Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

İslam ve İnsan Hakları

A+A-

Günümüzde insan hakları, “insana, sırf insan olduğu için, diline, dînine, ırkına, cinsiyetine, milliyetine, sosyal statüsüne ve rengine bakılmaksızın tanınan haklar” şeklinde tarif edilmektedir.

İnsan hakları, sağlam bir inanç ve ahlak zemininde, hukukun üstün olduğu ve adaletin bulunduğu toplumlarda gerçekleşip gelişebilmektedir.

Hukuk devletinin bulunmadığı, adaletin hayata yansımadığı toplumlarda ise insan hakları sadece kâğıt üzerinde kalmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de ve sahih sünnette adalete ve hukukun üstünlüğüne devamlı vurgu yapılması, “keyfîliğin ve nassların çizdiği sınırların çiğnenmesinin” yasaklanması, meşrûiyetin ve hukuk düzeninin korunmasının emredilmesi, “sağlam bir düzen” inşa etmeye yönelik tedbirlerdir.

Nitekim Rasûlüllah’ın uygulamalarının teorik çerçevesi mahiyetinde olan Vedâ Hutbesi, “insan hakları” açısından çok önemli bir belgedir.

İnsanoğlu “canını, aklını, namus ve haysiyetini, dînini ve malını korumakla” görevlidir. Bu beş temel ilke “insan haklarındandır.”

Hiçbir kimse, başkasının bu haklarını ihlal edemez. Zira böyle bir ihlal, kesinlikle kul hakkıdır ve haramdır.[1]

Özellikle dünyaya en iyi örnek olmak konumunda olan müslümanların “birlikte yaşadıkları farklı inançlardan insanların haklarını” ihlal etmeleri düşünülemez.

Zira Kur’an ve sünnet terbiyesi almış bir Müslüman, insanların temel hak ve özgürlüklerinin korunması için çaba sarf etmeye mahkumdur.

Hz. Peygamber, insanların kişilik haklarına saygılı olmayı sıkça öğütlemiştir. Buna aykırı davrananları sert bir şekilde kınamış, kul hakkı ihlali yapan kimselerin haksızlığa uğrayan kişiden helallik alması gerektiğini tembihlemiştir.

Nitekim Hz. Peygamber bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Bilir misiniz müflis kimdir?” (Sahâbe): ‘Bize göre müflis, malını mülkünü kaybeden ve parası pulu kalmayandır’ diye cevap vermişlerdir.

(Bunun üzerine) Hz. Peygamber: ‘Muhakkak ki ümmetim içinden çıkacak müflis; kıyâmet günü namazıyla, orucuyla ve zekâtıyla gelen, ancak ona söven, buna iftira atan, şunun malını yiyen, bunun kanını döken, bir başkasını döven kimsedir. (Böyle yapması sebebiyle) hasenâtı ona, buna, şuna, ötekine dağıtılır.

Eğer üzerindeki kul hakları ödenmeden bu kişinin hasenâtı tükenecek olursa, (bu durumda) diğerlerinin günahlarından alınır ve bu kimsenin üzerine konulur (boynuna yüklenir). Sonra da cehenneme atılır” buyurmuşlardır.[2]

Görüldüğü üzere “hakkı gasp edilen kişi”, hakkını helal etmedikçe “ihlal yapanın sorumluluktan kurtulamayacağı ve yaptıklarının hesabını vereceği” açıktır.

İslam dînî, insanın dünya ve ahirette mutlu olmasını hedeflemiştir. Bunun içindir ki bütün emir ve yasaklar “bu gayeyi” sağlamaya mâtufdur.

Toplumsal huzuru temin etmenin yolu da, insanların birbirlerinin hakkına ve hukukuna saygılı olmalarından geçer.

Öyleyse gerçek bir mü’minin en önemli vazifesi, öncelikle “doğru bir din anlayışına sahip olması ve başkalarının haklarını kesinlikle ihlal etmemesidir.”

