Eşcinsellik tedavisi mümkün olan bir sapkınlıktır!
Günümüzde bazı sorumsuz medya organları tedavisi mümkün olan eşcinselliği/ lezbiyenliği normal bir durummuş gibi gösterme gayreti içindedir. Oysa bilinmektedir ki eşcinsellik/lezbiyenlik insan türüne/onuruna saldırı özelliği taşıyan ve hayvanların bile yapmadığı “iğrenç ve çirkin bir sapkınlıktır/hastalıktır.”
Bazı çevreler bilinçli olarak “özgürlük maskesi” altında bu iğrenç fiili meşru göstermeye çalışmaktadır. Bu kimselerin iğrenç bir davranışı sevimli/doğru gösterme hakları varsa bizim de bir müslüman olarak “düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde” İslâm’ın meseleye nasıl baktığını ortaya koyma ve bu çirkin fiili “eleştirme hakkımız” vardır.
Genel kabule göre eşcinsellik/lezbiyenlik insanda doğal olarak var olan bir yönelim olmayıp “sosyal öğrenmeyle ve yanlış eğitimle” gelişmiş bir durumdur. Biyolojik doğaya uymayan bir sapma halidir. Nitekim Yüce Allah, Nuh kavminden önce hiçbir toplumun bu ahlaksızlığı yapmadığını haber vermektedir. (A’raf, 7/80)
Eşcinsellik tehlikeli bir sapkınlık, tüyleri ürperten fena bir rahatsızlıktır. Zira bu sorun, geçiştirilecek sıradan bir mesele değil “insan neslinin geleceğini, varlığını, devamını tehdit eden” büyük bir ahlâksızlıktır.
Eşcinsellik, “neslin korunması” konusunda hassas olan müslümanların kahir ekseriyetini oluşturduğu toplumda hiçbir surette meşru gösterilemeyecek fıtrattan sapma hâlidir. Zira müslüman toplumun bütün değerler sistemini alt üst etme potansiyelini/ tehlikesini içinde barındıran eşcinsellikle mücadele her mü’minin asli görevidir.
Eşcinselliği/lezbiyenliği normal gören başka din mensuplarının veya dinsizlerin/ inançsızların/deistlerin/agnostiklerin/hümanistlerin bu kişisel tercihlerini “kendi özel yaşamlarında” sürdürmeleri ve toplumu rahatsız etmemeleri halinde kendilerine müdahale edilemez. Ancak bu sapkınlığı normal görme, gösterme, onaylama, savunma ve herkesin böyle olması için çalışma hakları hiçbir şekilde hoş görülemez ve kabul edilemez.
Zira bir müslüman herkesin inandığı, düşündüğü, hissettiği, hayâl ettiği şekliyle yaşamasına karışmaz; kendi özel hayatlarında bu fiili işlemelerine müdahale etmez; herhangi bir şiddete maruz kalmalarını doğru bulmaz. Çünkü bu sapkın tercihi yapan kimselerin de toplumda yaşama hakları vardır.
Ancak bu fiili “açıkça işlemeleri”, toplumun huzurunu bozmaları ve eşcinselliği haklı ve meşru göstermeye çalışmaları kati surette kabul edilemez ve bu, tenkit edilir. Eşcinselliği onaylamayanlar konuyla ilgili görüşlerini ve bunun gerekçelerini ortaya koyarlar. İnsan neslini tehlikeye atan bu sapkınlığı meşru görmediklerini ve bunun genel ahlâk kurallarına aykırı olduğunu ifade ederler.
Kısaca eşcinsellik, normal bir hâl değildir; insan doğasına bir saldırıdır; insan türünü yok edecek bir sapkınlıktır. Kişinin sadece kendi hazlarının peşinde koşturmasından, kendini hayvandan da daha aşağı bir konuma düşürmesinden (A’raf, 7/179; Furkan, 25/44; Tin, 5) başka bir şey değildir. Konu ile ilgili ayetlere bakalım.
