Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Hz. Âdem okuma yazma biliyor muydu?

A+A-

Kur’an’ın verdiği temel bilgilerden hareketle meseleye bakıldığında Hz. Âdem’in okuma ve yazma bildiği görülür. Nitekim Yüce Allah, ilk insanı, yani Adem’i yarattı ve ona “beyanı” (açık ve berrak şekilde düşünmeyi ve konuşmayı) öğretti. Zira “beyan; bir şeyin (zihinsel olarak) açıklanma (konuşma, yazma veya işaret etme) ve tanımlanma araçlarını gösterir.

” Âyeti birlikte okuyalım.


“O, insanı yarattı. Ona açık ve berrak şekilde düşünmeyi ve konuşmayı öğretti.”
Yani insan, tanımlamak için “düşünmeye” (anlamaya), açıklamak (anlatmak) için de “konuşmaya” ihtiyaç duyar ve bunu da “kavramsal düşünme melekesiyle” gerçekleştirir. Âyeti birlikte okuyalım
“Ve O, Adem’e her şeyin ismini (kavramsal düşünmeyi) öğretti, sonra onları meleklerin önüne koydu ve “dedikleriniz doğruysa haydi bu (şey)lerin isimlerini bana söyleyin bakalım!” dedi.”


Nitekim insanı insan yapan sadece “bedeni” değil, “ruhu”dur. Ve her “insanın ruhunda” da “akıl, irade, bilinç, idrak, vicdan, hafıza, his, duygu ve sezgi” gibi boyutlar vardır. Eğer insanoğluna bunlar verilmeseydi imtihanın da sorumluluk yüklemenin de bir anlamı olmazdı. Bütün bu nimetlerle donatılan, yeryüzünün halifesi kılınan ve kendisinden kulluk yapması istenen insanoğlu maalesef kulluğun hakkını tam anlamıyla verememiş ve emanete hıyanet etmiştir. Nitekim bu konudaki âyet-i kerime şöyledir:


“Şüphesiz biz emaneti (Allah’a itaat/ kulluk görevini) göklere, yere ve dağlara sunduk (onları görevlendirdik) de onlar ona ihanet etmeyi reddettiler, onun üzerine titrediler (emanete sadakat gösterdiler/ görevlerini kusursuz ve eksiksiz bir şekilde yaptılar ve yapıyorlar). (Ancak) ona (emanete/ kulluğa/ itaate) (bilerek ve isteyerek hain, nankör, zalim, kâfir, münafık, müşrik, mücrim, fasık, ateist, deist, satanist, nihilist, agnostik vs. olmayı seçen) insanoğlu ihanet etti (Allah’a değil başka ilahlara/ varlıklara/ canlılara tanrılık izafe etti, onlara kul/ köle oldu). Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.” 


Görüldüğü üzere gökler, yer ve dağlar da tıpkı insanlar ve cinler gibi “kulluk” ile mükelleftir ve onlar da vazifelerini Yüce Allah’ın emirlerine “kayıtsız şartsız itaat ederek” yani; “programlandıkları şekilde “eksiksiz yapmaktadır. Bir başka ifadeyle insanlar ve cinler dışında evrendeki tüm varlıklar kendilerine yüklenen misyonun gereğini yerine getirmekte ama “kulluk için” yaratılan insanlar ve cinlerin kahir ekseriyeti, özgür bırakıldıkları ve imtihan edildikleri için iradelerini kötü yönde kullanmakta, Yüce Allah’a ihanet etmekte, O’nun emirlerine karşı gelmekte, O’na itaat etmedikleri için de zalim ve cahillerden olmakta ve böylece kendi sonlarını kendileri hazırlamaktadır.


Hz. Âdem’in okuma ve yazmayı bildiğinin bir diğer delili ise insana “kalem ile yazmanın ve bilmediklerinin öğretilmesidir.” Kanaatimizce okuma yazmanın önceki dönemlerin insanları tarafından değil “sonraki dönemlerin insanları” tarafından öğrenildiği iddiaları ikna edici değildir.

