştır. Zira ırkçılık, mezhepçilik, cemaatçilik, meşrepçilik, kavmiyetçilik, tarikatçılık, grupçuluk, aşiretçilik ve particilik üzerinden kardeşlik hukukunu çiğnemek ve müslümanları kardeş kılan değerleri yok saymak Hz. Peygamber’in sahih sünnetini hiç bilmemek ve anlamamak demektir.

Sonuç olarak, din kardeşliğinin kalıcı ve sürdürülebilir olması için Kur’ân-ı Kerîm’in ve sahih sünnetin temel ilke ve esaslarının, bu iki kaynağın maksat, gaye ve hedeflerinin en doğru şekilde öğrenilmesi ve uygulanması gerekir. Kur’ân’ın pek çok âyetinde ve sahih sünnette müslümanları din kardeşliğine çağıran ve bu konuda rehberlik yapan yeteri kadar örnek mevcuttur. (25.04.2012)

Önceki ve Sonraki Yazılar