Kur’an-ı Kerim, nefsinin arzu ve isteklerini ilah edinen kimseleri şöyle kınamaktadır:
“Sen hiç kendi heva ve heveslerini tanrılaştıran [birin]i düşündün mü? İmdi, böyle birinden de sen mi sorumlu olacaksın?” (Furkan, 25/43)
“Kendi arzu ve özlemlerini tanrı edinen ve [bunun üzerine] Allah’ın, [zihninin hidayete kapalı olduğunu] bilerek saptırdığı, kulaklarını ve kalbini mühürlediği ve gözlerinin üzerine bir perde çektiği [insan]ı, hiç düşündün mü? Allah[ın onu terk etmesin]den sonra kim ona doğru yolu gösterebilir? O hâlde, hiç düşünüp ders çıkarmaz mısınız?” (Casiye,45/23)
Aynı şekilde Kur’an-ı Kerim, eşcinselliği tarihte ilk kez uygulayan Lut kavminin hâline işaret etmekte ve bunun iğrenç bir davranış olduğu şöyle ifade etmektedir:
“Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: ‘Sizden önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz? Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.’” (A’raf, 7/80-81; Ayrıca geniş bilgi için bkz; Hud, 11/ 69-83)
Elbette insanoğlunun istediği gibi yaşama hakkı ve özgürlüğü vardır. Ama bu özgürlük, başka insanların ve özellikle insan soyunun geleceğini ilgilendiriyorsa ve tehlikeli bir boyuta ulaşmışsa bu durum özgürlük olma özelliğini kaybetmiştir. Sadece arzularını tatmin etmekten başka bir şeyi düşünmeyen gözü dönmüşlük hâlini hoş karşılamak mümkün değildir. Zira eşcinsellik/lezbiyenlik fıtrattan sapma, yozlaşma, çürüme, kokuşma ve bozulma halidir.
Medeniyet tarihçileri tarafından belirtildiği üzere Grek uygarlığının en zirve noktadayken birdenbire tarih sahnesinden silinmesinin temel nedenlerinden biri “çocuklarla eşcinsel ilişkiye girecek kadar sapkınlık içinde olmalarıdır” ki buradan herkes gereken dersi çıkarmalıdır.
Bu itibarla insan soyunun geleceğini tehdit eden sapkın cinsel tercihleri cazip hâle getirmeye çalışmak, bazı medya organlarında özendirici yayınlar yapmak müslüman topluma yapılacak en büyük kötülüktür. Dolayısıyla bu tür faaliyetleri olumlu karşılamak ve tepkisiz kalmak mümkün değildir. Unutulmamalıdır ki bu yalnızca İslâmî bir mes’uliyet değil, aynı zamanda insanî bir sorumluluktur.
Eşcinselliğin “anormal bir davranış” olduğunu uzman pedagog Adem Güneş şöyle ifade etmektedir:
“Eğer eşcinsellik normal bir davranış olsa idi, eşcinseller bu hallerinden şikâyetçi olmazlardı. Halbuki, terapi görüşmelerinde ortaya çıkan bir gerçek var ki, eşcinseller kendi hallerinden iğrenmekte ve ‘ne olur lütfen yardım’ diyerek yardım istemektedirler.
Eğer eşcinsellik normal bir davranış olsa idi, eşcinsellerin anne-babaları çocuklarının durumlarını öğrendiği an kurşun yemiş gibi yere yığılmaz ve hayatlarının geri kalan kısmı kâbusa dönüşmezdi. Kardeşinin eşcinselliğini öğrenen bir kişi, böylesi bir kardeşin varlığından rahatsız olmazdı.
Eşcinsellik normal bir davranış olsa idi, bir bayan kendi eşinin eşcinsel olduğunu öğrendiğinde, rahatsız olmaz, onu o hali ile kabul eder, çocuklarına babaları ile ilgi durumu oturur, bir kahvaltı sırasında rahatça anlatabilirdi. Ancak hiçbir kadın yoktur ki, eşinin eşcinsel olduğunu öğrendiğinde hayatı kararmamış olsun. Veya hiçbir çocuk yoktur ki babasının eşcinsel olmasından dolayı ruhu bu durumu kabul ediyor olsun.
