Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Ekolojik Denge ve Taş Ocakları

A+A-

İnsanoğlu, tabiatta kendi emrine amade kılınan şeylerden istifade ederken ölçüyü kaçırmamak ve dengeli olmak zorundadır. Aksi halde bütün yaptıklarından sorumlu olacağını ve mahşer günü bütün yaptıklarının hesabını vereceğini bilmelidir.

Sanayileşme ile başlayan süreçte maalesef tabiat vahşice kirletilmekte ve ekolojik denge alt üst edilmektedir. Daha çok servet kazanma uğruna insanoğlu tabiata saldırmakta, ormanları katletmekte, nehirleri kurutmakta ve doğal yaşamı altüst etmektedir. Hayatta kalmaya direnen göl ve nehirlerdeki canlılara/balıklara kimyasal atıklarla işkence yapmakta, onları zehirlemekte, denizlere zararlı atıklar boşaltmakta, filtre edilmemiş baca ve egzoz gazlarıyla atmosferi kirletmekte, iklim değişikliklerine neden olmakta, kuraklık ve kıtlığa davetiye çıkarmaktadır. Kısacası insanoğlu kendi eliyle kendine yazık etmekte ve sonunu bizzat kendisi hazırlamaktadır.

Son yıllarda fabrika bacalarından ve arabaların egzozlarından çıkan zehirli gazlar ve tüketilen fosil yakıtlar, insan hayatını olumsuz yönde etkilemekte ve insan sağlığını tehdit etmektedir. Duyarlı ve bilinçli bir insanın tüm bunlara karşı sessiz, seyirci ve kayıtsız kalması düşünülemez. Bu itibarla demokratik tepkiler mutlaka dile getirilmeli, gereken yasal düzenlemeler yapılmalı, çıkartılan kanunlar kararlı ve ısrarlı bir şekilde uygulanmalıdır.

Son iki yıldır ülkenin bir ucundan diğer ucuna her hafta veya obbeş günde bir düzenli olarak uçakla seyahat etmem nedeniyle memleketi yukarıdan seyretme imkânı bulmaktayım. Bu nedenle, gördüğüm bazı eksiklikleri ve yanlışlıkları buradan ifade etmeyi bir görev biliyorum. Zira bu da sosyal sorumluluğun bir gereğidir ve görülen yanlışların ifade edilmesi gerekir. Mesela benim gördüğüm yanlışlardan bazıları şunlardır:

Maden/taş/mermer/kum ocakları çevreye büyük zararlar vermekte ve tabiattaki dengeyi altüst etmektedir. Bunları tamamen kapatmak ve insanları işsiz bırakmak çözüm olmadığına göre yapılması gerekenler bellidir. Bu işletmelerden para kazanan zengin patronlar, tabiatı eski haline getirmek, etrafı ağaçlandırmak ve çevre düzenlemesi yaparak “sanki orada daha önce maden/taş/mermer/kum ocağı vs. yokmuş gibi” bırakmak zorundadır. Bunu yapmazlarsa çevreye ve topluma karşı büyük bir suç işlemiş olurlar. Dolayısıyla bununla ilgili yasal düzenlemeler acilen yapılmalı ve en ağır para cezaları devreye sokulmalıdır. Eğer ilgili kanunlar varsa yetkililer bunları uygulamalı ve çevrenin eski haline getirilmesini mutlaka sağlamalıdır.

Aynı şekilde çimento fabrikaları da çevreye verdikleri zararları telafi etmeli, açtıkları ocakları kapatmalı, filtrelerini taktırmalı, taktırmak yetmez bunları işler halde tutmalıdır. Buraları denetlemekle görevli kimseler de filtre sisteminin aktif olup olmadığını sürekli kontrol etmeli, görevlerini ihmal etmemelidir. Gözünü para hırsı bürümüş patronlara gereken ders verilmeli ve en ağır yaptırımlarla “bu adamların” kötü niyetleri engellenmeli ve tabiatın korunması sağlanmalıdır.

Sendikaların üst düzey yetkilileri de hem işçilerin hem de çevrenin korunması için üzerlerine düşen görevleri eksiksiz yapmalı ve az bir pahaya/paraya/ücrete yetkilerini kötüye kullandırtmamalıdır.

