Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Hayatın farkında olmak

A+A-

Yüce Allah, her şeyi belli bir ölçüye göre yaratmıştır.[1]

Tabiatta yüzyıllardır işleyen “muhteşem bir denge/ hassas ayarlar” vardır. Bu denge, öyle harika tasarlanmıştır ki asla “istatistiksel olasılıklara/ rastlantılara” yer yoktur.

Her şey, kendisi için belirlenen kurala göre hareket etmektedir. Konulan bu kuralların kıyamete kadar da değişmesi söz konusu değildir.[2]

Yerçekimi kanunu, suyun kaldırma kuvvetinin bulunması, suyun yüz derecede kaynaması, buharlaşmanın olması, yağmurun yağması, rüzgârların esmesi, vs. kanunlar[3] geçmişte de vardı, bugün de var ve yarın da olacaktır.

Bütün bunlar aslında birer mucizedir. Bu mucizelerin insanların çoğunluğu tarafından gerektiği şekilde değerlendirilemediği görülmektedir.

Nitekim “bütün bu ölçüleri” en ince ayrıntılarına varıncaya kadar hesaplayan, yaratan ve sürdüren güç, Yüce Allah’ın kudretidir.

Ama insanlar garip bir şekilde her gün karşılaştıkları bu âyetleri/ mucizeleri anlamamakta ısrar etmektedir.

Örneğin tabiattaki bu dengenin bir gereği olarak erken kalkan kırlangıç yemini bulurken, acele ederek yola önce çıkan veya yer altına inmekte geç kalan bir solucan ona yem olmakta ve kurulan ekolojik denge böylece devam etmektedir.

Yüce Yaratan her canlıya kendisini koruyacak değişik melekeler vermiştir.

Kimi kabuğunun içine saklanarak tehlikelerden korunur; kimi toprağın altındaki yuvasına iner; kimi rengini bulunduğu ortama göre ayarlayarak kamufle olur; kimi de hızlı bir şekilde koşarak düşmanın elinden canını kurtarır.

Lakin hasta ve zayıf olanlar, bu özelliklerini gereği şekilde kullanamayanlar, tedbirsiz ve dikkatsiz hareket edenler ise düşmanlarına yem olmaktan kurtulamaz. Bu ilâhî kanunun bir gereğidir.

Tedbiri elden bırakanın yaşama şansı yoktur. Bu itibarla tedbirli ve dikkatli olmak “hayvanların da yazılımlarında” mevcuttur ve onlar da “bu içgüdüleriyle” hareket etmektedir.

Ama açgözlü olan kimi hayvan, nefsinin esiri olmakta, kendisine kurulan tuzakları fark edememektedir. Bu da onun kendi gafletinin bir sonucudur. Eğer ailesinden yeterli eğitimi alsaydı, onların sözünü dinleseydi, tehlikelere karşı gereken hazırlığı önceden yapsaydı, belki de “daha uzun süre yaşama fırsatını” elde edebilecekti.

Dolayısıyla şunu ifade edelim ki, gerek insanların gerekse de hayvanların başlarına gelen şey, kendi yapıp-ettikleriyle doğrudan ilişkilidir. Herkes, kendi sonunu kendi eğilim, istek, arzu ve davranışlarıyla belirlemektedir.[4]

Hür iradesi sonucu erkenden yola koyulan ve yem bulmaya kalkışan acemi ve açgözlü bir solucanı “pusuda bekleyen bir kırlangıcın” avlaması, solucanın kendi tedbirsizliğinin ve dikkatsizliğinin bir sonucudur.

Kafasını kullanarak böyle solucanları bulacağını tahmin eden ve bu nedenle de pusuya yatan kırlangıç, tedbirini önceden alması sebebiyle hayatını idâme ettirecek yemini bulmuştur.

Buradan şu sonucu çıkartmamız yanlış olmayacaktır:

Duygularıyla değil de aklını kullanarak konulmuş kurallara uygun hareket eden her kim olursa olsun “yaşamayı” hak eder.

Yani açıklamaya çalıştığımız hususlar “hayvanlar için” nasıl geçerli ise insanlar için de aynen geçerlidir. Tedbiri elden bırakanların yaşama şansları olmaz.

Nitekim alkollü araç kullanan bir şoför dikkatsiz ve tedbirsiz hareket ettiği zaman ölürse intihar etmiş, başkalarının ölümüne sebebiyet verirse de cinayet işlemiş olur. Bu durum gayet açıktır. Te’vile de hiç gerek yoktur.

Alkolün aklı giderdiği ortada iken, bile bile bunu içmek, sonra da aracıyla trafiğe çıkarak hem kendinin hem de başkalarının hayatını tehlikeye atmak, İslam’a da bozulmamış fıtrata da aykırıdır.

Böyle kimseler, yaptıkları trafik kazalarında başkalarının ölümüne sebebiyet verdikleri için dünyada cinayetle yargılanmalıdır. Zira alkollü olmak, cezayı hafifletme gerekçesi olamaz.

Mağdur edilenlerin hakları göz ardı edilerek meseleye yaklaşmak hakkaniyete aykırıdır.

Bu itibarla konu bütün detaylarıyla değerlendirilmeli ve haksız olan taraf bunun bedelini mutlaka ödemelidir. Kimsenin yaptığı bu dünyada da yanına kalmamalıdır.

