Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

İntihar Edenler Ebedî Cehennemliktir!

A+A-

Dinimiz İslâm intiharı kesinlikle yasaklamış ve haram kılmıştır. Bu haramı hiçbir şeyin meşrulaştıramaz. Zira intihar etmek, Yüce Allah’a kafa tutmak ve isyan etmektir. Yüce Allah’a başkaldırmak ise şeytanın ve şeytanlaşmış kimselerin vasfıdır.

Yüce Allah’a gerçek anlamda iman eden birisinin ümitsizliğe kapılarak intihar etmesi düşünülemez. Zira taklîdî imanını tahkîkî hale getirmiş bir müslüman sadece O’na inanır ve O’na tevekkül eder; böylece her türlü zorluğun üstesinden gelir. Gücünün bittiği yerde Yüce Allah’ın yardımının geleceğine şeksiz ve şüphesiz inanır. Dolayısıyla kâmil bir mü’min intiharı düşünmez; aklına dahi getiremez; eğer şeytan aklına getirmişse derhal bu vesveseyi def eder. Çünkü bir kâfirin, müşriğin, fâsığın, fâcirin, mücrimin veya münafığın intihar etmesi söz konusu olabilir. Zira bunlar Yüce Allah’a iman etmedikleri, imanlarına şirk bulaştırdıkları, günah işlemeyi alışkanlık haline getirdikleri ya da yarım gönüllü inandıkları için Rableri ile bağları kopuktur. Bu nedenledir ki, söz konusu kimselere şeytanın dost ve arkadaş olması çok daha kolaydır. Bu gibi inançsız kimseleri şeytan çok daha rahat kandırır, Hak’tan uzaklaştırır ve yanına çeker. Dolayısıyla burada esas sorun, imanın sağlam olup olmadığı ve Allah ile ilişkinin derinliği ve samimiyetidir.

Yüce Allah’ın kendi ruhundan üfleyerek yarattığı ve çok büyük değer verdiği insanoğlunun -aklını kullanmayarak- kendisine sayısız nimetler veren Yüce Allah’ı ve O’nun emirlerini unutması ve canına kıyması en büyük zulümdür; en büyük günahtır ve affedilmesi de hiçbir şekilde mümkün değildir. Çünkü bu kişi için artık istiğfâr ve tövbe imkânı da kalmamıştır; zira kendi eliyle kendi canına kıymıştır.

Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah: “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın!”,[1] "Kendinizi öldürmeyin!"[2] ve "Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın!"[3] buyurarak intiharın büyük bir günah olduğunu haber vermektedir. Dolayısıyla bir kimsenin kendisini öldürmesi “haksız bir eylemdir” ve kimsenin bunu yapmaya hakkı ve yetkisi yoktur. İntihar etmek, öğretmenin sorduğu yazılı sorularını beğenmeyerek kâğıdı buruşturup öğretmenin yüzüne/suratına fırlatmak ve sınıfı terk edip gitmekle eşdeğerdir.

Aynı şekilde bir insanın hukukî hiçbir gerekçe olmadan organlarını yaralaması, kesmesi, koparması, kısaca vücut bütünlüğüne yönelik saldırıda bulunması İslâm’a göre kesinlikle haramdır/yasaktır.

Nasıl kendi malını telef etmek isteyen kimsenin malına yönelik saldırısı haksızsa, cana yapılan saldırı da haksızdır. Bu bakımdan intihara kalkışana ve malını telef etmek isteyene engel olmak için kolluk kuvvetlerinin orantılı güç kullanması meşrûdur. Buradan da anlaşıldığına göre intihar etmek isteyenlere veya bu düşünceyi zihinlere yerleştirmek için uğraşanlara engel olma görevi hem devletin hem de milletindir. Bu sorumluluğu ihmal edenler vebal altındadır.

Nitekim Hz. Peygamber intihar edenlerle ilgili şöyle buyurmuşlardır: “Kim kendisini dağdan atarak intihar ederse o cehennemlik olur. Orada da ebedî olarak kendini dağdan atar. Kim zehir içerek intihar ederse, cehennem ateşinin içinde elinde zehir olduğu halde ebediyen ondan içer. Kim de kendine demir (kesici veya delici bir aleti) saplayarak intihar ederse, cehennemde ebedî olarak o demiri karnına saplar.”[4]

