Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Kader-Tevekkül ilişkisi

A+A-

Kâinattaki her şey  Yüce Allah’ın bilmesi, dilemesi ve yaratmasıyla meydana gelir. Yani yaratan ve yöneten Allah’tır. İmtihan edilen insanlar da tamamen özgür iradeleriyle tercihte bulunurlar. Kaderlerini eylem ve söylemlerine göre an be an kendileri şekillendirirler.

Zira Yüce Allah, insanların dilemesini ve kendi kararlarını kendilerinin vermesini istemiş, bu nedenle de kaderlerini kendi boyunlarına dolamıştır. Kaldı ki eğer böyle “bir hürriyet” verilmeseydi ne imtihandan ne cennetten ne de cehennemden söz edilebilirdi.


Bu bakımdan “dünya hayatı” bir imtihan yeridir. Esas ve kalıcı olan ahiret hayatıdır. Bu durumu Yüce Rabbimiz  şöyle haber vermiştir: “Şüphesiz biz insanı, karışım halindeki az bir sudan  (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık. Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek, ya da nankörlük ederek kat eder.”


Yüce Allah’ın “en güzel bir biçimde yarattığı” insanoğluna verdiği iradeye “cüz’i irade”  denilir ve her insanın sorumluluğu “bu cüz’i iradesiyle” yaptıklarıyla doğru orantılıdır.


Allah’ın varlığına ve birliğine inanan, O’nun kâinatın yegâne hâkimi olduğunu bilen bir insan, yapıp ettikleriyle kaderini şekillendirdiğini bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Çünkü insanoğluna akıl ve irade verildiği için seçimlerinde özgür bırakılmış, görev ve sorumlulukları önceden bildirilmiş, Yüce Allah’ın rızasını kazanmasını engelleyecek düşmanları tanıtılmış, bu sinsi ayartıcılara karşı dikkatli olması ve aldanmaması gerektiği haber verilmiştir.


Bir insan, kendi gücünü/kapasitesini ve iradesini iyi amellere harcarsa Allah  onu iyi neticelere ulaştırır ve onun istediği sonuçları yaratır. Ancak gücünü ve iradesini haram ve yasak işlerde kullanırsa kötü hedeflere ulaşmasında onu serbest bırakır ve imtihanın bir gereği olarak müdahale etmez. Kaldı ki Yüce Allah, “dünyada açgözlü insanların neden oldukları kötülüklere” müdahale etme ve engelleme görevini “imtihan ettiği diğer insanlara” yüklemiş ve bunu da şimdiden bildirmiştir.


Dünyada yaşanan kötülükleri gördüğü halde, kendisi bir şey yapmayarak bunları Yüce Allah’ın engellemesini istemek/beklemek, “dünyada niçin bulunduğunu idrak etmeyen ve bu konuda hiçbir düşünsel çaba içine girmeyen zavallı kimselerin” davranış tarzıdır. Böyle yaparak sorumluluktan kurtulacaklarını zanneden bu tipler sadece kendilerini aldatmaktadır.


Şurası bir gerçektir ki, kaderi ve tevekkülü yanlış anlamak insanoğlunu tembelliğe, nemelazımcılığa, sorumsuzluğa ve başkalarına yük olmaya sevk eder. Böyle birisi “Allah’a tevekkül ettim, alın yazım ne ise o başıma gelir” diyerek çalışmaz, görevini ihmal eder, dikkatsiz davranır, tedbir almaz, tehlikelere karşı önceden hazırlık yapmaz, bu yüzden felaketlerle karşılaşınca veya bir zarara uğrayınca bunu “alın yazısı” olarak görmeyi tercih eder. Oysa onun bu yaptığı kesinlikle yanlıştır; Yüce Allah’a atılmış korkunç bir iftiradır ve bu şekilde sorumluluktan kaçıp kurtulması da asla mümkün değildir.


Zira alına yazılmış bitmiş bir kader yoktur. Böyle bir kader anlayışı sakattır; yani “kadercilik” ciddi anlamda problemlidir. İnsanın kaderi niyetine, samimiyetine, eylem ve söylemlerine, gidişatına göre an be an şekillenir, kaderi alnına an be an yazılır.


Mesela arabasının bakımını zamanında yaptırmayan, lastiklerini yenilemeyen, sarhoş olarak direksiyonun başına geçen veya trafik kurallarına hiçe sayan bir kimse kaza yaptığında bu kazaya “Allah’ın takdiri” diyorsa bu, Yüce Allah’a atılmış korkunç bir iftiradır.


Bir insan tedbir almadığı ve trafik kurallarına uymadığı zaman sorumlu olur. Kabahatini çeşitli adlar altında “Allah’a/kadere/feleğe/zamana” havale edip sorumluluktan asla kurtulamaz/kaçamaz.


Aynı şekilde “Allah’a tevekkül ettim O, benim rızkımı verecektir” diyerek çalışmayıp yatan bir kimse ya aç kalır ya da başkalarına yük olur. Bu, tevekkül değil hazıra konmaktır ve tembelliktir. Çünkü insana ancak çalışmasının karşılığı vardır.5 İnsanoğlu çalışmakla, yeteneklerini geliştirmekle ve Yüce Allah’ın kendisine takdir ettiği rızkı arayıp bulmakla mükelleftir.


Nitekim Hz. Peygamber, kaderin an be an şekillendiğini bildiği için müslümanların şöyle dua etmesini tavsiye etmiştir: “Allah’ın ismine sığınıyor ve Allah’a tevekkül ediyorum. Allah’ım, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kaymaktan ve kaydırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık görmekten Sana sığınırım.”


Görüldüğü üzere her türlü tedbiri aldıktan sonra Yüce Allah’a güvenmek ve sonrasında da bu şekilde dua etmek Hz. Peygamber’in sahih sünnetidir. Kamil bir mü’minin de bu sünnete uygun hareket etmesi gerekir.


Rabbim cümlemizi kader ve tevekkülü doğru anlayan ve kavrayan, kadercilikten ve Yüce Allah’a iftira atmaktan sakınan, Hz. Peygamber’in sahih sünnetine sımsıkı sarılan dürüst ve erdemli kullarından eylesin.(13.03.2009)
 

Önceki ve Sonraki Yazılar