İşte çocuklukta görülen lösemilerin büyük çoğunluğunun nedeni

İşte çocuklukta görülen lösemilerin büyük çoğunluğunun nedeni

Yozgat Şehir Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzm. Dr. Şeyma Köksal Atış, Çocukluk çağı kanserleri görülme sıklığı açısından ilk sırada lösemilerin yer aldığını belirtti.

A+A-

Yozgat Şehir Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzm. Dr. Şeyma Köksal Atış, Çocukluk çağı kanserleri görülme sıklığı açısından ilk sırada lösemilerin yer aldığını belirterek, erişkinlerden farklı olarak çocukluk çağında lösemilerin büyük çoğunluğunun akut lösemisi olduğunu söyledi.

Çocuk Hastalıkları Uzm. Dr. Şeyma Köksal Atış, Lösemi Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada; Çocukluk Çağı Lösemi hakkında bilgi verdi.

seyda-koksal-e1636987934808.jpg

Uzm. Dr Atış, “Çocukluk çağı kanserleri görülme sıklığı açısından değerlendirildiğinde ilk sırada lösemiler yer alır (yüzde 30-40). Erişkinlerden farklı olarak çocukluk çağında lösemilerin büyük çoğunluğu akut lösemidir; akut lenfoblastik lösemi (ALL) daha sık gözlenir. Yıllık insidans 100,000’de 3-4 olarak bildirilmektedir. ALL görülme sıklığı özellikle 2-5 yaş arasında artış göstermektedir. ALL erkeklerde kızlara göre daha fazla saptanır. Çocuk ve ergenlerde akut miyeloid lösemi (AML) lösemilerin %20’sini oluşturur. İnsidansı her yıl milyonda 5-7’dir. İlk iki yaş insidansın en yüksek olduğu yaştır (milyonda 11). Ergenlik döneminde sıklık yeniden artış gösterir (milyonda 9). Kız ve erkeklerde eşit oranlarda izlenir.”dedi.

ÇOCUKLARIN ÇOĞUNDA LÇSEMİ GELİŞİMİNİ AÇIKLAYABİLECEK BİR RİSK FAKTÖRÜ YOKTUR

Çocukların çoğunda lösemi gelişimini açıklayabilecek bir risk faktörü olmadığını söyleyen Dr. Atış, “Ancak bazı olgularda kalıtsal ve kazanılmış predispozan risk faktörleri saptanabilir. Prenatal dönemde alkol, pestisidler, topoizomeraz II inhibitör içeren yiyecekler ve viral enfeksiyonlara maruziyet lösemiye yol açabilir. Çeşitli kromozom anomalileri lösemiye yatkınlık yaratır. En sık Down sendromu AML’ye transforme olur. Kazanılmış risk faktörleri arasında iyonize radyasyon, bazı ilaçlar, petrol ürünleri, benzen gibi organik maddeler, herbisid ve pestisidler sayılabilir. Lösemi gelişimi için günümüzde “iki vuruş” modeli daha çok kabul görmektedir; önce birinci, sonra ikinci etkenin genetik instabiliteye neden olduğu ve sonuçta lösemiyi başlatan hücrelerin ortaya çıktığı düşünülmektedir. Akut löseminin başlangıç bulguları kısa sürelidir ve farklılıklar gösterebilir. Hastalar sıklıkla iştahsızlık, halsizlik, yorgunluk, irritabilite, intermitant ateş, kemik ağrısı ve solukluk nedeniyle getirilir. Hastalık ilerledikçe kemik iliği yetmezlik bulguları ve kemik ağrıları belirgin hale gelir. Organ infiltrasyonu nedeniyle lenfadenopati, hepatosplenomegali, testislerde büyüme, solunum sıkıntısı ve santral sinir sistemi bulguları gelişir.Fizik muayenede solukluk, halsizlik, purpura, peteşiler, mukoz membran kanamaları, lenfadenopati, hepatosplenomegali, kemik veya eklem ağrıları genellikle vardır. Solunum distresi ön mediastinal kitle veya anemi nedeniyle gelişebilir.

Hastaların bazılarında tanıda santral sinir sistemi bulguları izlenebilir. Trombositopeni ve koagülopatiye bağlı serebral hemoraji, lökositoza bağlı infarktlar gelişebilir. Erkek hastaların %10-23’ü kadarında tanıda testis tutulumu olabilir. Renal tutulum hematüri, hipertansiyon, böbrek yetmezliği; GİS tutulumu kanama, tifilit; kemik tutulumu osteolitik lezyonlar, tranvers metafizyel radiolusent bandlar şeklinde görülebilir. Kardiyak tutulum %5 hastada semptomatiktir, %30 kadar hastada otopsi ile kardiyak tutulum olduğu bildirilmektedir.

Kemik iliği yetmezliğine ait bulgular ve periferik kan bulguları lösemiyi düşündürür. Klinik ve laboratuvar bulguları dikkatlice değerlendirilmelidir. Lösemiden şüphelendiğinde öncelikle kemik iliği incelemesi yapılmalıdır. Özellikle yüksek risk, refrakter veya relaps yapmış hastaların tedavisinde KT ile birlikte kullanılabilecek hedefe yönelik tedavilerin etkinliği çocukluk çağı lösemisinde çeşitli çalışmalarla araştırılmakta ve bu potansiyel tedavi yaklaşımları ile özellikle relaps/refrakter hastalarda sağkalım oranlarının yükselebileceği düşünülmektedir. Tedavi sonrası hastalar geç yan etkiler ve hastalığın tekrarı açısından sık kontrollerle değerlendirilmektedir.”ifadelerini kullandı. 

Yeniufuk