Misyonerlerin amacı nedir?
İslam, Müslümanlarla savaşmayan ve onları topraklarından sürmeye kalkışmayan başka din mensuplarıyla iyi ilişkiler kurulmasını ve onlarla iyi geçinilmesini yasaklamaz.[1]
Onlarla antlaşma yapmak suretiyle aynı ortamlarda birlikte yaşanabilir, ticârî ilişkiler geliştirilebilir; karşılıklı turistik seyahatler yapabilir; herkes kendi inancını istediği gibi yaşayabilir.[2]
Çünkü İslam’da “din ve vicdan özgürlüğü” vardır. Başka inanç mensuplarına karşı dayatma, sindirme, korkutma, işkence, baskı ve yıldırma yoktur. Herkes ibadetlerini kendi mabedlerinde özgürce yerine getirebilir.
Kimsenin hak ve hürriyetlerine tecâvüz edilmez. Bilakis gayr-i Müslimlerin hak ve hukukları “İslam’ın/ müslümanların koruması ve garantisi” altındadır. Durduk yerde onlara zorla hiçbir şey yaptırılmaz, zorla imana davet edilmez.[3]
İnananlara düşen görev, “hikmetle, güzel öğütle ve en güzel mücadeleyle” böyle kimseleri Yüce Allah’ın son dinine davet etmektir.[4]
Tebliği en güzel şekilde yaptıktan ve en mükemmel örnekliği sergiledikten sonra tercihi onların özgür iradelerine bırakmaktır.[5]
İslam dînî, Müslümanlara böyle bir görevi verirken, hıristiyanların, Müslüman beldelerinde “içine para koydukları İncilleri” dağıtmak suretiyle misyonerlik faaliyetleri yapmaları doğru ve şık değildir.
Elbette herkes dînini yaymakta ve anlatmakta özgürdür. Buna engel olunması söz konusu değildir. Ancak misyonerlerin kullandıkları bu yöntem problemlidir.
Zira bir takım vaadlerle, örneğin “yurt dışına göç konusunda yardımcı olmakla”, “iş bulmakla” veya “para yardımıyla” insanları ikna etmeye çalışmak, bir başka ifadeyle “kandırmak” doğru değildir.
Bu bakımdan söz konusu faaliyet içinde olan misyonerlere şunlar söylenebilir:
“Siz Hz. Îsâ’yı “peygamber” değil, “tanrı” kabul eden bir inanca çağırıyorsunuz ve yanılıyorsunuz.[6] Çünkü böyle bir çağrı, Yüce Allah’a şirk koşmaktır.[7] Yüce Allah’a şirk koşmak en büyük zulümdür.[8] Çünkü Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.[9] O’nun oğlu da karısı da olmamıştır. O, doğmamıştır ve doğurulmamıştır.
Akıllı ve şuurlu Müslümanların size uymak suretiyle şirke düşmeye hiç mi hiç niyetleri de yoktur.
Zira sizin kitabınızın tahrif edildiğini “son ilâhî kelam” haber vermekte ve sizleri de Kur’an’ı incelemeye ve ona inanmaya davet etmektedir.[10]
Muhtaç durumdaki Müslümanları aldatmakla meşgul olacağınıza, kendi ülkenizde sayıları her geçen gün artan ateistleri ikna etmeye, tek Allah’a inanır hale getirmeye gayret etmeniz çok daha isabetli olabilir.
Çabalarınızı agnostik ve nihilist insanlarınıza yoğunlaştırmanız veya hep birlikte tüm insanlığı “tek Allah’a iman etmeye davet etmemiz” daha doğru olabilir.”[11]
Kanaatimizce derin kavrayış sahibi hiçbir Müslüman, misyonerlerin bu tuzaklarına düşmeyecektir. Zira son ve mükemmel dînin mensupları kendi dinlerini doğru öğrenip yaşadıklarında, ahlâkî erdemleri bir davranışa dönüştürdüklerinde her şey çok daha iyi olacaktır. Böylece İslam dini, insanlığa umut vaat edecektir.
Öte yandan asırlardır misyonerler böyle bir gayretin içindeyken ve sürekli planlar yaparak hedeflerine doğru adım adım ilerlerken “İslam’ı istismar aracı veya tartışma konusu” yapan bazı grupların, İslam’ın doğru bir şekilde öğrenilmesini engelleyenlerin, İslam’a “çöl kanunu”, Hz. Muhammed’e de “çöl bedevisi” diyerek hakaret edenlerin bu durumlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekir.