Eşcinsellik, normal bir davranış olsa idi ve sadece bizim ülkemizde (ve iddia edildiği gibi) geri kalmış bir kültürden dolayı konu tepki çekiyor olsaydı, dünyanın diğer ülkelerindeki kişiler böylesi bir davranış sapmasını kabul ediyor olurlardı. Hâlbuki eşcinsellik bütün dünya vatandaşları tarafından ‘ret’ edilen bir davranış sapmasıdır. İster Yunanistan, ister İspanya ve isterse de Hollanda... Dünyanın hiçbir bölgesinde eşcinsellik kabul gören bir davranış şekli değildir. Bazı ülkelerde konunun bizdeki kadar hararetle tartışılmıyor oluşunu o ülkelerdeki kişilerin eşcinselliği kabul etmesi olarak yorumlamak oldukça yanlıştır. Zira bireysel düşünen toplumlarda ‘aman bana ne... ne hali varsa görsün’ diye olaylara bakıldığı için bir sessizlik hakimdir. Yoksa dünyanın en özgür ülkelerinde bile hiçbir kadın yoktur ki, kendi kocasının eşcinselliğini içine sindirebilsin.
Eşcinsellik bir normal davranış olsa idi, eşcinseller kendi çocuklarının da eşcinsel olmalarını isterdi. Ama hiçbir eşcinsel yok ki, kendi çocuklarının da aynı duruma düşmesine gönlü razı olsun.
Eğer eşcinsellik normal bir davranış olsaydı, herhangi bir din tarafından da kabul edilen bir davranış şekli olurdu. Ne Hıristiyanlıkta ne Musevilikte ne Mecusilikte ve hatta ineklere tapınan Hinduizm’de bile eşcinsellik kabul edilmemekte ve şiddetle reddedilmektedir.
Özetle, eşcinsellik bir davranış bozukluğudur ve tedavi edilmesi gereken hastalıktır/sapkınlıktır. Gelmiş geçmiş bütün toplumların eşcinselliği “anormal bir davranış” olarak kabul etmeleri göstermektedir ki bozulmamış vicdan, eşcinselliği/lezbiyenliği onaylamaz. Aynı şekilde eşcinsel eğilim gösteren kişilerin bizzat kendilerinin kendi durumlarından rahatsızlık duymaları, yaşamın onlardan bazıları için çekilmez hal alması ve bir kısmının intiharı seçmesi üzerinde düşünülmesi gerekir. Dolayısıyla ortadaki bu sorunu görmezden gelmek yanlıştır. Bu insanlara tedavi imkânları sunmak yerine ‘Onları olduğu gibi kabul edelim’ demek doğru olmadığı gibi iyi niyetli bir yaklaşım da değildir.
Öte yandan eşcinselliği “masum bir eğilim” gibi görmek/göstermek de yanlıştır. Ancak doğuştan, yani hormonal bozukluklar sebebiyle fizyolojik olarak bir erkeğin kendini kadın gibi hissetmesi, erkek üreme organlarına sahip olduğu halde kadınlara ilgi ve arzu duymaması, her refleksinde ve eğiliminde kadınsı özelliklerinin ortaya çıkması hâli bundan müstesnadır. Böylelerinin durumu çok özeldir ve beyanları/talepleri doğrultusunda ameliyatla cinsiyet değiştirmeleri mümkündür. İslâm noktayı nazarından buna “hazık tabibin”, yani; mesleğinde uzman ve takva sahibi bir doktorun karar vermesiyle ameliyat gerçekleşebilir. Bizim bahsettiğimiz “eşcinsellikle” bu gibi “milyonda bir görülen münferit durumların” hiçbir ilgisi yoktur.