Zira Kur’an’da, insanın Allah tarafından yaratılmasından bahsedildikten hemen sonra, ona “kalem kullanmayı öğretenin de Allah olduğu” haber verilmektedir. Dolayısıyla yaratılan ilk insan Hz. Âdem olduğuna göre, ona kalemle yazı yazma “melekler vasıtasıyla” öğretilmiş olmalıdır. Böylelikle o, tebliğini hem sözlü hem de yazılı olarak gerek aile fertlerine ve gerekse “aynı dil ailesine mensup” çevresindeki diğer insanlara yapmıştır. Nitekim konuyla ilgili âyet şöyledir:


“Oku yaratan Rabbini adına, insanı bir yumurta hücresinden yaratan! Oku, çünkü Rabbin Sonsuz Kerem sahibidir, (insana) kalemi kullanmayı öğretendir, insana bilmediğini belleten!”


İnsanın düşüncelerini, tecrübelerini ve kavrayışlarını, kalem kullanarak oluşturduğu yazılı kayıtlar aracılığıyla bireyden bireye, kuşaktan kuşağa ve bir kültür çevresinden diğerine aktarması yeteneği Allah vergisidir. Yüce Allah, ilk insana da bu yeteneği bahşetmiş ve ona bilmediklerini öğretmiştir. Ve bu yetenek sayesinde üretilen bilgiler nesilden nesile aktarılmış ve aktarılmaya da devam etmektedir. Nitekim Kur’an’da “kalem ve onun yazdıkları” üzerinde düşünülmesi tavsiyesi bunun bir delili olarak görülebilir.

Âyeti birlikte okuyalım.


“Nûn, düşün kalemi (üzerinde yoğunlaş ve anlamaya çalış); ve (onun) yazdıklarını!”
Yüce Allah’ın bütün insanlar için koyduğu kurallarda herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. Evrenin yaratıldığı ilk andan itibaren Yüce Allah’ın koyduğu bu yasalar yani; hem sünnetullah hem de adetullah (kâinat yasaları) geçerlidir. Zira “sünnetullah, Allah’ın kendisi için benimsediği/ belirlediği irâdî tavır, değişmez davranış tarzı” olup, kıyamete kadar da sünnetullah değişmeyecektir.

Yani düşünme, konuşma, yazma ve okuma yeteneği ilk insandan beri vardır ve bütün bunları insanların ruhuna kodlayan da Yüce Allah’tır. Cebrail veya insan suretinde gelen başka melekler “ilk insanlara bu yeteneklerini nasıl kullanacaklarını” öğretmişlerdir. Nitekim okuma ve yazmayı ilk insanlarla başlatmayanlar, daha sonraki dönemlerde başlatmakta hayli zorlanmaktadır. Bu bakımdan Kur’an’ın verdiği bu bilgiler üzerinde yoğunlaşan ve anlamaya çalışanlar hakikati daha kolay idrak edebileceklerdir. 


Bu nedenledir ki, doğru, tutarlı ve üstelik Kur’an ile de uyumlu olan, “ilk insan Hz. Âdem’in okumayı-yazmayı bildiği ve kendisine de bir takım sahifelerin/ suhufların verildiği gerçeğini” kabul etmektir. Nitekim bazı kaynaklarda Hz. Adem’e ve oğlu Hz. Şit’e verilen suhuflardan söz edilmektedir. Pek tabiidir ki bu sayfalar kalemle yazılmıştır.


Sünnetullahta herhangi bir değişiklik olmadığıyla ilgili ayetleri birlikte okuyalım.


“Elçilerimizden senden önce gönderdiklerimiz için de (izlediğimiz) yol buydu; Bizim (çizdiğimiz) yolda bir değişme göremezsin.”


“Daha önce gelip geçen (bu tür günahkar)lar için Allah’ın tatbik ettiği yol budur ve sen Allah’ın tatbikatında bir değişiklik göremezsin!”