Bununla birlikte misyonerlerle mücadele edilirken, onlarla karşılıklı görüş alış-verişinde bulunurken şu hususlara dikkat edilmesi uygun olur:
İslam’daki hoşgörü anlayışı ile hareket edilmeli, muhataplar incitilmeden teennî ile “kaliteli ve ikna edici görüşler” ortaya konulmalıdır.
Birlikte yaşama tecrübesine gölge düşürecek söz, tutum ve davranışlardan kaçınılmalıdır.
Din ve vicdan özgürlüğünü engelleyici mahiyette herhangi bir olaya sebebiyet verilmemelidir.
Bütün dinlerin temelini teşkil eden tevhîd (Allah’ın Bir ve Tek olduğu), nübüvvet (Peygamberlerin tebliği), mead (ahiret günü dünyadayken yapılanların hesabının verileceği) ve adâlet ilkeleri daha çok ön plana çıkartılmalıdır.
Hıristiyanlık hedef alınmadan ve misyonerlik faaliyetleri de abartılmadan, onların reklamını yapma gafletine düşülmeden “en güzel mücadele metodu” ortaya konulmalıdır.
Sonuç olarak, kendine güvenen ve dînini doğru tanıyıp yaşayan bir kimsenin misyonerlerden korkmasına veya çekinmesine hiç gerek yoktur.
Genç nesillere doğru bir din eğitimi verilirse endişeye mahal kalmayacaktır.
İslam dînî doğru tanıtılırsa “dînin elden gitmesini” gerektirecek herhangi bir durum olmadığı görülecektir.
Herkes samimi olduğunda ve elinden gelenin en iyisini yaptığında hiçbir olumsuz durum yaşanmayacaktır.
Ancak arının bal yaptığı, akrebin ise zehir ürettiği malumdur.
Arı gibi bal üretmeyenlerin akreplerden şikâyet etmeye hakları yoktur.
Zira herkes görevini yapmalı, insanlığa şifa kaynağı olacak kaliteli bal üretmelidir. Yani; “doğru bir din anlayışı ve model bir İslam toplumu” inşa etmelidir. Bir başka ifadeyle, Müslümanlar “üstün ahlâkî değerler ortaya koymalı ve dînlerini en güzel şekilde yaşayarak temsil etmelidir.” (06.04.2007)
[1] Mümtehine, 60/8-9. “İnancınızdan dolayı size karşı savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan sürmeyen inkârcılara gelince, Allah onlara nezaketle ve adaletle davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah adil davrananları sever. Allah yalnızca inancınızdan dolayı size karşı savaşan ve sizi anayurdunuzdan süren veya (başkalarının) sizi sürmesine yardım edenlere dostlukla yaklaşmanızı yasaklar; ve (içinizden) onlara dostluk gösterenle gelince, gerçek zalimler onlardır!”
[2] Kâfirûn, 109/1-6. “De ki: “Siz ey hakikati inkâr edenler! Ben tapmam sizin taptığınıza, siz de tapmazsınız benim taptığıma. Ve ben tapmayacağım (asla) sizin tapıp durduğunuza, siz de (hiç) tapmayacaksınız benim taptığıma. Sizin dîniniz size, benimki bana!”
[3] Ğâşiye, 88/21-26. “(Ey peygamber!) onlara öğüt ver; senin görevin yalnız öğüt vermektir. Sen onları (inanmaya) zorlayamazsın! Ancak, kim hakikati inkâra şartlanmış olarak yüz çevirip uzaklaşırsa, Allah ona (öteki dünyada) en büyük azabı tattıracaktır: Bizedir onların dönüşleri ve bize düşer onları hesaba çekmek.”
[4] Nahl, 16/125. “(Bütün insanlığı) hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır; ve onlarla en güzel, en inandırıcı yöntemlerle tartış; şüphesiz, O’nun yolundan kimin saptığını en iyi bilen senin Rabbindir. Ve yine doğru yola erişenleri de en, iyi bilen O’dur.” Ayrıca bkz. Fussilet, 41/34. “(Madem ki) iyilik ile kötülük bir değil, sen (kötülüğü) daha güzel olanı ile sav; bak, o zaman seninle arasında düşmanlık olan kimse, (eski bir) dostun, gerçek bir arkadaşınmış gibi davranır!”
