Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Lideri Değil, İlkeleri Esas Alan Bir Nesil!

A+A-

“Tarih tekerrür etmez hatalar tekerrür eder” sözü son derece haklı, yerinde ve doğru bir sözdür. Zira ibret alınırsa tarihin tekerrür etmeyeceği açıktır.

Nitekim Hz. Peygamber bir mü’minin aynı delikten iki defa ısırılmayacağını söylemiştir.[1] Yüce Allah, insanların geçmişte yaptıkları hatalardan bahseder ve aynı yanlışları sonraki nesillerin tekrarlamamasını ister. Maalesef insanların çoğunluğu akıllarını kullanmadıkları ve geçmişten ders almadıkları için aynı yanlışa defalarca düşer ve kendi sonlarını kendileri hazırlar. Dolayısıyla eğer insanlar şaşmaz ilkeleri ve ulvî hedefleri terk eder, sağlıklı tefekkür faaliyeti gerçekleştirmez, liderlerini ve atalarını körü körüne taklit eder, onların her emrine harfiyen itaat eder ve bu yüzden de yanlış kararlar alırlarsa işte o zaman tarih mutlaka yeniden tekerrür eder. Bir başka ifadeyle bu gibi kimseler, aynı yanlışı yapıp farklı sonuçlar bekleyen akıl yoksunu kimselerin/delilerin konumuna düşer.

Bu itibarla, liderlerin/önderlerin/şeyhlerin/papaların/hoca efendilerin yanılmaz kabul edilip kutsanması, hata yapmayacaklarının düşünülmesi ve her söylediklerinde bir hikmet aranması gibi yaklaşımlar son derece tehlikeli ve yanlıştır.

Zira bir lidere körü körü itaat yerine, ilke ve prensip eksenli düşünerek hareket etmek gerekir. Sorgulamadan her söyleneni doğru kabul eden kadın-erkek, genç-yaşlı herkes ciddi hatalara düşmekten ve ülkelerini felaketlere sürüklemekten de kurtulamazlar.

Çünkü bir lider etrafında kümelenip “ortak aklı” devre dışı bırakanlar, eleştiriye kapalı oldukları için hakikate ulaşamaz ve doğru kararlar veremezler. Zira şeytan ya da şeytanlaşmış kimseler, bir lideri aldattıkları veya yanlış yönlendirdikleri zaman liderin tüm “bağımlılarının” aynı yanlışa düşüp kendilerini koyun sürüsü gibi yardan/uçurumdan aşağı atmaları kaçınılmazdır.

Dolayısıyla ortak aklı ve ilkeleri devre dışı bırakarak yanlış kararlar almak ve sürü psikolojiyle hareket etmek asla ve kat’a doğru değildir. Böyle yapanların ahirette kendilerini ebedi azaptan kurtarabilmeleri de imkânsızdır. Zira Kur’ân, ahiret günü liderlerin peşinden giden zavallılar ile liderler arasında yaşanacak konuşmaları şimdiden bildirmiş, insanları uyarmış ve suçu liderlerine/atalarına atmalarının onları sorumluluktan kurtarmayacağını haber vermiştir.[2]

Bu itibarla, bir “lidere bağlanıp onun görüşlerine saygı duymak” ile bir “liderin bağımlısı olup onun her dediğine robot gibi harfiyen uymak” aynı şeyler değildir. Birincisi normal iken ikincisi son derece anormal ve tehlikelidir. Zira “bağlılık” ile “bağımlılık” arasında ciddi fark vardır. Bu farkı fark etmeyenler çok büyük bir yanlış yaptıklarını ilerleyen yıllarda itiraf etseler bile bu durum, onların veballerini azaltmaya yetmez. Zira bu tipler, zamanında kendilerine yapılan haklı ve yerinde uyarıları dikkate almamış, körü körü aynı yanlışta ısrar etmiş ve bu sonu kendi elleriyle hazırlamışlardır. Bu nedenle meselelere adaletle yaklaşmayan ve Kur’ân ve sünnetin ilkeleri ışığında hayatlarını şekillendirmeyenler mutlak surette sorumlu olacaklarını bilmelidir.

Bir gruba/tarikata/cemaate sevgi, saygı ve sempati duymak demek, o grubun liderinin her emrine körü körüne itaat etmek ve kayıtsız şartsız teslim olup biat etmek anlamına gelmez ve gelmemelidir. Liderin de insan olduğu ve yanılabileceği gerçeği hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir.

Lider yanlış yaptığında onu uyaracak aklı başında, muhakemesi sağlam, basiretli danışmanlar heyeti mutlaka olmalıdır. Lider, sürekli onlarla istişare halinde olmalı, konunun uzmanlarına danışmalı ve her kararını ortak aklı devreye sokarak almalıdır. Aksi halde sinsi ayartıcılar lideri yanlış etkileyerek tüm grubu/tarikatı/partiyi ve o insanların yaşadığı ülkeyi/vatanı tehlikeye atabileceklerdir.

