Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Keşf, İlham ve Rüya Yoluyla Bilgi Elde Edilemez

A+A-

Kur’ân-ı Kerîm’i, sahih sünneti, bilimi ve aklıselimi esas alan gerçek İslam âlimleri keşf, ilham ve rüya yoluyla bilgi elde ettiğini iddia edenlerin bu sübjektif beyanlarını hiçbir zaman ciddiye almamış ve böyle bir bilgi edinme şeklini şiddetle reddetmişlerdir. Zira test edilmesi mümkün olmayan sübjektif iddialar hiçbir zaman hakikatin yerini tutamaz ve başkaları için de bir bilgi kaynağı olamaz.


Nitekim kendilerini “seçilmiş insan, salih zat, mehdî, mesih, insan-ı kâmil, mürşid-i kâmil” gibi kerameti kendinden menkul sıfatlarla tanıtan bazı kimseler, kalbine ilham geldiğini, Yüce Allah ile görüştüğünü, Hz. Peygamber’i rüyasında gördüğünü, onun kendisine talimatlar verdiğini söyleyerek bazı müslümanları kandırmış, onları istismar etmiş ve kötü emellerine alet etmişlerdir.


Oysa İslâm’ın bilgi kaynakları arasında “keşf, ilham ve rüya yoluyla bilgi elde etme” yoktur. Böyle bir kapı açıldığında müslümanların nasıl savruldukları, tefrikayı düştükleri ve birbirlerinin kanını döktükleri malumdur. Bu acıların yaşanmasının nedenlerinden birisi, keşf, ilham ve rüya yoluyla bilgi aldığını söyleyen “seçilmiş insanın/sahte mehdinin” saçmalıklarıdır.

Ancak ne acıdır ki, böyle bir bilgi edinme şeklini onaylayan ve müslümanların gafil avlanmalarına neden olan “hoca müsveddeleri” günümüzde de hâlâ varlığını sürdürmektedir. Bu çakma ilahiyatçılar/sahte hocalar/sözde akademisyenler kesinlikle büyük bir vebal altındadır.


Elbette belli bir konuya odaklanan kimsenin kalbine ilahi yardımların gelmesi, beyninde şimşeklerin çakması, icat ve keşifler yapması, “evrende işleyen ilahi yasaları” tespit etmesi ve bu gayretinin Yüce Allah tarafından ödüllendirilmesi mümkündür. Böyle bir manevî ilham ve destek “hak edene” elbette söz konusu olabilir.


Ancak sırf bir takım “nafile ibadetler” yaptığı için ilhamlar aldığını, Allah ile görüştüğünü söyleyerek insanları aldatanlar kesinlikle şarlatanlardır. Kendisine fısıldayanın içindeki şeytan olduğunu bilmeyen cahillerdir. () Rahmanî ses ile şeytani ses arasındaki farkı fark etmesini sağlayacak furkan olan Kur’ân’ın ve sahih/mütevatir sünnetin ilkelerini ve bunların arkasındaki maksadı, amacı, gayeyi, hedefi bilmeyen din simsarlarıdır.

Dolayısıyla gerçeği araştırmayan ve bu tür din tüccarlarının süslü/yaldızlı/parlak/cafcaflı/usturuplu yalanlara kananlar suçludur. Zira “şeytanın vahiy etmesi” ile “Allah’ın vahiy etmesi” apayrı şeylerdir ve bu ikisi arasındaki farkı anlamak için yapılması gereken, Kur’ân’ın ve sahih sünnetin ilkelerini çok iyi bilmek, anlamak, özümsemek ve muttaki bir kul olmaktır.


Diğer taraftan elbette rüya görmek vardır ve rüya yorumlarını inkâr etmek de söz konusu değildir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm, Hz Yusuf'un gördüğü rüyayı ve babası Yakup’un bu rüyayı yorumlamasını, Hz Yusuf'un zindandaki iki arkadaşının gördükleri rüyayı ve Hz Yusuf'un bu rüyaları tevil etmesini, Mısır kralının gördüğü rüyayı ve Hz. Yusuf'un bunu tevilini ve Hz. İbrahim’in gördüğü rüyayı haber vermektedir.


Rüya tabiri uzmanlık isteyen bir iştir ve herkesin bu konuda konuşması veya rüya tabirleri kitabı yazması doğru değildir. Zira her bir rüya “kişiye özeldir” ve bunun tevilini yapabilmek göründüğü kadar basit ve kolay bir iş değildir.


Nitekim rüyalar müjde ve uyarılar içerir yahut kişinin yaşadıkları ve yaşamak istedikleri uykusunda rüyasına girebilir. Ancak beynini çöplüğe çeviren ve ruhunu filmler/diziler/kliplerden savrulan “dijital görsel radyoaktif serpintilerle” kirletenlerin saçma sapan rüyalar görmeleri söz konusu olur ki bu tür rüyaların insana verebileceği hiçbir mesaj da yoktur. Zira en güzel rüyaları en sadık (adaletli, ilkeli, tutarlı, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan ihlaslı) kimseler görebilir.


Müjde ve uyarılar içeren rüyaların tevilini ancak sağlam bir Kur’ân, sünnet, tıp, tarih, edebiyat, sosyoloji, psikoloji vs. bilgisine sahip insanlar yapabilir. Kaldı ki Hz Yusuf, durup dururken kendiliğinden değil hem babasından hem de Mısır'da aldığı eğitim sonucunda rüya tabirleri konusunda uzmanlaşmıştır.


Bu bakımdan rüya görmek ayrı bir şeydir; Yüce Allah’ı veya Hz. Muhammed'i rüyasında gördüğünü ve onlardan talimat aldığını iddia ederek insanları kandırmak ayrı şeylerdir. Bu ikisi arasındaki farkı fark etmeyen ve ikisini birbirine karıştıranlar sadece aptal ve sefihlerdir.


“Keşfen göründü”, “keşfen sabit”, “keşfen tespit edildi”, “keşfen aldık”, “keşfen görüştük” gibi yalanlarla insanları aldatanlar ne dediklerinin farkında olmayan hoca müsveddeleri ve din bezirgânlarıdır. Böylelerine inanan, peşlerinden gidenler de akıllarını kullanmayan ve sahte kurtarıcılardan medet uman “açgözlü sahtekârlardır.” Zira bu çakma din adamlarına destek olup şımarttıkları için onlar da suçludurlar ve mahşer günü bunun hesabını vereceklerdir.


Sonuç olarak keşf, ilham ve rüya yoluyla bilgi elde edilebileceği düşüncesinin/ iddiasının Kur’ân ve sünnetten hiçbir sağlam dayanağı yoktur. Hz Peygamber, Yüce Allah’tan vahiy almış ve onu insanlara tebliğ etmiştir. Tekrar ifade edelim ki, Kur’ân’da ve sahih sünnette “söz konusu yollarla” bilgi elde edilebileceğine dair açık, net ve sarih hiçbir ifade mevcut değildir.

Zorlama yorumlara başvurarak şarlatanların eline malzeme veren tüm din anlatıcıları bu yaptıklarından dolayı sorumlu olacaklardır. Zira yanlış anlaşılmaya ve istismara elverişli laflar ederek din tüccarlarının eline malzeme veren, söylediklerinin sonuçlarını hiç hesaba katmayan, haklı uyarılara kulak tıkayan “din adamları” şeytan ve şeytanlaşmış insanlar tarafından ele geçirildiklerini bilmeli ve öncelikle içine düştükleri o kötü halden kendilerini kurtarmaya çalışmalıdır. (23.10.2009)
 

Önceki ve Sonraki Yazılar