Savcı ve hâkimler de önlerine gelen davalarda daha dikkatli ve duyarlı olmalı, çevreye zarar veren firmalara en ağır bedel neyse mutlaka ama mutlaka ödetmelidir.

Öte yandan belediyeler, vahşi çöp depolama yönteminden derhal vazgeçmeli ve çöpleri en güzel şekilde değerlendirecek modern tesisleri beldelerine/ilçelerine/şehirlerine kazandırmalıdır. Bunu yapmayan beceriksiz başkanları halk bir daha seçmemeli, merkezi yönetim de çıkardığı kanunları uygulamayan basiretsiz/kifayetsiz belediye başkanlarına hukuk içinde hesabını mutlaka sormalı ve denetim mekanizmasını da çok iyi çalıştırmalıdır.

Elbette ihtiyaç olan yerlerde hidroelektrik santralleri inşa edilmeli, bir nehre ne kadar mümkünse o kadar HES yapılmalı ve kesinlikle az sayıdaki HES ile yetinilmemelidir. Barajlarda ve HES’te biriken sularla içme suyu, tarımsal sulama, elektrik üretimi veya başka neler yapılabilecekse onlar mutlaka yapılmalı, ancak çevreyi korumaya da özen gösterilmeli ve ağaçlandırma kesinlikle ihmal edilmemelidir. Ülkede ağaç dikilmemiş tek karış vatan toprağı kalmamalı ve her yer yemyeşil olmalıdır.

Nehirler/dereler asla boş yere akıtılmamalı ve en güzel şekilde değerlendirilmelidir. Öyle ki boş yere denize dökülen bütün nehirlerin/derelerin suları “denize dökülmesine yakın bir yerden borularla tekrar alınıp” kuraklıkla boğuşan göl, gölet, baraj, nehir vs. yerlere taşınmalı ve medyadaki “kuruyan göl, nehir, gölet haberleri” artık tarihe karışmalıdır.

Karayolları/otobanlar/viyadükler/köprüler yapılırken bir kere ve en sağlam şekilde yapılmalı, bütün şehirlerarası yollar en az beş gidiş, beş geliş olmalı, her şehre hızlı tren mutlaka uğramalı, “ihtiyaç varsa havaalanı olmayan şehir” kalmamalıdır. “Şimdilik böyle yapalım sonra bir daha bakarız, sonra düzeltiriz” sakat mantığı derhal terk edilmelidir. Yol yapımında ve inşaatlarda standarda uygun malzemeler kullanılmalı, işini iyi yapan müteahhitler desteklenmeli, yapmayanlar ise bir an önce tasfiye edilmelidir.

Otoyollarda kazalara davetiye çıkaracak hiçbir kusur olmamalı, engebeler, virajlar en aza indirilmeli, kör noktalara asla müsaade edilmemelidir. Zira tüm bunları yapmak yerine palyatif tedbirlerle oyalanmak ciddi vebaldir. Kısaca, küçük düşünen değil, büyük düşünen adamlara ülkenin yönetimi teslim edilmeli, işini adam gibi yapmayanlara hiçbir zaman hiçbir koltuk emanet edilmemeli ve gözünün yaşına bakılmamalıdır.

Özetle ifade edecek olursak, kim çevreye ve ekolojik dengeye zarar veriyorsa bunun bedeli o kişilere mutlaka ödetilmeli ve herkes görevini hakkıyla yapmalıdır. Açılan mermer/taş/kömür/kum vs. ocaklarında üretim bittikten sonra çevre düzenlemesi yapılmalı ve oralardan sanki daha önce mermer/kömür/taş/kum çıkartıldığı bilinmeyecek şekilde eski haline döndürülmelidir. Bu tedbirleri almayarak, erozyona, heyelana ve başka çevresel felaketlere sebep olanlara gereken tüm cezai yaptırımlar neyse o uygulanmalıdır.

Sonuç olarak tabiatı korumayı reddederek üç maymunu oynamayı tercih eden, uyarılara kulak tıkayan ve çevre katliamına göz yumanların ağlamaya ve sızlanmaya hakları yoktur. Zira Yüce Allah, haddi aşanları, israf edenleri, mahlûkata ve kendilerine zulmedenleri asla sevmediğini haber vermekte ve gereken ikazları şimdiden yapmaktadır. (30.05.2014)

Önceki ve Sonraki Yazılar