Sonuç olarak, kendisi için istediğini başkaları için de istemeyen bir kimse, olgun ve kâmil bir mü’min olamaz.[3] Kur’an-ı Kerim, insanların haklarını ihlal edenleri ciddi bir şekilde ikaz eder.[4] Bütün bu uyarıları görmezlikten gelmeye devam edenler ise, sadece kendilerine yazık eden ve kendi sonlarını kendileri hazırlayan kimselerdir. (23.03.2007)

 


[1] Nisâ, 4/29-30. “Siz ey imana ermiş olanlar! Birbirinizin mallarını haksız yollarla –karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla da olsa- hebâ etmeyin ve birbirinizi mahvetmeyin ! Zira Allah sizin için bir rahmet kaynağıdır. Bunu düşmanca bir niyetle ve zulüm için yapana gelince, biz onu zamanı geldiğinde ateşin (azabı)a mahkum edeceğiz; zira bu Allah için kolay bir şeydir.”

[2] MÜSLİM, 45/Birr, 15 (III, 1997); TİRMİZÎ, 35/Sıfatu’l-Kıyâme, 2 (IV, 613); İBN HANBEL, II, 303, 334, 371; İBN EBÎ ÂSIM, Ebû Bekr Ahmed b. Amr b. ed-Dahhâk (287/900), Kitâbu’z-Zühd li İbn Ebî Âsım, thk. Abdülalî Abdülhumeyd Hâmid, Dâru’r-Reyyân li’t-Türâs, Kahire, 1408, s. 19; EBÛ YÂ’LÂ, XI, 385; İBN HIBBÂN, Ebû Hâtim el-Bustî, (354/965), Sahîhu İbn Hıbbân, (I-XVIII), thk. Şuayb el-Arnaud, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1993, X, 259; XVI, 359; TABERÂNÎ, Evsât, III, 156-157; BEYHAKÎ, Kübrâ, VI, 93; Şuabü’l-Îman, (I-VIII),  thk. Muhammed es-Said b. Bisyûnî Zeğlül, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1410, I, 67, 303; HATİB el-BAĞDÂDÎ, Ebu Bekr Ahmed b. Ali, (463/1071), Muvaddıhu Evhâmil-Cem’ ve’t-Tefrîk, (I-II), thk. Abdulmutî Emin Kal’acî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1407, II, 23; Târihu Bağdâd, (I-XIV), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, ts., IV, 23; DEYLEMÎ, II, 60. Ayrıca bkz. MÜNZİRÎ, Abdulazim b. Abdilkavî,  (656/1258), et-Tergîb ve’t-Terhîb, (I-IV), thk. İbrâhim Şemsüddîn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1407, III, 129, 332; IV, 218; ACLÛNÎ, I, 359; Yorum için bkz. NEVEVÎ, Şerh, XVI, 135; KURTÛBÎ, IV, 273; XV, 255; İBN HACER, Feth, IV, 109; V, 101-102; MÜNÂVÎ, IV, 26; ZÜRKÂNÎ, II, 267; ŞEVKÂNÎ, Neyl, V, 383; MÜBÂREKFÛRÎ, Ebu’l-Ûlâ Muhammed, (1353/1934), Tuhfetü’l-Ahvezî bi Şerhi Câmii’t-Tirmîzî, (I-X), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, ts Tuhfe, VII, 86. (Tahricini yaptığımız bu rivayet sahihtir).