Lakin çağımızda eşcinsellik genel olarak bu kalıtımsal/fizyolojik/istisnai durumdan çok “bir tercih” olarak ortaya çıkmakta ve ilave faktörlerin etkisiyle yayılmaktadır. Bu durum, yukarıda bahsedilen Kur’an’ın; “Siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz” (7/A’raf, 80-81) dediği ahlakdışı bir sapkınlığı ifade etmektedir. Bunun mezkûr istisnaî durumla ilgisi yoktur ve “özgür iradeye dayalı tercih” olduğu açıktır. Bu, Allah’ın yaratışına ve insan fıtratına aykırı olup hem ahlâkî hem de hukukî açıdan suçtur/cürümdür.
Bunun yanında kültürel olarak eşcinselliğin medya ve internet vasıtasıyla empoze edilmesi, teşvik edilip özendirilmesi yanlıştır. Asıl söz konusu olan mesele budur. Medyanın ve çeşitli platformların bu amaçla kullanımı “ifade özgürlüğü veya kişinin özel tercihleri” kapsamına giremez. Tekrar belirtelim ki, eşcinsellik/lezbiyenlik doğrudan doğruya bir sapkınlıktır ve toplumun geneli için ciddî bir tehdittir.
Buradan hareketle çözüm için şunlar söylenebilir:
ABD’de “Ulusal Eşcinsellik Araştırma ve Tedavi Birliği” gibi bir merkezin var olması, bu hastalığa yakalananların tedavi ve rehabilite edildiği bir mekânın olduğunun ve eşcinselliğin “bir hastalık olarak” kabul edildiğinin apaçık göstergesidir.
Sağduyu sahibi insanlar seslerini yükseltmeli, insan doğasına aykırı eşcinselliğin aleyhine tavır takınmalı, duygularıyla değil akıllarıyla karar vermeli; “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” sözünün İslâm’ın temel ilkelerine taban tabana zıt olduğunu ve Hz. Peygamber’in sünnetiyle de alenen çeliştiğini bilmelidirler.
Aileler unutmamalıdırlar ki medya organları, sosyal medya ve internet, eşcinselliğin yayılmasında büyük rol oynamaktadırlar. Bu konuda herkes üzerine düşen vazifeyi yapmalı, aileler, çocukluk yıllarında erkek çocuklarına “kız çocuğu” muamelesi, kız çocuklarına da “erkek çocuğu” muamelesi kesinlikle yapmamalıdır. Ayrıca erkek çocuklarının cinsel gelişim süreçlerinde babalar birtakım yanlışlar yapmamalı ve erkek çocukları da cinsel tacizlerden korunmalıdır. Zira erkek çocuğunun başına gelen taciz “eşcinsel eğilimi” tetiklemektedir.
Eşcinsellerle/lezbiyenlerle ilgilenecek psikolog ve psikiyatristler bu konuda özel eğitim almalı ve “onarım terapisi” yaygın hale getirilmelidir.
Özgürlükler diyerek eşcinsellerin/lezbiyenlerin haklarını korudukları iddiasıyla ortaya çıkıp açıklamalar yapan ve dışarıdan fonlanan bazı örgütler de, “bu açıklamaların negatif etkilerinin olabileceğini, kimlik sorunu yaşayabilecek gençleri/çocukları etkileyebileceğini ve onların ruh sağlığını bozabileceğini” hesaba katmak zorundadırlar.
Sonuç olarak, bu makalede yazılanları özellikle eşcinseller/lezbiyenler dikkatle okumalı, meselenin dinî boyutu hakkında fikir sahibi olmalıdır. Bütün müslümanlar da bu toplumsal problemi çözmek için üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli ve bu sapkınlıkla elbirliğiyle mücadele etmelidir. Herkes mahşer günü sorumluluktan kurtulmak için üzerine düşen vazifeyi şimdiden eksiksiz yerine getirmelidir. (24.04.2010)