[5] Kehf, 18/29. “Ve de ki: “(Bu) hak, Rabbinizden (gelmiş)tir: Artık dileyen ona inansın, dileyen reddetsin! (inkâr etsin!)...”
[6] Mâide, 5/72-75. “Gerçekten, “Allah Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler hakikati inkâr etmiş olurlar; (bizzat) Mesih’in, “Ey İsrâiloğulları! (yalnızca) hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin!” dediğini gördükleri halde. Unutmayın, kim Allah’tan başka bir varlığa ilahlık yakıştırırsa, Allah onu cennetten mahrum edecek ve böylelerinin varış yeri cehennem olacaktır. Ve böyle zalimler kendilerine bir yardımcı bulamayacaklardır. Gerçekten, Tek Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığını gördükleri halde, “Bakın, Allah üçlünün üçüncüsüdür” diyenler, hakikati inkâr etmiş olurlar. Ve onlar bu iddialarından vazgeçmedikçe, hakikati inkâr eden bu gibilerin başına şiddetli bir azap gelecektir. Öyleyse pişmanlık içinde Allah’a yönelip O’nun bağışlamasını hâlâ dilemeyecekler mi? Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. Meryem oğlu Mesih sadece bir peygamberdir: (diğer) bütün peygamberler ondan önce gelip geçti; onun annesi, hakikatten asla sapmamış biriydi; ve onların ikisi de (diğer ölümlüler gibi) yiyecekle beslenirlerdi. Bak bu mesajları onlara nasıl açıkladık ve sonra bak, nasıl tersyüz olmuştur onların zihinleri!”; Tevbe, 9/30-31. “Yahûdîler: “Üzeyir Allah’ın oğludur” diyorlar; Hıristiyanlar ise: “Îsâ Allah’ın oğludur” diyorlar. Bunlar, özleri itibarıyla, böylelerinin geçmiş çağlarda hakkı inkâr edenlerin uydurduğu asılsız iddialara özenerek dillerine doladıkları söylentilerdir! (İşte şu bedduayı hak ediyorlar:) “Allah kahretsin onları!” Zihnen nasıl da saptırılıyorlar! Hahamlarını, rahiplerini, bir de Meryem oğlu Mesih’i, Allah ile beraber rableri olarak gördüler; oysa, Tek Tanrı’dan başkasına kulluk etmekle emrolunmuş değillerdi; (O Tek Tanrı ki,) O’ndan başka tanrı yoktur, (O Tek Tanrı ki,) sınırsız kudret ve izzetiyle, (böylelerinin) O’nun tanrılığında bir pay yakıştırdıkları her şeyden bütünüyle uzaktır, yücedir!”
[7] Mâide, 5/73. “Gerçekten, Tek Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığını gördükleri halde, “Bakın, Allah üçlünün üçüncüsüdür” diyenler, hakikati inkâr etmiş olurlar. Ve onlar bu iddialarından vazgeçmedikçe, hakikati inkâr eden bu gibilerin başına şiddetli bir azap gelecektir.”; İsrâ, 17/111. “Ve de ki: “Bütün övgüler çocuk edinmeyen, egemenliğinde ortağı bulunmayan, güçsüzlükten, düşkünlükten ötürü herhangi bir yardıma-yardımcıya gereksinim duymayan Allah’a yakışır”. İşte O’nu (hep böyle) yücelterek an!”; Furkân, 25/2. “O ki, göklerin ve yerin egemenliği O’na aittir; soy-sop edinmemiştir. Egemenliğinde herhangi bir ortağı yoktur. Çünkü her şeyi yaratan ve her şeyi belli bir yasalar örgüsüne göre düzene koyan O’dur.”
