Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Kuran-ı Kerim Bir Şifre Kitabı Değildir

A+A-

Bilindiği üzere Kur’an-ı Kerim, kendisini “bütün insanlığa hitap eden açık, açıklayıcı ve anlaşılır bir kitap” olarak takdim eder. Her yönüyle mucize olan bu kitabı ancak onun üzerinde sağlıklı tefekkür yapanlar anlayabilir.


Kur’an-ı Kerim, insanı “şeytan ve şeytanlaşmış insanların” vesvese ve telkinlerinden, küfrün, şirkin, isyanın, nifakın karanlığından İslam’ın aydınlığına ulaştıran bir hidayet kaynağıdır. 
Kur’an-ı Kerim, insanı kendi fıtratına döndüren, kendisiyle, varlık âlemiyle ve Allah ile tanıştıran bir rehberdir.


Kur’an-ı Kerim, her zamana ve her nesle söz söyleme imkânına sahip evrensel ilkeleri bünyesinde barındıran apaçık bir kitaptır. 


Bu bakımdan Kur’an-ı Kerim’in ne demek istediğini doğru anlayıp yorumlayabilmek ancak Şâriin hedef, gaye, amaç ve maksadını çok iyi bilmekle ve değerlendirmeleri de bu istikamette yapmakla mümkün olabilir.


Öte yandan eski çağlardan beri gizemli ve sırlı konular insanların ilgisini çekmiştir. Günümüzde de Hurûfîliğin, Kabbalizmin, Gnostizmin, Batınîliğin vs. tesirinde kalan ve Kur’an’da birtakım sır ve şifrelerin bulunduğunu söyleyen hoca müsveddeleri ve çakma ilahiyatçılar vardır.

Bunlar usulüne uygun şekilde Kur’an-ı Kerim’i anlamaya çalışmak yerine, “magazin kültürü ciddiyetiyle” konulara yaklaşan sahtekâr şifreci, falcı, büyücü, medyum, astrolog ve kâhinlerin “işbirlikçileridir.” Maalesef bütün bu şarlatanlar kıyametin kopacağı ana kadar da dünyadan hiç eksik olmayacaktır. Zira bunların arkasında “şeytan ve şeytanlaşmış insanlar” vardır.


Öncelikle şunu belirtelim ki, Kur’an-ı Kerim asla bir şifre kitabı değildir ve şifrecilerin iddia ettiği gibi içinde herhangi bir “şifre/kod/gizem/sır” barındırmamaktadır. Ancak bu durum, her çağın kaliteli bilimsel araştırmalarının ciddi sonuçlarını “doğrulayan ve destekleyen bir kitap” olmadığı anlamına da gelmemektedir.


Onu kendi arzularına göre yorumlayanlar “kalbinde hastalık (nifak, şirk) bulunan”, cahil, ukala, budala ve art niyetli kimselerdir. Her ne kadar iyi niyetle meseleye yaklaştıklarını iddia etseler de Kur’an’ı olduğundan farklı tanıttıkları için kesinlikle suçludurlar. Zira Kur’an, emanetin ehline verilmesini emreder; bilmeyenlerin bilmedikleri konuları uzmanlarına sormalarını tavsiye eder.

Oysa onlar, Kur’an’ın bu çağrısına kulak tıkamış ve Kur’ân’dan kendi kafalarına göre hüküm çıkarmaya çalışmışlardır.


Görüldüğü üzere şifrecilerin bu yaptıkları mezkûr âyetlere aykırıdır. Kur’an’a saygılı olduğunu söyleyenler samimi iseler öncelikle bu âyetlere uygun davranmak zorundadır.


Daha açık söyleyecek olursak herkes uzman olduğu sahada konuşmalıdır. Doktor, uzman olduğu sahada en iyi doktor, öğretmen branşında en iyi öğretmen, ilahiyatçı da uzman olduğu bilim dalında/yoğunlaştığı sahada en iyi ilahiyatçı olmak durumundadır.


Nitekim herkes en iyi bildiği konuda konuşmalıdır. Kaldı ki akla, mantığa ve sağduyuya uygun olan da budur. Aksi takdirde her kafadan bir ses çıkar, kafa karışıklıkları giderek artar ve sonunda anarşi, kaos, kargaşa, çöküş ve düşman istilası kaçınılmaz olur.


Örneğin bir “tasavvuf tarihçisinin” “tefsir konusunda” ahkâm kesmesi veya “bir din sosyoloğunun” “hadis bilim dalında” ileri geri konuşması nasıl ciddiyetten uzak yaklaşımlar ise bir tıp doktorunun da “Kur’an’da şifreler olduğunu iddia etmesi/falcılık yapması” kesinlikle yanlıştır. Onların bu yaptıkları, tıpkı “kadın doğum doktorunun” açık kalp ameliyatı yapmaya kalkışması gibi bir şeydir ve bunu kabul etmek mümkün değildir.


Bu itibarla tekrar ifade edelim ki, teknolojik yönden gelişmiş ve kalkınmış ülkeler konunun uzmanlara kulak verdikleri ve emaneti ehline teslim ettikleri için başarılı olmuş ve olmaktadırlar.


Bu bakımdan insanların kafasını karıştıran, endişeye sevk eden ve dinin sadece sırlar ve şifreler dünyası olarak algılanmasına yol açan bu tür delile dayanmayan subjektif yaklaşımlar kesinlikle zararlıdır. Genellikle belirli zamanlarda ve aynı kişiler tarafından bu konuların sürekli gündeme getirilmesi, “gençleri zehirlemek isteyenlerin kötü maksatları” olabileceği düşüncesini akıllara getirmektedir.


Şurası bir gerçektir ki, insanın bu dünyada bulunuş gayesi kıyametin ne zaman kopacağı, Hz. Îsâ’nın ne zaman yeryüzüne ineceği ve Mehdînin kim olduğunu araştırmak değildir. Aksine ölmeden evvel sonsuz olan ahiret hayatını kazanmak için taklidi imanını tahkiki hal getirmek; dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koymak; bütün insanlığa faydalı olacak işler yapmaktır.

Sadece ve sadece Yüce Allah’a kulluk etmek; Hz. Peygamber gibi ahlaklı, tutarlı, ilkeli, kararlı, cesur, adaletli, zulme direnen, tedbir alan, kınayanın kınamasına aldırmadan hakkı/doğruları söyleyen, savunan ve uygulayan olmaktır. Zaten bunları yapmadan Hz. Peygamber’in örnek alındığını söylemek mümkün değildir.


Şurası bir gerçektir ki, insanın düşüncelerindeki milimetrik sapma davranışlarında kilometrelere tekabül eder ve böyle birisi kesinlikle doğru istikametten sapar. Bu nedenle akıllı insanlar öncelikle zihinlerindeki yanlış düşünceleri düzeltmekle işe başlar, vahyin ne dediğini doğru anlar, bunları en güzel şekilde uygular ve böylece ahiretteki en büyük ödülü hak edecek hale gelir.


Sonuç olarak, Kur’an-ı Kerim asla “sır veya şifre kitabı” değildir; fal bakmak veya mezarlıklarda okunmak için de gönderilmemiştir. O, dirileri uyarmak, “gerçek İslam âlimlerince açıklanmak”, anlaşılmak ve yaşanmak maksadıyla inzal edilmiş bir kitaptır ve ona inanan herkes onun dediklerini yapmaya, yasakladıklarından da kaçınmaya mecburdur. (21.01.2010)
 

Önceki ve Sonraki Yazılar