[3] Enes b. Mâlik’ten rivayet edilen bu hadis-i şerifte Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, sizden birisi kendisi için sevdiğini kardeşi (/komşusu) için de sevmedikçe iman etmiş olamaz.”. Bu rivayeti Enes b. Mâlik’ten; Buhârî, Müslim, Tirmîzî, İbn Mâce, Dârimî, Nesâî, İbn Hanbel, İbn Mübârek, Tayâlisi, Rûyânî, Ebû Yâlâ, Ebû Avâne, İbn Hıbbân, Taberânî, Ebû Nuaym ve Beyhakî tahric etmişlerdir. (Bkz. BUHÂRÎ, 2/İman, 7 (I, 9); MÜSLİM, 1/İman, 17 (I, 67) nr: 71; TİRMÎZÎ, 35/Kıyâme, 59 (IV, 667) nr: 2515; İBN MÂCE, Mukaddime, 9 (I, 26) nr: 66; DÂRİMÎ, 20/Rikak, 29 (II, 614) nr: 2743; NESÂÎ, 47/İman, 19, 23 (VIII, 115, 125) nr: 5014, 5036; NESÂÎ, es-Sünenu’l-Kübrâ, (I-VI), thk. Abdulgaffar Süleyman el-Bendâvî-Seyyid Küsrevî Hasan, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1991/1411, (VI, 534, 538) nr: 11748, 11770; İBN HANBEL, III, 176, 206, 251, 272, 278, 289; İBN MÜBÂREK, Abdullah, (181/797), ez-Zühd li İbn Mübârek, thk. Habîburrahman el-Â’zamî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, ts., s. 236; TAYÂLİSÎ, Süleyman b. Dâvud, (204/819), Müsnedü Tayâlisî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, ts., s. 268; RÛYÂNÎ,  Muhammed b. Hârun, (307/919), Müsnedü Rûyânî, (I-II), thk. Eymen Ali Ebû Yemânî, Müessesetü Kurtuba, Kâhire, 1416, (II, 376) nr: 1348; EBÛ YÂ’LÂ, V, 268, 327, 444, 458, 459; VI, 23; EBU AVÂNE, Ya’kub b. İshâk el-İsferâinî, (316/928), Müsnedü Ebî Avâne, (I-V), thk. Eymen b. Arif ed-Dimeşkî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1998, I, 33, 41; İBN HIBBÂN, I, 470; TABERÂNÎ, Evsât, VIII, 167, 356; el-Mu’cemü’s-Sağîr, (I-II), thk.  Muhammed Şekûr Mahmûd el-Hâc, Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut, 1985, II, 18; EBÛ NUAYM, Ahmed b. Abdillah el-Isfahânî, (430/1038), el-Müsnedü’l-Müstahrec alâ Sahîhi İmam Müslim, (I-V), thk. Muhammed Hasen İsmâil eş-Şâfi, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1996, I, 133; BEYHAKÎ, Kübrâ, X, 232; Şuab, (VII, 500) nr: 11125;  Bu rivayetle ilgili yorum ve değerlendirmeler için bkz. MÜNZİRÎ, Tergib, II, 362; NEVEVÎ, Şerh, II, 16-19; ACLÛNÎ, I, 54; II, 226, 461; MÜBÂREKFÛRÎ, Tuhfe, VIII, 6. (Tirmîzî rivayete sahih hükmünü vermiştir. Tahricini yaptığımız bu rivayetin sahih olduğu anlaşılmaktadır.)

[4] Mutaffifîn, 83/1-6. “Vay haline ölçüyü eksik tutanların! Onlar (öteki) insanlardan haklarını eksiksiz isterler. Ama borçlarını ölçüp tartmaya gelince, onu azaltmaya çalışırlar. Onlar bilmezler mi ki tekrar diriltilecekler (ve) korkunç bir günde (hesaba çekilecekler); bütün insanların alemlerin Rabbinin huzuruna varacakları günde?”; En’am, 6/152. “…(Bütün alış verişlerinizde) ölçü ve tartıya tam olarak, adaletle uyun…; A’râf, 7/85. “…Öyleyse (bütün işlerinizde) ölçüyü ve tartıyı tam olarak gözetin, hukuken onların şeyden insanları yoksun bırakmayın; ve iyi bir düzene kavuşturulduktan sonra kalkıp yeryüzünde bozgunculuk yapmayın: (bütün) bunlar sizin iyiliğiniz için; tabii inanırsanız.”; Hûd, 11/85. “Bunun içindir ki, ey kavmim, ölçüyle tartıyla yaptığınız her alış verişte dürüst ve duyarlı olun; insanları kendi hakları olan şeylerden yoksun bırakmayın; ve kötülüğü yayarak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın!”; İsrâ, 17/35. “Ve ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun; tartıyı da doğru terâzi ile yapın: böylesi (sizin) için daha iyi, daha yararlı ve sonuç olarak da daha güzel olacaktır.” (Allah’ın bu emri sadece ticârî alış verişler için geçerli değil, insanlar arası bütün ilişkiler için geçerlidir. Yani bir kimsenin başkasının hakkına tecavüz etmesi kesinlikle yasaklanmıştır). Ayrıca bkz. Şuarâ, 26/183; Neml, 27/14.

Önceki ve Sonraki Yazılar