[8] Lokmân, 31/13. “Lokman, oğluna öğüt verirken şöyle konuştu: “Ey Benim sevgili oğlum! Allah’tan başkasına ilâhî sıfatlar yakıştırma! Bil ki, böyle (düzmece) ortaklık yakıştırmalar, gerçekten büyük bir zulümdür!”. Ayrıca bkz. Nisâ, 4/48. “Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur (korkunç bir günah işlemiş olur).”; Nisâ, 4/116. “Allah, kendisinden başka birine ilahlık yakıştırılmasını asla bağışlamaz, (ama) dilediği kimsenin daha hafif günahlarını bağışlar. Çünkü Allah’ın yanı sıra başkasına ilahlık yakıştıranlar şiddetli bir sapıklığa düşmüş kimselerdir.”; Mâide, 5/72; Hac, 22/31. “(Ve bunu) O’ndan başka kimseye-hiçbir şeye tanrısal nitelikler yakıştırmaksızın (ve) sahte ve düzmece olan her şeyden yüz çevirip yalnızca Allah’a yönelerek (yapın): çünkü, bilin ki, Allah’tan başkasına tanrılık yakıştıran kimse, gökten savrulup düşen, (yırtıcı) kuşların kapıştığı, yahut rüzgarın uzak, ıssız bir yere savurduğu kimseye benzer.”
[9] Neml, 27/60-64. “Peki kimdir, gökleri ve yeri yaratan ve sizin için gökten yağmur yağdıran? Öyle bir yağmur ki, onunla, sizin bir tek ağacını bile yetiştiremeyeceğiniz görkemli bağlar, bahçeler yeşertiyoruz! Allah ile beraber başka bir tanrı, öyle mi? Hayır, hayır (böyle düşünenler) yoldan çıkmış kimselerdir! Peki kimdir, yeryüzünü (yerleşmeye) uygun bir yer haline getiren ve vadilerden dereler, ırmaklar akıtan; ve onun üzerine sağlam dağlar yerleştiren; ve iki büyük su kütlesi arasına bir engel koyan? Allah ile beraber başka bir tanrı, öyle mi? Hayır, hayır (böyle düşünenlerin) çoğu (ne söylediklerini) bilmiyorlar! Peki kimdir, kendisine başvurduğunda darda kalmış olanın yardımına yetişen, kötülüğü gideren ve sizi yeryüzüne miraşçı kılan? Allah ile beraber başka bir tanrı, öyle mi? Aklınıza ne kadar da az tutuyorsunuz (bütün bu gerçekleri)! Peki kimdir karanın ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulmanızı sağlayan ve rüzgarları rahmetinin önünden müjdeci olarak gönderen? Allah ile beraber başka bir tanrı, öyle mi? Allah, insanların tanrısal nitelikler yakıştırabileceği her şeyin ötesinde, her şeyden yücedir! Peki yaratılışı ilk defa başlatan ve sonra da onu aralıksız devam ettirip, yenileyen kimdir? Ve kimdir, sizi gökten ve yerden rızıklandıran? Allah ile beraber başka bir tanrı, öyle mi? De ki: “Eğer ileri sürdüğünüz iddiaya gerçekten inanıyorsanız getirin o zaman delilinizi!”
[10] Nisâ, 4/47. “Siz ey (geçmişte) kendilerine vahiy bahşedilmiş olanlar! (Şimdi), sahip olduğunuz (hakikati) tasdik edici olarak indirdiğimiz vahye inanın ki, ümitlerinizi boşa çıkarmayalım ve onları sona erdirmeyelim, tıpkı Sebt’i ihlal eden o toplumu lanetlediğimiz gibi; zira Allah’ın irade ettiği şey mutlaka icra edilir.
[11] Âl-i İmrân, 3/64.. “De ki: “Ey geçmiş vahyin izleyicileri! Sizinle bizim aramızdaki şu ortak ilkeye gelin: Allah’tan başka kimseye kulluk etmeyeceğiz, O’ndan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayacağız ve Allah ile birlikte insanları rab edinmeyeceğiz.” Ve eğer yüz çevirilerse de ki: “Şahit olun ki biz kendimizi O’na teslim etmişiz!”; Mâide, 5/82. “Bütün insanlar içinde (bu ilâhî kelâma) inananlara en çok düşmanlık yapanların Yahûdîler ve Allah’tan başkasına ilahlık yakıştırmaya şartlanmış olanlar olduğunu kesinlikle göreceksin; ve bütün insanlar içinde (bu ilâhî kelâma) inananlara en çok şefkat gösterenlerin ise “Biz Hıristiyanız” diyenler olduğunu göreceksin: böyledir, çünkü onlar arasında öyle keşişler ve rahipler var ki, bunlar kibre kapılmamışlardır.”