Gerçek bir lider, etrafında bulunanların sadece ona itaat etmesini değil, sağlıklı düşünmelerini ve kendisi bir yanlış yaptığında onu uyarmalarını istemeli ve böyle düşünen basiret ve feraset sahibi danışmanlar heyeti oluşturmalıdır. Onlar da korkmadan, çekinmeden, hain ve ajan damgası yemeden liderin yapması muhtemel hataları veya yanlış kararları yapıcı bir üslupla eleştirip doğru teklifler ortaya koymalı ve liderlerini uyarmalıdır. Böyle bir yapıyı “kurmayan ve sağlıklı işletmeyen lider/şeyh” ise kesinlikle sorumlu olacağını bilmelidir.

Lider, başında bulunduğu devleti/örgütü/partiyi/hareketi/camiayı/tarikatı ayakta tutmasını bilmeli ve kurumun ideallerine uygun plan ve projeler geliştirmelidir. Kendisinden sonra da inşa ettiği ya da önceden inşa edilmiş yapının ayakta kalmasını sağlayacak her türlü tedbiri çok önceden almalı, küçük hesaplar yaparak büyük hedeflerden asla vazgeçmemelidir. Amaçlarla aracı karıştıranların, amacı unutup araçları kutsallaştıranların hakikati doğru kavradıkları hiçbir zaman görülmemiştir. Dolayısıyla liderler de gelip geçici olduklarını hiçbir zaman akıllarından çıkarmamalı ve ahirette yaptıklarının hesabının onlara da sorulacağını düşünmelidir. Zira iyi bir çığır/sünnet açana o iyilik sürdüğü müddetçe sevap olduğu gibi, kötü bir çığır açana da o kötülük devam ettiği müddetçe günah vardır ve bu günahlar onların amel defterlerine mutlaka yazılacaktır.[3]

Bu itibarla, hakiki lider tek bir ağaca bakarak değil tüm ormanı görerek karar vermek zorundadır. Bir başka ifadeyle lider, meselelere parçacı değil bütüncül bakmalıdır. Resmin bir kısmını değil tamamı görmeli/okumalı, hâdiseleri hallaç pamuğu gibi atmalı, irdelemeli, incelemeli, çok yönlü analiz etmeli ve sonunda da en doğru görüşü/ictihadı ortaya koymalıdır.

Aksi takdirde eksik araştırma/soruşturma sonucu yanlış bir karar verirse bundan sorumlu olacağını da bilmelidir. Bırakınız bu eksik ictihadından bir sevap kazanmayı bir sürü günahın bile sahibi olabileceğini unutmamalı, mükâfat beklerken büyük bir ceza/azap ile karşı karşıya kalabileceğini de aklından çıkarmamalıdır. Çünkü resmin tamamını görmeden acele karar vermek, ilkelere göre değil duygulara göre hareket etmek, oyuna gelmek, güvenilir müşavirler heyeti oluşturmamak, yanlış yönlendirmelere açık bulunmak, kurumundaki yanlışlara göz yummak, felakete sürüklendiğini fark edememek ve geçmişte yaptığı büyük konuşmaların bedelini bu şekilde ödemiş olmak, bir lider için affedilmez hatalardır. Dolayısıyla böyle bir liderin yine suçlaması gereken başkaları değil sadece kendisidir.

Sonuç olarak, İslâm toplumları liderleri değil, ilkeleri esas alan bir yapı oluşturmalı ve böyle düşünen bir nesil yetiştirmelidir. Elbette lidere itaat etmek gereklidir. Ancak liderin İslâm’ın temel ilkelerini göz ardı eden, hukuk ve ahlak dışı, münker emir ve uygulamalarına uymamak da bu dinin bir emridir. Bu nedenle, Yüce dinimiz İslâm’ı tüm dünyaya en güzel şekilde temsil ve tebliğ etmek isteyenlere düşen görev, “liderin peşinde koşmak değil”, ilkelere sımsıkı sarılmaktır. Liderin yaptığı yanlış ve haksız uygulamalara kayıtsız şartsız teslim olmamaktır. Lider, hatada ısrar ettiğinde onu en güzel şekilde uyarmaktır. Yanlışından dönmediğinde ise onu ve ekibini terk etmek, hakkın, hukukun, ilkelerin ve doğrunun yanında yer almak ve yanlış yapanlarla sonuna kadar mücadeleye devam etmektir. (17.01.2014)

 

[1] Buhârî, 78/Edeb, 83 (VII, 103).

[2] el-Ahzâb 33/66-68; İbrahim 14/21-22; el-İsrâ 17/71; eş-Şuarâ 26/99-103.

[3] en-Nisâ 4/85. Ayrıca bkz. Müslim, 12/Zekat, 20 (I, 705); İbn Mâce, Mukaddime, 14 (I, 74).

Önceki ve Sonraki Yazılar