Kendini Allah’a Adamayan O’na Yol Bulamaz
Gerçek bir mü’min, kendini yalnızca Yüce Allah’ın yoluna adar. Zira adanmaya layık olan yol, sadece ve sadece Yüce Allah’ın yolu İslam’dır ve O’nun rızasıdır.
Kendisini sahte bir lidere/şeyhe/mürşide/sapık bir ideolojiye adayan kendine yazık eder. Böyle bir tavır sergilediği için de kendisine bahşedilen nimetlerin kadrini ve kıymetini bilememiş olur ve ebedi ahiretini mahveder.
Zira tüm sahtekârlar, aklını doğru kullanmayan adamları kendi şahsî çıkarlarına ve sinsi emellerine alet ederler. Bu sahtekârlar, kafasını kullanmayan insanları istismar eder, sonra da mendil gibi buruşturup bir kenara atarlar. Dolayısıyla sağlıklı tefekkür yapmayan ve gerçeği bırakıp sahtekârların peşinden gidenler hiçbir zaman hakikate ulaşamazlar.
Fakat Yüce Allah, kendisine inanmış ve adanmış kulun samimiyetini ve teslimiyetini asla istismar etmez. Çünkü Yüce Allah’ın kulun yaptığı ibadetlere ihtiyacı yoktur. Rızkı veren O’dur ve kulun Yüce Allah’a ihtiyacı sonsuz ve sınırsızdır. Dolayısıyla kulluğu tam yapan ve kendisine emanet edilen beden ve ruhun hakkını veren ahiret hayatını kazanır. Kulluğu tam yapmak ve hidayet üzere kalmak ise Yüce Allah’ın muhsin/samimi kuluna bir lütfudur.
Diğer taraftan Yüce Allah, tanınmayı ve bilinmeyi istediği için değil, “engin şefkat ve merhametinin bir gereği/sonucu” olarak melekleri, insanları, cinleri ve diğer başka varlıkları yaratmıştır. Zira onun bilinmeye ihtiyacı yoktur. O, böyle bir şeyden münezzehtir/uzaktır. O, tüm mahlûkatı yaratırken kullarından “iman, tevhid, dua ve şükürden başka” hiçbir karşılık beklememiştir. O’nun esasında övülmeye de bilinmeye de hiçbir ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla bu gerçeği herkes böyle bilmeli, O’nun rızası tek gaye olmalı ve sadece O’na kulluk edilmelidir.
O’na yaklaştıracağını, O’na giden yolları göstereceğini iddia eden sahtekârlara, sahte ilahlara, sahte kurtarıcılara, taştan, madenden ve ağaçtan yapılmış putlara, kendisinde kutsalın tezahür ettiğini söyleyen şeyhlere/azizlere/velîlere/mürşitlere aldanan kesinlikle kaybeder.
Zira Kur’ân ve sünnetin ilkelerine sarılmayan, sahte kurtarıcıların yanında soluğu alan, işin kolayına kaçan, selim akıl ve mantığına göre değil de vesveselere göre hareket eden, sürü psikolojisinden kurtulamayan insan hem hidayete erişemez hem de hidayet üzere kalamaz.
Sonuç olarak, aklını doğru kullanan ve sağlıklı tefekkürün hakkını veren bir mü’min, kendini Yüce Allah’ın rızasını kazanmaya adar; Hz. Peygamber’in sahih sünnetine ittiba eder. Sahtekârları da sahte kutsal varlıkları da terk eder. Meselelere bütüncül bakar, küçük hesaplar peşinde koşmaz; kendi çıkarlarını değil Rabbin dediklerini esas alır. Böylece vazifesini yapar, hidayet üzere olur, Rabbin rızasını kazanır ve cenneti hak eder. (15.08.2014)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.