İslamofobi ve Müslümanlara Düşen Görevler
Bilindiği üzere 1990’lı yıllarda NATO’nun İslam dünyasını tehdit olarak tanımlaması; 2001 yılından sonra Amerika’nın İslam’ı ve müslümanları terörizmle ilişkili göstermesi ve bu gerekçeyle müslümanların yaşadıkları bazı ülkeleri işgal etmesi; yahudi ve İsrail lobisinin sahip oldukları büyük medya gücüyle İslam karşıtı söylemlerini dünyada artırarak devam ettirmesi; Avrupa’nın genişleme politikaları ve artan göç sonucu meydana gelen işsizlik sorunu gibi unsurlar Batılı ülkelerin büyük kısmında yabancı düşmanlığı ve özellikle de İslamofobiyi tetiklemiştir.
Bütün bunlara ilave olarak özellikle ABD ve AB’deki bazı politikacıların ve medyanın kişisel çıkarları uğruna kültürel ırkçılığın bir çeşidi olan İslamofobiye yönelmeleri ve toplumda korku ve endişe meydana getirerek rant elde etme çabaları da bunda etkili olmuştur. Zira oluşturulan bu korkular nefret söylemini artırmış, bu durum ayrımcılığa yol açmış, müslümanların mesken edinme, iş bulma, eğitim gibi konularda güçlüklerle karşılaşmalarına neden olmuş, hem ibadet mekânı olan camiler hem de artan şiddet eylemleri karşısında müslümanlar bir takım sıkıntılar yaşamak zorunda bırakılmışlardır.
Bütün bunlar yaşanırken özellikle Avrupa ve Amerika’da İslamofobi’nin hızla yayıldığı görülmektedir. İşte bu gibi ülkelerde yaşayan müslümanlara büyük görevler düşmektedir. Bunları maddeler halinde özetlememiz konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacak ve bu ülkelerde yaşayan müslümanların neler yapmaları gerektiği daha iyi ortaya konulacaktır.
1. Öncelikle yurtdışında yaşayan aileler, çocuklarına çok iyi bir eğitim imkânı hazırlamalı, onları teşvik etmeli ve bu yönde rehberlik etmelidir. Çocuklarına yaşadıkları bu toplumda en iyi mevkilere gelme ve değerlerini yaşayarak temsil etme ufkunu kazandırmalıdır. Çocuklarına küçük değil büyük hedefler göstermeli ve kendileri de buna uygun davranmalıdır.
2. Entelektüel kapasitesi çok fazla olan bu iyi yetişmiş genç nesiller, içinde yaşadıkları topluma asimile olmadan uyum sağlamalı, onlarla bir araya gelmeli, zaman zaman ortak hareket etmeli, kendilerinden korkan, çekinen bu insanlara din ve kültürlerini doğru bir şekilde tanıtmalıdır.
3. Müslümanlar İslam’ın asla terör eylemlerini onaylamadığını, her türlü terör eylemini kınadıklarını, İslam ile terörün yan yana getirilmesinin çok yanlış olduğunu her fırsatta vurgulamalı ve devamlı olarak bu korkutulmuş insanlara doğru mesajlar vermelidir. Kısaca müslümanlar şiddeti ve terör eylemlerini lanetlemeli ve bunlardan uzak durduklarını etraflarına göstermelidir.
4. Müslümanlar sivil hayatın içinde yer almalı, dilini, dinini ve kültürünü tanıtmaktan korkmamalı, gettolarına hapsolmamalı ve kendi içlerine kapanmamalıdır.
5. Müslümanlar kendilerine karşı işlenen nefret suçlarını kayıtlara geçirtmeli, haklarını aramaktan korkmamalı ve çekinmemelidir. Bu konuda sonuna kadar elbirliği içinde hareket etmeli ve mücadeleden asla vaz geçmemelidir.
6. Müslümanlar bilinçlenmeli, baskı grupları oluşturmalı, toplumun farklı kesimleriyle işbirliği içinde olmalı, ittifaklar yapmalı ve haklarını sonuna kadar aramalı ve savunmalıdır.
7. Yaşadıkları ülkelerdeki emniyet ve yargı mensuplarıyla de iyi ilişkiler içinde olmalı, hukuka ve ülkenin kurallarına mutlaka uymalı, saygı içinde hak arama mücadelesi vermelidir.
8. Özellikle camilere saldırıları engellemek için kameralar konulmalı, güvenlik tedbirleri artırılmalı, polise sağlam karineler sunmak için çalışmalar yapılmalı ve cami adına kamuoyuna yapılan basın açıklamalarında mesaj net, açık ve anlaşılır bir şekilde verilmelidir.
9. O ülkede yaşayan tüm müslümanlar her ne kadar farklı ırk, dil, mezhep ve görüşlere mensup olsalar da bu tür ortak konularda birlikte hareket etmeli ve güç birliği oluşturmalıdır.
10. Müslümanlar bulundukları ülkede İslam’ın “resmi din” olarak kabul edilmesi için her türlü demokratik haklarını kullanmalı, çocuklarının eğitim programında “İslam Medeniyeti” dersinin bulunması ve bu dersin müslüman öğretmenlerce okutulması için de gerekli mücadeleyi vermelidir.
11. Müslümanlar kendi görev ve sorumluluklarını çok iyi öğrenmeli, birlik içinde hareket etmelidir. Eğer onlar kendi kendilerine yardım etmez, birlik ve beraberlik içinde olmazlarsa hiç kimsenin onlara yardım etmeyeceğini de bilmelidirler.
