Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Hac rezalet midir? Mecaz, Hakikat ve Münafıklar

A+A-

Mecazî ifadeleri hakikat zannedenlerin çok cahil kimseler oldukları ve böylelerinin sözlerine itibar edilmemesi gerektiği İslam âlimlerinin ortak kanaatidir. Nitekim âlimler;  “Mecaz cahilin dilinde hakikat kesp eder” diyerek bu gerçeğe işaret etmişlerdir.

Âlimlerin yaptığı bu tespit son derece doğru ve yerindedir. Bu nedenle mecazî ifadeler doğru anlaşılmalıdır.

Konuyu bir örnekle açıklamaya çalışalım. Mesela bir köşe yazarı, sırf Allah rızası için kurban kesen müslümanların çok büyük sevaplar kazanacaklarını ve Sırat Köprüsü’nü kolayca geçebilecekleri mecazî ifadesini anlamamakta ısrar etmekte, bir ineğin sırtına 7 kişiyi bindirmekte, mecaz ile hakikati bilerek birbirine karıştırmakta ve dinî bir emirle alay etmektedir. Kanaatimizce böyle bir düşüncede olan ya cahildir ya da art niyetlidir. Nitekim bu köşe yazarının İslam’dan nefret eden kötü niyetli birisi olduğu daha önceki yazdıklarından anlaşılmaktadır.

Bu ve benzeri tipler kalplerinde İslam’a büyük bir kin, nefret ve öfke beslemekte, bunu doğrudan ifade etmekten çekindikleri zamanlarda ise bazı simge, sembol ve mecazlar üzerinden amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar. Bu İslam düşmanları, zaman zaman İslam’ın sembollerini küçümsemekte, mecazî olarak ifade edilmiş hususları gerçekmiş gibi sunmakta, dinî değerlerle alay etmekte ve dalgalarını geçmektedirler.

Kendilerinin de müslüman olduklarını söyleyerek bazılarını kandırmayı amaçlayan ve “inancın da kabahatin de gizli olması ve Allah ile kul arasında kalması gerektiğini” ısrarla savunan bu adamlar kesinlikle iyi niyetli, samimi ve dürüst değillerdir. Çünkü İslâmî simgeler/semboller, bazı kelime ve kavramlar söz konusu olduğunda, kısaca iş ciddiye bindiğinde bu tipler gerçek niyetlerini o zaman belli eder, insafsızca ve acımasızca İslam’ın emirleriyle alay ederler. Namaza, oruca, hacca, kurbana, zekâta fırsat buldukları anda saldırır ve bu ibadetlerin yerine getirilmesine de engel olurlar.

Mesela bunlar, hac ibadeti esnasında şeytan taşlanırken yaşanan bir izdiham nedeniyle ölen hacıları haberleştirirken olayın vahametine odaklanmak ve doğru bilgi vermek yerine gazetelerine “Hac rezaleti!” manşetini atar ve hac ibadetinin kendisine saldırırlar. “Hacta yaşanan rezalet” deseler belki kabul edilebilir; ama onlar doğrudan ve açıkça “hac rezaleti!” diyerek “hac ibadetinin kendisine” saldırmaktan imtina etmezler. Hâlâ atılan böyle alçakça bir manşeti okudukları halde bu adamların verdikleri diğer haberlere güvenen “müslümanlar” büyük bir yanlış içindedir. Bu bakımdan onlara güvenen kimselerin “Kur’ân’da şeytanlaşmış insanların özelliklerinin anlatıldığı âyetleri” dikkatlice okumalarında yarar vardır.

Yine benzer şekilde bu adamlar/kadınlar, Kur’ân-ı Kerîm’in indirilişinin 1400. yılı münasebetiyle “her akşam yarım saat Kur’ân’ın bir tefsirinin açılıp ailece okunmasını” tavsiye eden Diyanet İşleri Başkanı’na ertesi gün manşetten “Bu çağda bu kafa!” diye saldırmaktan ve hakaret etmekten çekinmez ve bunda da hiçbir sakınca görmezler.

Yine alkolün zararları ortada iken ve aklı başında ülkeler bununla mücadele etme yolları ararken onlar, alkollü içecekleri ısrarla savunurlar. Alkollü birisi trafik kazası yapar, alkol kullanmayan başka insanların hayatlarını tehlikeye atar ya da ölümlerine sebebiyet verirse, alkolün kötülüğünden hiç bahsetmez ve suçu ne idüğü belirsiz “trafik canavarı” gibi soyut bir kavramın üzerine atarak “insanların gerçekleri görmesini” engellerler.

Veya alkol yüzünden işlenmiş cinayetlerde alkolün rolüne ve kötü sonuçlarına dikkat çekmek yerine izleyiciye o cinayette öldürülen kişilerin hayat hikâyelerinden bazı kesitler aktararak “meseleyi başka yerlere” çeker, alınması gereken derse odaklanmaz ve insanların da düşünmesini istemezler. Onların bu yaptıkları duygu sömürüsüdür, döktükleri yaş ise sadece timsah gözyaşlarıdır.

Zira bunların amacı haber vermek ya da toplumu bilgilendirmek değildir. Duyguları harekete geçirerek buradan rant elde etmektir. Alkol yüzünden işlenen cinayetleri, kazaları ve olayları haber yaparak reyting toplamaktır. Alkolün zararlarından bahsedenleri susturmak ve açıkça dinî değerlere cephe almaktır. İslam’ın emirlerinden duydukları rahatsızlığı bu şekilde üstü örtülü ortaya koymaktır.