“Ceza amelin cinsinden olur” kaidesi uyarınca intihar eden her ne suretle canına kıymışsa cehennemde de ebediyen o şekilde azaba mâruz kalır. Bu kadar açık uyarıya rağmen intiharı normal bir davranış olarak görmek, göstermek ve savunmak veya “gurur intiharı” diye İslâm’a aykırı bir düşünceyi uydurup bunu “genç beyinlere zerk etmek” asla ve kat’a doğru değildir; böyle yapanlar büyük bir vebali omuzlamışlardır. Çünkü Hz. Peygamber, şöyle buyurmuşlardır: “Kim kendisini bir şeyle öldürüp intihar ederse, kıyamet günü o şeyle azap edilir... Kim kendisini bir şeyle keserse, kıyamet günü onunla kesilir.”[5]

Hayber Gazvesi’nde kahramanca savaşırken ağır yaralanan, daha sonra aldığı yaraların acısına dayanamayarak bir an önce ölmek amacıyla kılıcı göğsüne dayayıp üzerine abanarak sırtından çıkmasını sağlayan ve böylece canına kıyan kimse hakkında Hz. Peygamber; “O cehennemliktir” buyurmuşlardır.[6]

Benzer şekilde Hz. Muhammed, önceki kavimlerden bir kişinin yakalandığı ağır hastalığın amansız acılarına dayanamayarak kendisini okla yaraladığını ve kan kaybından öldüğünü, bu nedenle de Yüce Allah’ın o kimseye cenneti ebediyen haram kıldığını ifade etmiştir.[7]

Câbir b. Semûre’den rivâyet edildiğine göre, “Mişkâs (keskin bir ok) ile intihar eden bir adamın cenazesi mescide getirilmiş, ancak Hz. Muhammed onun cenaze namazını kılmamış ve kıldırmamıştır.”[8]

Bir başka sefer ise yakalandığı hastalığın şiddetli acılarına dayanamayan bir adamın kesici aletle kendisini öldürdüğü Hz. Peygamber’e haber verilmiş, Efendimiz hâdiseyi gören şahidin tanıklığına başvurmuş ve durumu kesinleştirdikten sonra: “Ben o kişinin cenaze namazını kılmıyorum!” diyerek tavrını ortaya koymuştur.[9]

Görüldüğü üzere Hz. Peygamber, bu gibi kimselerin cenaze namazlarını kılmayarak başkalarının da aynı yanlışa düşmesini engellemiş, intiharın vahametini ortaya koymuş, müslümanları intihardan vazgeçirmeyi amaçlamış, bu ilkeli duruşuyla ümmetine mesaj vermiş ve sahih bir sünnet daha ihdâs etmiştir. Ancak onun bu sünnetini doğru anlamayarak intihar edenlerin cenaze namazlarını “devlet başkanının” değil halkın kılabileceğini savunmak, Hz. Peygamber’in vermek istediği mesajın tam olarak anlaşılamadığının apaçık bir göstergesidir.

Onun bu sünnetini doğru değerlendiren Hanefîlerden Ebû Yûsuf, Halîfe Ömer b. Abdilazîz ve Evzâî gibi bazı müctehidler intihar edenin cenaze namazının kesinlikle kılınamayacağını söylemişlerdir.

Ancak Hasan Basrî, Nehâî, Katâde, Ebû Hanîfe, Şâfiî ve İmam Mâlik gibi bazı müçtehitlere “nispet edilen içtihatlarda” onların intihar edenin cenaze namazının kılınabileceğini söyledikleri kaydedilmiştir. Nitekim şu an İslâm âleminde baskın, yaygın ve popüler kanaat bu yöndedir. Ancak biz Ebû Hanîfe’nin talebesi Ebû Yûsuf’un yaptığı içtihâdın gayet yerinde, isabetli, mantıklı, tutarlı, üstelik Kur’ân ve sünnet ile de uyumlu olduğu düşüncesindeyiz.

Çünkü intihar eden bir insan Allah’ın verdiği cana kıymakta ve kendisine “emanet edilen” önemi tartışılmaz bir hakka, yani “yaşam hakkına” bizzat kendisi son vermektedir. Burada emanet kavramının doğru anlaşılması gerekir. Zira “Benim canım”, “Benim bedenim”, “Benim malım, istediğimi yaparım, özgürüm, kimse bana karışamaz” gibi ifadeler kesinlikle doğru değildir. Zira bu tür söylemler “hukukta geçerli olan mülkiyetten” farklıdır. Çünkü İslâm’a göre her şeyin sahibi ve mâliki Yüce Allah’tır. İnsan, imtihan maksadıyla yaratıldığı dünyada “kendisine emanet edilen bedenini ve ruhunu” korumakla mükelleftir. Dolayısıyla insanın “benim” diye sahiplendiği mal ve can varlığı, “emanet kavramı” çerçevesinde anlaşılmalıdır. Aksi halde böyle bir insan “şirk”e düşmüş, Yaratıcıya isyan etmiş, O’nun emrini tanımamış, bu durumda da Hz. Peygamber’in ifade ettiği üzere kendi iradesiyle ebediyen cehennemi hak etmiş olur.

