Gayret Her Zaman Ödüllendirilir
Tüm dünyadaki insanlar çalışanı, gayret edeni sever ve ödüllendirmek ister; ancak tembellik yapanı, çaba sarf etmeyeni, kaytaranı sevmez, böylelerine iyi gözle bakmaz ve onları da ödüllendirmek istemezler.
Görüldüğü üzere insanoğlunun fıtratında ve nefsine kodlanmış takva programında “çaba göstereni takdir etme/onaylama, tembellik edeni ise sevmeme/onaylamama özelliği” vardır.
Aynı şekilde Yüce Allah da aklını kullanan, emek sarf eden, alın teri döken, sağlıklı tefekkürün hakkını veren, kendisine kulluk eden, sabreden, şükreden ve aracı varlıkları terk eden kullarını sever.
Ancak Allah Teâlâ, aklını kullanmayı reddeden, düşünmeyip nankörlük eden, sürekli başkalarını suçlayan, hatalarıyla yüzleşmekten kaçınan ve kendisine şirk koşanları da asla sevmez.
Bu bakımdan akıllı insanlar, Yüce Allah’ın rızasını kazanmak için O’na kulluğu eksiksiz yapmaya gayret ederken aptal insanlar da hiç bir çaba sarf etmeden cennet beklentisiyle kendilerini avuturlar. Bunlar fıtratlarına yabancılaştığı için böyle bir saçmalığı/aptallığı normal karşılamaya başlarlar.
Çünkü kendilerinin “anormal” bulduğu bir şeyi Yüce Allah’ın “normal” karşılayacağını sanmaları aptallıklarının, ilkesizliklerinin ve tutarsızlıklarının apaçık bir işaretidir; kaldı ki onların bu tavrı “tam bir akıl tutulması” ve züğürt tesellisidir.
Kanaatimizce bu tür bariz çelişkilerini/tutarsızlıklarını görmeyerek yanlışlarını normal karşılamaya başlamış birileri “şeytan ve şeytanlaşmış kimselerin etkisine” girmiş bir sefihtir, budaladır, ahmak ve aptaldır.
(Güzellikle uyarıldığı halde hatasını anlayıp kendisine yapıcı eleştiride bulunana teşekkür etmeyen, üstelik saldıran ve hakaret eden birisine bu yaptığının hamakat olduğunu söylemekte hiçbir sakınca yoktur. Zira Yüce Allah da Kur’ân-ı Kerim’de bu tür insanları “sefih olmakla” nitelendirmiştir.
Bu nedenle üslubumuzu beğenmediğini söyleyerek kendi aptallığını örtbas etmeye ve konuyu başka mecraya çekmeye (üslup tartışması başlatıp kaytarmaya) kalkışacak geri zekalıların bu köşe yazısını okumayı derhal burada bırakmaları gerekir. Zira bu satırlar “sürekli bahane arayan ve mazeret üreten aptallar” için değil “aklıselim sahibi temiz ve masum insanlar” için yazılmaktadır.
Aptalların okuması onlar için bir zaman kaybıdır. Çünkü mantık ve muhakemesi zayıf bir sefihin bu satırlarda ortaya konulan hakikatleri anlaması zaten imkânsızdır. Dolayısıyla bu sefihin öncelikle anlama, kavrama, sezme, analiz etme, yorumlama ve çözümleme yeteneğini geliştirmekle işe başlaması, kırk fırın ekmek yedikten sonra gelip bu satırları okumaya başlaması gerekir.)
Özetle Yüce Allah, gayretli kullarını ödüllendirir; onlardaki çabayı ve iyi yönde gidişi gördükçe önlerine yeni fırsatlar/imkânlar açar; böyle bir kulun cennete girmesi için ona her türlü desteği/yardımı esirgemez. Ancak gayret göstermeyeni de kendi haline terk eder; onu şeytanlarıyla baş başa bırakır; ona hiçbir değer vermez; azgınlığı, nankörlüğü ve sefihliği tercih etmesine üzülür, ancak imtihan ettiği için de ona müdahale etmez; işine karışmaz.
Zira böyle bir kul yapıp ettikleriyle tüm kredisini tüketmiş, kendine zulmetmiş, umursamadığı için umursanmamış, unuttuğu için unutulmuş ve böyle kötü bir sonu kendisi hazırlamıştır.
Sonuç olarak, tıpkı insanlar gibi “sorumluluk sahibi Yüce Allah” da çabaya/gayrete değer verir ve tembelliği/küstahlığı onaylamaz. Bu bakımdan sorumluluklarının farkında olan ve gereğini yerine getiren gayretli kullardan olmak ya da şeytanın adımlarını takip ederek sorumsuz ve duyarsız bir insan olmak da “kişinin kendi elindedir.” Bu bakımdan dünyada özgür iradesiyle tercihini yapan birinin ahiret günü suçlayacağı kendisinden başkası değildir. (09.10.2009)