Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Hz. Peygamber’in Sünnetinden Örnekler-5

A+A-

Hz. Muhammed, nafile/tatavvu ibadet etmek için eşinden izin isteme nezaketini/ inceliğini/zarafetini gösterirdi.


Hz. Muhammed, duygulandığı zaman ağlar, gözlerinden yaşlar akardı.


Hz. Muhammed, kimsesizlere sahip çıkar ve onlarla ilgilenirdi.


Hz. Muhammed, çocukları çok sever ve onlara değer verirdi.


Hz. Muhammed, cemiyetin en zayıflarına, kadınlara ve yetimlere özel ilgi gösterir, onların toplumda saygın bir yer edinmelerini isterdi.


Hz. Muhammed, engellileri asla dışlamaz, onları topluma kazandırmaya çalışırdı.


Hz. Muhammed, misafirlere ikram ederdi, akrabalarının sorunlarıyla ilgilenirdi.


Hz. Muhammed, komşu haklarına riayet edilmesini tavsiye ederdi.


Hz. Muhammed, mahremiyete dikkat eder, kapının üç kez çalınmasını söyler, izin verilirse girilmesini, değilse dönülüp gidilmesini salık verirdi.


Hz. Muhammed, hastaları ziyaret eder ve insanların acılarını paylaşırdı.


Hz. Muhammed, ibret alınması tavsiyesiyle mezarlıkları ziyaret ederdi.


Hz. Muhammed, iyi bir eş, iyi bir baba ve iyi bir dedeydi.


Hz. Muhammed, eşleriyle istişare eder, onların görüşlerine değer verir, asla onları dövmez, hakaret etmez, aşağılamaz ve kalplerini kırmazdı.


Hz. Muhammed, çocukların dövülerek terbiye edilmesini asla onaylamaz, tam tersine çocuklara “örnek olunmasını” tavsiye ederdi.


Görüldüğü üzere Hz. Muhammed, tüm insanlar için “üsve-i hasene/rol model”dir. O, Yüce Allah tarafından kendisine verilen nebîlik/peygamberlik görevini hakkıyla yapmış ve ahirete irtihal etmiştir.

Şimdi müslümanların yapması gereken onu taklit etmek değil “örnek almak”, sünnetlerini doğru öğrenmek, getirdiği son kitabı tüm dünyaya tebliğ etmek ve model bir İslam toplumu inşa etmektir. Nitekim Kur’ân; “...Allah, sizi hem daha önce hem de bu Kur’ân’da müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (model/örnek) olasınız...” buyurmaktadır.

Bu bakımdan Hz. Muhammed, yaşadığı çağın insanlarına model olmuştur, bugün de müslümanların yapması gereken onu örnek alarak tüm insanlığa model/tanık/şahit olmaktır.


Özetle, Hz. Peygamber’in sünnetini doğru bir şekilde anlamak ve onun örnekliğinden yeterince istifade edebilmek için “teşebbüh/taklit” ile “iktidâ/teessî/ittibâ” arasındaki farkı çok iyi bilmek, bilinçli bir faaliyet olan “teessî” ile şeklen ona benzemek olan “taklit”i birbirinden ayırt etmek gerekir.


Bir mü’min, Hz. Peygamber’i taklit etmekle değil, onun bir fiili hangi maksatla yaptığını, amacının ne olduğunu bilmekle ve o amaç doğrultusunda o fiili icra etmekle mükelleftir. Zira örnek almak, “öze, maksada ve amaca ilişkin” bir faaliyet iken taklit ise “biçime ve şekle” ilişkin bir eylemdir.

Örnek almak, kişinin davranışlarında ciddi ve kalıcı davranışlara yol açarken, taklit ise kişinin davranışlarında yüzeysel ve biçimsel bir değişim meydana getirir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’e ittibâ etmek, onu taklit ile değil davranışlarının arkasındaki amacı idrak etmekle mümkündür.


“Bağlayıcılık açısından farklılıklar arz eden sünneti” hiçbir ayrıma tabi tutmaksızın bir bütün olarak değerlendirmek ve bu tür bir sünnet anlayışından hareketle Hz. Peygamber neyi nasıl yapmışsa o şeyi robot gibi yapmayı marifet zannetmek doğru değildir. 


Sünnet, Hz. Peygamber’in içinde yaşadığı toplumun örf, âdet ve gelenekleri gereği yaptığı bazı uygulamaları “olduğu gibi alıp tekrarlamak” değil, onun toplumsal ve evrensel model oluşturma anlamında insanlığa sunduğu “kalıcı hayat prensiplerini” çağın ihtiyaçlarını da dikkate alarak yeniden güncellemektir. 


Toplumlar “zamana uyarlanabilen, ama ana damarı ve karakteristiği bozulmadan sürdürülebilen gelenekler/sünnetler” sayesinde ayakta kalabilir. Bu itibarla müslümanlar, bölünüp parçalanmamak, tefrikaya düşmemek, din kardeşliğini pekiştirmek ve dünyada örnek alınan bir toplum olabilmek için “müşterek bir gelenek/sünnet” oluşturmak zorundadır.


Sünnetin hayata aktarılması, ümmetin tamamının sahip çıkması gereken bir görevdir. Bu konuda ilahiyat akademisyenlerinin, din görevlilerinin veya eğitimcilerin faaliyetleri gerekli ancak yeterli değildir.

Onların rehberliği ve koordinasyonuyla bütün mü’minlerin elini taşın altına koyması, mesuliyet alması, sorumluluk, duyarlılık ve farkındalık sahibi olması ve merdivenaltı din tüccarlarından/çakma dindarlardan/hoca müsveddelerinden korkmadan bu mücadeleye destek vermesi şarttır. 


Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilkokul, ortaokul ve liselerdeki din kültürü ve ahlâk bilgisi ders kitaplarında “yaşanabilir İslam ve sünnet” modeline ağırlık verilmesi, bireyin ve toplumun hayat tarzı kılınmak üzere kapsayıcı ve kuşatıcı bir “sünnet (siret) müfredatının” acilen yapılması son derece önemlidir. 


Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirleri “sadece tarihî değeri haiz bir bilgi hazinesi” değildir. Onun sahih sünneti, her çağın insanını iyiye ve güzele yönlendiren, onlara dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmenin yollarını gösteren/öğreten çok önemli ilke ve prensipleri içinde barındıran bir kılavuzdur. (11.09.2009)
 

Önceki ve Sonraki Yazılar