Diğer taraftan intihar edenlerin “cinnet geçirdiklerini, o esnada ne yaptıklarını tam olarak bilemediklerini, dolayısıyla da mazur görülebileceklerini, Yüce Allah’ın onları da affedebileceğini, onların kaderlerinde intiharın zaten yazılı olduğunu, bu nedenle de cenaze namazlarının kılınması gerektiğini” savunmak intiharı düşünenlere “dinî ve psikolojik destek” sağlamaktır. Bu gibi imanı zayıf kimselere intihar ettikleri zaman ahirette azaptan kurtulabilecekleri yönünde “böyle açık bir kapının” olduğunu düşündürtmektir.

Böyle İslam’a aykırı, temelsiz ve sakat bir düşüncenin zihinlerine yerleştirilmesine bilerek ya da bilmeden zemin hazırlamak/katkı sağlamak çok büyük bir vebaldir. Dolayısıyla böyle bir algının oluşumuna sebep olan çakma ilahiyatçılar ve hoca müsveddeleri “ağır bir yük” yüklenmiş, aynı zamanda İslâm’ın yanlış tanıtılmasına da neden olmuşlardır.

Bu itibarla, yanlış görüşte ısrar edenlerin derhal hatalarından dönmeleri ve tıpkı “domuz etinin haram olduğunu söyledikleri gibi” aynı kararlılıkla, kıvırtmadan, yalpalamadan, eğip bükmeden, gerçekleri çarpıtmadan “intiharın da kesinlikle haram olduğunu, canına kıyan insanların cenaze namazlarının kılınmasının onlara hiçbir fayda sağlamayacağını” ifade etmeleri ve böylece toplumda doğru bir bilinç ve duyarlılığın oluşumuna katkı sağlamaları gerekir. Çünkü böyle yapmak, hem kendilerine hem de topluma yarar sağlayacak, üstelik İslâm’ın yanlış tanıtılmasının da önüne geçilmiş olacaktır.

Sonuç olarak, Kur’ân ve sünnetteki şaşmaz ilkelere göre intihar etmek kesinlikle haramdır. İntihar edenin sonsuza kadar cehennemliklerden olacağı ve ahirette sürekli azaba düçâr olacağı bizzat Hz. Peygamber’in ifadesidir. Dolayısıyla intihar edenin cenaze namazının kılınmasını savunmak, intihar edene hiçbir şey kazandırmaz. Tam tersine intihar etmeyi düşünenler için özendirici olabilir. Bu nedenledir ki, İslâm toplumlarında intiharların önlenebilmesi için Hz. Peygamber’in ihdâs ettiği sahih sünnetinin yeniden ihya edilmesi ve bu gibi kimselerin cenaze namazlarının kılınması uygulamasına derhal son verilmesi gerekir. Aksi halde intihar eylemleri azalmayacak daha da artacaktır. (20.12.2013)

 

[1] el-Bakara 2/195.

[2] en-Nisâ 4/29.

[3] el-En’âm 6/151; İsrâ 17/33.

[4] Buhârî, 76/Tıb, 56 (V, 32-33); Müslim, 1/İman 47 (I, 103-104); Tirmizî, 26/Tıb, 7 (IV, 386); Nesâî, 21/Cenâiz, 68 (IV, 67).

[5] Buhârî, 83/Eymân, 7 (V, 223), 23/Cenâiz, 84 (II, 99), 78/Edeb, 44, 73 (V, 84, 97); Müslim, 1/İmân, 47 (104-105); Tirmizî, 38/İmân, 16 (V, 22).

[6] Buhârî, 64/Megâzî, 38 (V, 74-75), 82/Kader, 5 (VII, 212-213); Müslim, 1/İmân, 47 (I, 105-106).

[7] Müslim, 1/İmân, 47 (I, 107).

[8] Müslim, 11/Cenâiz, 37 (I, 672); Tirmizî, 8/Cenâiz, 68 (III, 380), Nesâî, 21/Cenâiz, 68 (IV, 66). Mişkâs ile ilgili bkz. İbn Kuteybe, Garîbu’l-Hadîs, (I-III), thk.: Abdullah el-Cebûrî, Bağdat, 1397, II, 409.

[9] Ebû Dâvûd, 20/Cenâiz, 51 (III, 526).

Önceki ve Sonraki Yazılar