12. Müslümanlar zaman zaman İslamofobi gibi ortak sorunlar için bir araya gelmeli, müzakere zeminleri oluşturmalı, belirli aralıklarla toplanıp ortak kararlar almalı ve bu kararların hayat geçirilmesini de yakından takip etmelidirler.
13. Müslümanlar içinde yaşadıkları toplumda herkese iyi örnek olmalı, kimseye kötü davranmamalı, insanların kendilerine sempati duymalarını sağlayacak şekilde örnek bir hayat sürmelidirler. İtici ve kırıcı davranışlardan kaçınmalı, suça bulaşmamalı, içlerinden suça bulaşmış ve yanlış yapmış olanları da adaletsiz ve haksız bir şekilde körü körüne savunmamalıdırlar.
14. Müslümanlar her zaman açık ve şeffaf olmalı, camilerini diğer insanlara açmalı, onlarla konuşmaktan ve diyalog kurmaktan korkmamalıdırlar.
15. Müslümanlar içlerinde yaşadıkları toplumun dilini en güzel şekilde öğrenmeye gayret etmeli, dil öğrenmenin onlara pek çok kapıyı açacağını ve avantajlar sağlayacağını unutmamalıdırlar.
16. Müslümanlar etraflarındaki komşularıyla ve iş arkadaşlarıyla iyi ilişkiler içinde olmalı, ülkenin kanun ve kurallarına harfiyen uymalıdırlar. Bu sayede sevgilerini kazandıkları bu insanların kendilerinin birer “gönül elçisi” olmalarını sağlamalı ve müslümanları daha doğru tanıtmalarına vesile olmalıdırlar.
17. Müslümanlar geçmişlerinden ve tarihlerinden ders almalı, hiç bir komplekse kapılmadan her türlü diyaloga girmeli ve hak arama metotlarında da uzmanlaşmalıdırlar.
18. Müslümanlar yaşadıkları toplumda sivil toplum örgütleri kurmalı, medyayı asla ihmal etmemeli, bu alanda da yerlerini almalı, siyasete katılmalı, seçimleri asla ihmal etmemeli ve oy kullanmalıdırlar. Çünkü müslümanların problemlerini duyurmak için demokratik yöntemleri kullanmayanların iş içten geçtikten sonra ağlamaya ve sızlanmaya hiçbir hakları yoktur.
19. Demokrasinin (Mecliste ve yönetim mekanizmalarında millî iradenin/azınlıkların temsili ve egemen olması) helal mi yoksa haram mı olduğu gibi basit ve seviyesiz tartışmaları artık bir kenara bırakmalı, günümüz toplumunda demokrasinin onlara sağladığı her türlü hakkı/imkânı kullanarak bu kanallardan da en güzel şekilde istifade etmenin yollarını aramalıdırlar.
20. Dindarlar ve medeniyetler arası diyalog müzakerelerinden korkmamalı, karşı tarafa kendi değerlerini en güzel şekilde tanıtmalı, diğer tarafı da dinlemesini bilmeli ve kimseyi dışlamadan herkese kucak açmayı öğrenmelidirler.
21. Bugün dünyanın ulaştığı birtakım değerler ile İslam medeniyetinin değerlerinin örtüştüğü noktalar olduğunu unutmamalıdırlar. Fıtrata uygun evrensel ahlak ilkelerinin bütün dünyada egemen olması için herkesle işbirliği yapmaktan korkmamalı ve kaçınmamalıdırlar.
22. Temel insan hak ve özgürlüklerinin bütün dünyada sağlanması ve uygulanması için çaba sarf etmelidirler. Bütün dünyada evrensel hukuk kurallarının hâkim olması için çalışmalıdırlar.
Özetle ifade edecek olursak, müslümanlar içlerinde yaşadıkları ülkelerde, ifade özgürlüğü altında kışkırtıcı söylemlerde bulunan medyanın ve politikacıların İslamofobiyi körükleyen bu saldırıları karşısında sessiz ve tepkisiz kalmamalıdırlar. Çünkü müslümanlar “nesne” değil “özne” olmak zorundadırlar.
Bu ülkelere işçi olarak gelen ilk göçmenler buralarda tutunmuş, camiler, dernekler, vakıflar kurmuş ve alt yapı çalışmalarını büyük oranda tamamlamışlardır. Artık burada yaşamaya karar veren sonraki nesillere çok daha büyük işler düşmektedir. Onlar da dede ve babalarının kendilerine sağladığı bu imkânları en güzel şekilde kullanmasını ve değerlendirmesini bilmek zorundadır.
Yeni nesiller de sanat, kültür, edebiyat, felsefe, şiir, siyaset, spor, ekonomi ve medya dünyasında yerlerini almalı ve kültürel değerlerini bu insanlara en güzel şekilde tanıtmalıdırlar. Kanaatimizce bu yeni kuşak söylediklerimizi yapmaya mecbur değil mahkûmdur. Zira böyle yaptıklarında hem kendi haklarını savunacak hem bu ülkelerde daha iyi bir yaşam sürecek hem de İslam’ı en güzel şekilde yaşayarak diğer insanlara tebliğ ve temsil etme fırsatını yakalamış olacaklardır. İlave olarak bu çabalarının karşılığını da zaten ahirette fazlasıyla alacaklardır.
Sonuç olarak, dünyanın daha yaşanılabilir bir yer olması konusunda herkese büyük görevler düşmektedir. Bu nedenle İslamofobiyi ortadan kaldırmak ve bu soruna çözüm bulmak için hep birlikte hareket etmeye ihtiyaç vardır. Bunu başarabilmek için öncelikle insanların kafalarının içindeki paradigmaların ve yanlış algıların düzeltilmesi, sonrasında da tüm insanlığa model olacak bir İslam toplumunun inşa edilmesi şarttır. (04.02.2011)