Bir başka ifadeyle bu tipler, bütün bu acılara ve gözyaşlarına neden olan alkollü içki tüketiminin yanlışlığına odaklanmak ve insanların dikkatini oraya teksif etmek yerine lüzumsuz ayrıntılara dalarak insanları oyalar ve gereken dersin alınmasına engel olurlar. Bu yaptıkları gerçekleri perdelemektir ve toplumun zararınadır.

Ama toplum bunu anlamaz ve haber dinlediğini zannederek beyninin yıkanmasına bilerek ve isteyerek izin verirse, şartlandırılmışlığını fark etmeksizin kendisine öğretilenleri ertesi gün papağan gibi tekrarlamayı marifet zannederse, bilinçaltına zerk edilmiş bir sürü yanlışı düşünmeksizin savunmaya kalkarsa, bu gibi kimseler sadece kendilerine zarar vermez, aynı zamanda dünyayı paylaştıkları diğer insanların da yaşamlarını tehlikeye atarlar.

Bu tipler, TV’lerden ve gazete sayfalarından nikâhsız birlikteliklerin ne kadar iyi olduğunu anlatmaktan ve örnek göstermekten utanmazlar. Filmlerin senaryolarında ya da sözde sanatçılarla yaptıkları röportajlarda “Evlilik aşkı öldürüyor, en iyisi bu şekilde nikâhsız yaşamak”diyerek verdikleri sinsî mesajlarla gençlerin beyinlerini yıkarlar.

Nikâhsız birlikte olduğu erkek arkadaşı tarafından boğazı kesilerek hunharca öldürülen genç kızın hayat hikâyesini ibretli bir şekilde izleyiciye vermek ve diğer genç kızları uyarmak yerine meselenin bu yönüne hiç temas etmez ve “Vahşi cinayet!”, “Bir kadın cinayeti daha!” diyerek prim toplamaya çalışırlar. Bu olayın nedenlerine ve niçinlerine yoğunlaşıp aynı yanlışa başka kızların düşmemesi için toplumu gerçek anlamda bilgilendirmezler. Bunun yerine timsah gözyaşları dökerek reyting peşinde koşmaya devam ederler. Gayr-i meşru iş ve eylemlerin kötü sonuçlarını gençlere göstermek yerine her türlü fuhşiyatın ve ahlaksızlığın yaygınlaşması içi müşriklerle birlikte hareket eder ve bu konuda üstün çaba sarf ederler.

Dolayısıyla bu ve benzeri insanların tavır ve davranışları ve yaptıkları yayınlar dikkatle takip edilip değerlendirilmelidir. Zira bu tipler ciddiye alınıp cevap verilmediğinde meydanı boş bularak çok daha büyük yanlışlara imza atmaya devam edeceklerdir.  

Bu itibarla konu üzerinde düşünen  sorumluluk sahibi sağduyulu kimselerin bu yarım gönüllü inananlara karşı “samimi mü’minleri” uyarıp aldatılmalarını engellemeye çalışmaları bir görevdir. Bu vazifeyi her zaman yapacak birileri olmuştur ve bundan sonra da olmalıdır.

Bu cümleden olarak mecaz ile hakikati bilerek ve maksatlı olarak karıştıranlara, esas konular yerine ayrıntılara dalarak gerçekleri perdeleyenlere veya sulandıranlara, insanların gerçekleri öğrenmesine engel olanlara karşı çok dikkatli olunması gerekmektedir.

Görüldüğü üzere bir takım kavramların, olayların ve tartışmaların arkasına sığınarak her fırsatta İslam’a olan kinlerini kusan bu kimseler her asırda vazifelerine devam etmektedir. Bu bakımdan aklı başında bir mü’min aynı delikten iki defa ısırılmaz; zira bu, Hz. Peygamber’in bir sünnetidir. Peygamber’in bu sünnetini unutup hep aynı yalanlara ve demogojilere kananların suçlamaları gereken aslında bu tipler değildir; onların oyunlarına kanan ve gaflet uykusundan bir türlü uyanmak istemeyen müslümanların bizzat kendileridir.

Özetle, herkes dinleriyle alay eden bu kimseleri ve onların özelliklerini çok iyi bilmek, doğru analizler yapmak ve İslam’ın mesajını iyi öğrenmek, anlamak ve savunmak zorundadır. Zira biz dinimizi koruyamazsak o da bizi koruyamaz. Bu bakımdan İslam medeniyetinin yeniden ihyasına engel olan, Batılı ülkelerin taşeronluğunu yapan, onların teknolojilerinden ziyade yaşam tarzlarını alarak modernleştiklerini zanneden, İslam’a iyi gözle bakmayan, namaza, tesettüre, kurbana, içki ve uyuşturucu yasağına, zinaya, Kur’ân’ın okunmasına ve anlaşılmasına vs. karşı olan, dinî emirleri hafife alarak İslam’a saldırmayı kendilerine görev sayanlara karşı uyanık olmak her mü’minin görevidir.

Sonuç olarak, sorumluluklarını öğrenmek yerine bu adamlara kulak veren, onların tv’lerini seyreden, gazetelerini okuyan, sosyal medya organlarını takip edenler sadece kendilerine yazık eder, şartlandırılmışlıklar sonucu aldıkları yanlış ve isabetsiz kararlarla da İslam’ın ve ülkenin geleceğini tehlikeye atarlar. Çare, herkesin dönüp kendisine bakması, nerede yanlış yaptığını sorgulaması ve işe kendini düzelterek başlamasıdır. (21.01.2011)

Önceki ve Sonraki Yazılar