“…Sen Allah’ın tuttuğu yol ve yöntemde hiçbir değişiklik göremezsin; evet sen, Allah’ın yolunda ve yönteminde bir sapma göremezsin!”


“Allah’ın yöntemi öteden beri hep böyledir ve siz Allah’ın yönteminde hiçbir değişme bulamazsınız!”
“Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur.”


“…Allah’ın sözlerinde değişme olmaz…”


“…O’nun sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur…” “Bende söz değişmez ve ben asla kullarıma zulmetmem”


Hz. Âdem, okuma ve yazmayı biliyordu. Çünkü ilk peygamberin okuma ve yazma bilmesi yadırganamaz.  Zira son gönderilen Kur’an Kerim’de özellikle okumaya ve ibret almaya yapılan vurgular/ hatırlatmalar daha önceki kutsal kitaplarda da aynı vurguların yapıldığının bir delili olarak görülebilir. Nitekim Kur’an Kerim’de daha önceki kavimlerin ellerindeki levhalara ve kitaplara “sımsıkı sarılmaları”, içindeki emirlere uygun hareket etmeleri ve bunları akılda tutmaları tavsiyesi mevcuttur. Dolayısıyla bu tavsiyelerin Hz. Âdem ile başlamış olabileceğini düşünmemizin önünde herhangi bir engel yoktur. Ayetleri birlikte okuyalım.


“Hatırlayın sizden sağlam bir söz almış, Sinâ dağını üzerinize şahit tutmuş ve “size verdiğimiz şeye (bütün) gücünüzle sımsıkı sarılın, onda bulunanları daima hatırlayın, umulur ki Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varırsınız” (demiştik).”


“Hatırlayın sizden sağlam bir söz almış, Sinâ dağını üzerinize şahit tutmuş ve “size emanet ettiğimiz şeye (bütün) gücünüzle sarılın ve ona kulak verin!” (demiştik)…”


“Ve levhalara o’nun (Hz. Mûsâ) için her konuda öğüt ve her şey hakkında yeterli açıklamalar yazdık. Ve (o’na:) “Onlara kuvvetle sarıl ve halkına emret, ellerinden gelen en güzel bir biçimde onlar da sıkıca sarılsınlar!” (dedik).


“…Size bahşettiğimiz kitaba sıkıca sarılın ve onun içindekileri aklınızda iyi tutun ki Allah’a karşı sorumluluk bilincine erişesiniz!”


“…Andolsun biz peygamberlerimizi açık kanıtlarla gönderdik ve beraberlerinde kitap ve mîzanı da indirdik ki insanlar hakkaniyete uygun davransınlar…”


“Andolsun Nûh’u ve İbrahim’i de elçi olarak gönderdik, onların soyundan gelenlere de peygamberlik ve kitap verdik. Onlardan doğru yolu bulanlar olduğu gibi birçoğu da yoldan çıkmış kimselerdir.”
Sonuç olarak, bütün bu âyetlerden de anlaşılacağı üzere, Hz. Âdem’e de, o an dünyanın değişik coğrafyalarında aynı şekilde yaratılan ve imtihan edilen “ancak farklı diller konuşan” başka Âdemlere de okuma ve yazma öğretilmiş olmalıdır.

Bu bakımdan ilk insan ve ilk peygamberlerin okuma ve yazma bildiğini düşünmemiz normaldir. Zira ilk peygamber, çocuklarını ve torunlarını eğitmek zorundadır. Bir öğretmen olan peygamber sadece şifahî metotla değil o dönemin teknik imkânları ölçüsünde yazılı eğitimle de meşgul olmuştur. Dolayısıyla Hz. Âdem hem konuşarak hem de yazıyı kullanarak çocuklarını ve torunlarını yetiştirmiş, aynı zamanda etrafındaki “aynı dil ailesine mensup başka insanları” da eğitmiş ve onları da bilgilendirmiştir. (18.04.2008)
 

Önceki ve Sonraki Yazılar