Falcı ve Büyücülere İnanmak Büyük Günahtır
İnsanoğlu, her dönemde gaybla ilgili konulara, sırlı ve gizemli olaylara ilgi duymuştur. Hangi inanca mensup olursa olsun bütün insanlar gelecekte neler yaşayacaklarını, neler kazanacaklarını, neler kaybedeceklerini, kiminle evleneceklerini, kıyametin ne zaman kopacağını vs. merak etmişlerdir. Görünen o ki insanların bu merakı kıyamete kadar da devam edecektir.
Bu merak duygusunun sağlam ve sarsılmaz bir Allah tasavvuru/inancı ve O’nun haber verdiği gerçekler ışığında ve aklıselim ile giderilmesi gerekir. Aksi takdirde buradan çıkar sağlayan kimseler insanların bu meraklarını istismar edecektir.
Şurası bir gerçektir ki, “tahminlerinin bir kısmı tuttu” diye falcı ve büyücülere inanmak ve onlardan medet ummak İslam’a kesinlikle aykırıdır. Nitekim bu hususlarla alakalı gerek âyet-i kerimelerde gerekse hadislerde çok ciddî ikazlar yapılmıştır.
Kur’ân-ı Kerim, bu gibi kimselerin sözlerine inanmayı, kehanet yoluyla gelecekte insanları neyin beklediğini öğrenmeye çalışmayı şiddetle yasaklamış, bunların “haram fiiller” olduğunu ve yoldan çıkmak manasına geleceğini ifade etmiştir.
Bazı sahih hadislerde ise “arrâfı (gelecekten haber veren kimseyi, kâhini, büyücüyü, medyumu, falcıyı, astroloğu, vs.) tasdik edenin Hz. Muhammed’e indirilen (Kur’ân-ı Kerim)i inkâr etmiş olacağı”, “cennete giremeyeceği” ve “kırk gün namazının kabul olunmayacağı” belirtilmiş ve bu kişilerden uzak durulması şiddetle tavsiye edilmiştir.
Bozuk bir saatin günde iki defa doğruyu göstermesi gibi “bir kaç tahmininde isabet etti” diye bir medyumu, astroloğu, falcıyı, büyücüyü, şifreciyi, kâhini veya “hoca” sıfatı kullanan bir şarlatanı “gaybı bilen biri gibi görmek/göstermek ve ona inanmak” çok büyük bir günahtır.
Yalanlarla iş gören, insanları dolandıran ve maddî çıkarlar sağlayan bu istismarcıları el üstünde tutmak, onlara değer vermek, tv ekranlarında saatlerce konuşturmak büyük bir sorumluluğu/vebali üstlenmek demektir. Zira gaybı ancak Allah Teâlâ bilir; kıyametin ne zaman kopacağının bilgisi de sadece O’nun katındadır ve O’ndan başka hiçbir kimsenin bunu bilmesi mümkün değildir.
Nitekim bir beşer olarak diğer insanlardan farkı olmayan, ancak kendisine vahyedilen Hz. Peygamber bile Allah Teâlâ bildirmedikçe gayb olan geçmişi, o an yaşanan olayların iç yüzünü ve geleceği bilememiştir. Örneğin Hz. Peygamber, yaşadığı devirdeki birçok olayın iç yüzünden haberdar değildir.
Çünkü o, âyet-i kerimeler ininceye kadar Tebük seferine (9/630) katılmayanların ileri sürdükleri mazeretlerin doğru olup olmadığını ve Mescid-i Dırâr’ı inşâ edenlerin gerçek niyetlerini bilememiştir. Aynı şekilde tarihe elim vak’alar olarak geçen Reci’ (4/625) ve Bi’r-i Mâûne (4/625) olaylarını önceden bilip tedbir alamaması, kendisine bildirilmedikçe onun da “gelecekten habersiz olduğunun” en büyük delilidir.
Dolayısıyla Hz. Peygamber, kendisine bildirildiği kadarıyla geleceği bilmekte olup bu bilginin sınırını tespit etmek ise oldukça güç hatta imkânsızdır. Kaldı ki Hz. Peygamber’in görevi gayb âleminin sırlarını açıklamak değil “Allah Teâlâ’nın vahiy ettiği Kur’ân’ı tebliğ ve tebyin etmektir.” O da bir müjdeci ve uyarıcı olarak bu vazifesini hakkıyla yapmıştır.
Bu itibarla, Hz. Peygamber bile geleceği tam olarak bilemezken bazı falcı ve medyumların gaybı bildiğine/bileceğine inanmak, onların kapılarını aşındırmak, fal baktırmak insanı manen bitirir ve dalalete düşmesine neden olur. Günümüzde bu falcı ve medyumların yalanlarına/palavralarına/zırvalarına/saçmalıklarına inanan ve bunların reklamını yapanlar çok büyük bir yanlış içindedirler.
Ayrıca belirtmek gerekir ki Âdemoğluna düşen görev, yarın başına ne geleceğini veya kıyametin ne zaman kopacağını araştırmak değil, ebedî olan âhiret hayatına yatırım yapmak, bunun için Allah Teâlâ’nın rızasını kazanacak dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koymaktır.
Nitekim insanoğlu öldüğünde zaten onun kıyameti kopacaktır. Dolayısıyla insanın yapması gereken sağlam ve sarsılmaz bir iman ile Yüce Allah’a kulluk etmek, Kur’an’ın ilkelerine sımsıkı sarılmak, ondan gereken dersleri çıkarmak ve O’nun elçisi Hz. Muhammed’in sahih sünnetine tabi olmaktır.
Bilinmelidir ki, bu dünyadayken yapılan her amel, ahiret hayatıyla yakından alakalıdır. Bu bakımdan insanoğlu bütün davranışlarına çok dikkat etmeli ve İslâm’ın emir ve yasaklarına harfiyen uymalıdır.
Sonuç olarak, insanın bu dünyadaki görevi gayb âleminin sırlarını yahut ileride başına gelecekleri araştırmak değildir. Çünkü Kur’an ve sünnet gaybın bilinmesini değil, “gaybın/ahiretin varlığının derinden ve sürekli hissedilerek” ebedî hayata salih amellerle hazırlık yapılmasını emreder. Geçmişe veya geleceğe yönelik tahminlerde bulunmaları için falcı ve büyücülere gidilmesini ise şiddetle yasaklar. (27.01.2010)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.