Aynı şekilde sigaranın zararlarını bile bile içmeye devam ederek hastalıklara davetiye çıkaranlar, sağlıksız bir hayatı tercih edenler, ömürlerini kendi elleriyle kısaltanlar da adeta yavaş bir intiharı tercih etmektedirler.

Böyle kimselerin suçlayacakları kişi de kendilerinden başkası değildir. Bir insanın bütün bu tehlikeleri göre göre daha çok sigara içmeye devam etmesi olacak şey değildir. Böyle bir insanın tedbir almayarak canını tehlikeye atması, büyük bir mânevî mesuliyettir.

Özetle, Yüce Allah’ın tabiatta koyduğu kurallara uygun hayat yaşayanlar mutlu olabilir. Aksini yapanlar ise “tattıkları geçici zevklerin dışında” bu dünyadan gereken haz ve lezzetleri tam anlamıyla almadan[5] huzursuzluk ve mutsuzluk girdabında debelenip dururlar.

Niçin yaşadıklarının farkında olmadan stres, depresyon, panik atak, cinnet vs. hastalıklarla boğuşarak bu dünyadan vaktinden evvel göçüp giderler.

Çare ise bellidir. Mutlu olmak için yapılması gereken, herkesin “bu dünyada niçin bulunduğunun farkına vararak” Yüce Allah’ın koyduğu kurallara uygun hayat yaşamasıdır.

Anlamlı, coşkulu, sağlıklı ve başarılı bir ömür sürerek ahirette de gerçek huzura ulaşmasıdır.

Dolayısıyla insanların tabiatta yaşayan diğer canlılardan öğreneceği dersler vardır. Kanaatimizce önemli olan, ibret dolu gözlerle ve ders almasını bilerek tabiata/ evrene bakmaktır.

Bakmasını bilenler, mutlaka görecekler ve hayatın gerçek anlamının da farkına varacaklardır. (27.04.2007)

 


[1] Hicr, 15/21. “Çünkü hiçbir şey yoktur ki, kaynağı bizim katımızda olmasın ve biz hiçbir şey indirmeyiz ki, kusursuzca belirlenmiş bir ölçüye (kadere), bir uyuma dayanmasın.”; Kamer, 54/49-50. “Bakın, biz her şeyi gerekli ölçü ve nispette yarattık. Bizim bir şeyi takdir etmemiz ve (onun meydana gelmesi) göz kırpması gibi bir anlık bir (fiil)dir.”

[2] Ahzab, 33/62. “Daha önce gelip geçen (bu tür günahkar)lar için Allah’ın tatbik ettiği yol budur; ve sen Allah’ın tatbikatında bir değişiklik göremezsin!”; Fâtır, 35/43. “…Halbuki, bütün şeytânî tuzaklar (sonunda)  sadece sahiplerini yutar; yoksa onlar, önceki (günahkar)ların (sürüklendikleri) yoldan başka bir şey mi bekliyorlar? Sen Allah’ın tuttuğu yol ve yöntemde hiçbir değişiklik göremezsin; evet sen, Allah’ın yolunda ve yönteminde hiçbir sapma göremezsin!”; Fetih, 48/23. “Allah’ın yöntemi öteden beri hep böyledir ve siz Allah’ın yönteminde hiçbir değişme bulamazsınız!”; Ayrıca bkz. En’âm, 6/34, 115.

[3] Bakara, 2/164. “Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında; gece ile gündüzün birbirini takip edişinde; insanlara faydalı yüklerle denizlerde seyreden gemilerde; Allah’ın gökten indirerek onunla ölü toprağa can verdiği ve her çeşit canlının çoğalmasını sağladığı yağmurlarda; rüzgarların (yönünün) değişmesinde ve gökle yer arasında kendileri için tayin edilmiş belirli güzergahlarda akan bulutlarda: (bütün bunlarda) düşünüp akıllarını kullananlar (gözetleyenler) için mesajlar vardır.”; Câsiye, 45/5. “Gece ile gündüzün birbirini izlemesinde ve Allah’ın göklerden indirip onunla cansız toprağa hayat verdiği rızk imkânlarında ve rüzgarların değişmesinde, (bütün bunlarda) akıllarını kullanan insanlar için mesajlar vardır.”

[4] Nisâ, 4/79. “Başına her ne iyilik gelirse (bu) Allah’tandır; başına her ne kötülük gelirse (bu da) senin kendindendir…”(İnsanın karşılaştığı her iyilik ve başına gelen her kötülük, son tahlilde Allah’ın iradesinin bir eseridir. Ancak insanın “kötü kader” saydığı her şey, gerçekte, nihâî sonuçları itibarıyla kötü değildir; zira “mümkündür ki nefret ettiğiniz bir şey sizin için iyi olabilir. Ve yine mümkündür ki sevdiğiniz bir şey de sizin için kötü olabilir; Allah bilir, ama siz bilmezsiniz. (Bakara, 2/216). Zâhirî birçok “kötülük” çoğu zaman, bir sınavdan ve ilâhî kaynaklı bir olgu olan, sıkıntı çekerek ruhsal olgunluğa erişme aracından başka bir şey olmayabilir ve mutlaka başına kötülük gelen kişinin yanlış bir seçiminin veya yanlış fiilini sonucu olması gerekmez).

[5] Ra’d, 13/28. “Onlar ki, inanmışlar ve Allah’ı anmakla kalpleri huzur ve doyum bulmuştur; çünkü bilin ki, kalpler gerçekten de ancak Allah’ı anmakla huzura erişir.”

Önceki ve Sonraki Yazılar