Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Kendini Değiştirmeyenin Halini Allah da Değiştirmez!

A+A-

Yeryüzü ilk yaratıldığı andan beridir Yüce Allah’ın koymuş olduğu fizikî ve sosyal yasalar geçerlidir ve bunlar hâlâ yürürlüktedir. Akıl ve irade sahibi insanlar kendilerini mükemmel surette yaratan Yüce Allah’ı akıllarıyla arayıp bulmak, O’nu hakkıyla takdir etmek ve O’nun emir ve yasaklarına uymakla mükelleftirler.

İnsanlara okuyup dersler çıkartacakları kutsal kitap, örnek alacakları peygamber ve kullanacakları akıl ve irade verilmesinin temel nedeni budur. Tüm bu kaynakları etkin şekilde kullanmayarak ön yargılarıyla hareket eden, zannın peşinden giden, atalarını körü körüne taklit edenler kesinlikle kaybedeceklerini bilmelidirler. Kendi iç dünyalarında sağlıklı tefekkürü gerçekleştirmeyen bu insanlar kendilerine zulmetmişlerdir. Nitekim Yüce Allah Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmaktadır:

“…Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu (iç dünyalarını/tutumlarını, dinî ve ahlâkî değerlere bağlılıklarını olumlu anlamda) değiştirmedikçe Allah onların durumlarını (konumlarını/hallerini) değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.”[1]

Görüldüğü üzere sünnetullah aynen devam etmekte ve herkes yapıp ettiklerinin karşılığını görmektedir. Konulan kurallar bellidir. Olumlu anlamda değişim ve dönüşümü gerçekleştiren toplumlar iyiliklere ve güzelliklere nail olur, tam tersini yapanlar ise felaketlere ve ciddi sıkıntılara maruz kalır ve ahiretlerini de kaybederler. Burada bir keyfilik yok, mükemmel işleyen yasalar (adetullah) vardır. Tercih kişilere ve toplumlara bırakılmıştır.

Konumuzla ilgili bir diğer ayet-i kerime ise şudur:

“Ama bir toplumu (yapıp ettikleri nedeniyle) yok etmeyi irade ettiğimiz zaman o toplumun refaha gömülmüş (lüks içinde yaşayan) seçkinlerine (fiilî liderliği temsil edenlere) son uyarı(ları)mızı iletiriz. Ve [eğer] onlar günahkârca yaşamaya (bozgunculuk çıkarmaya) devam ederler[se], cezalandırıcı yargı artık o toplum için kaçınılmaz olur ve Biz de onu darmadağın ederiz.” (el-İsrâ, 17/16)

Bir toplum kendi içinde olumlu anlamda değişimi gerçekleştirmez, dürüst ve erdemli kimselerle birlikte hareket etmez, zalimlere destek olursa sonunda kaybeder. Günaha dalıp gitmiş zenginler her türlü ahlâksızlığı yaptıklarında, dürüst ve erdemli kimselerin kurdukları toplumsal baskı grupları/sivil toplum örgütleri bunları uyarmaz, zulümlerine seyirci kalır ve seslerini yükseltmezlerse onlar da sorumlu olurlar. Sonunda kaybeden bu uyarılara kulak tıkayan o toplumun tamamı olur ve herkes ahiret günü yaptıklarının karşılığını görür.

Diğer taraftan toplumlarında lider/önder pozisyonlarındaki kimseler (şeyh, kanaat önderi, ağa, muhtar, bey, müftü, vaiz, hoca, akademisyen, dede, baba, genel başkan, sanatçı, komutan, aziz, veli, başkan, öğretmen, yazar, parti lideri, vekil vs.) nüfuzları altındaki kimselerin davranışlarından da “ahlâken” sorumludur. Bu kimseler akıllarını kullanmayarak, ön yargılarla hareket ederek, menfaati nedeniyle körü körüne yanlışları savunarak takipçilerini yanlış yönlendirirlerse büyük vebal altında kalacaklarını bilmelidir.

Sonuç olarak, bir toplum kendi halini değiştirmedikçe Yüce Allah da onların gidişatını değiştirmez. Bu kural, kıyamete kadar geçerlidir. Yanlış kararlar alarak bunun sorumluluğunu kendi üzerinden atmak için Yüce Allah’a iftirada bulunmak ve hatalarını savunmaya kalkışmak çok büyük bir yanlıştır. Hz. Ömer’in dediği gibi “bir toplumu düzeltmek isteyenler işe önce kendilerinden başlamak” zorundadırlar. Zira kendilerini düzeltmeyenlerin başkalarını düzeltebilmeleri asla mümkün değildir. (12.07.2013)

 

[1] er-Ra’d 13/11.

Önceki ve Sonraki Yazılar