Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Duran Boş Adamlar! Çevrecilik Bu Değildir!

A+A-

Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada “bölgesel güç/küresel güç/süper güç” olmasını istemeyen iç ve dış güçler/odaklar/mihraklar bugünlerde yine görev başındalar. “Çevrecilik” maskesi altında kandırdıkları gençleri kullanarak ülkede 1980 öncesine benzer terör eylemleri başlatmak ve ülkeyi geriye götürmek derdindeler. O günleri çabuk unutanlar ise yeniden karanlık günlere döneceklerini ve ülkenin kalkınmasını engelleyeceklerini fark edememektedir.

Türkiye büyüdükçe budanan, zayıfladıkça sulanan bir ağaç olmaktan kurtarılmalıdır.

Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesiyle İslâm’ın ve müslümanların en büyük düşmanı, kendilerini “Allah’ın en seçkin kulları/oğulları olarak görenler” ile “müşrikler/münafıklardır.” Bu güçler ve onların kemikle (parayla) beslediği ikiyüzlüler yine işbirliği içindeler. Yaklaşık bir asır önce Abdülhamit Han’ın tahttan indirilmesini de yine bu hainler birlikte planlamış ve gerçekleştirmişlerdi. Oysa olan Abdülhamit Han’a olmadı. Osmanlı Devleti’ne ve zamanında ona sahip çıkmayan, doğrudan yana tavır almayan ve düşmanlarına aldanan milletin kendisine oldu. En ağır bedeli milletin kendisi, çocukları ve torunları ödedi. Bu bakımdan yine aynı senaryolarla ülke kaosa sürüklenmek istenmektedir. Bu bakımdan aynı delikten ısırılmak doğru değildir. Zira ders alınmazsa tarih tekerrür eder ve bu sefer yine millet kaybeder.

Bu hain odaklar (dünyada sermayeyi, parayı, enerjiyi, medyayı, silah ve ilaç sanayiini vs. tekellerinde tutanlar) geçici dünya menfaatleri (para, makam, mevki, statü vs.) ile aldatıp yanlarına aldıkları yarım gönüllü inanmışlarla işbirliği içindeler. Bu şer odakları, Türkiye’yi yakın gelecekte kendilerine ekonomik yönden rakip gördükleri için düğmeye bastılar. Tüm güçleriyle yükleniyor, iç karışıklık çıkartmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Cahilleri kışkırtıyor, tahrik ediyor, kendini bilmezleri sokağa dökerek sonuç almaya çalışıyorlar. İstikrar ve güven ortamını zedeleyerek yatırımları engellemek, yabancı sermayeyi kaçırmak ve ülkenin itibarını sıfırlamak istiyorlar.

Bu hain güçler eskiden “demokrasi”, “insan hakları”, “özgürlük”, “eşitlik”, “kardeşlik”, “hak”, “hukuk” ve “adalet” gibi bazı “sevimli kavramların arkasına” sığınır ve bunları istismar ederek sinsi planlarını devreye sokarlardı. Şimdi ise durum biraz değişti. Bu müspet kavramlara ilave olarak artık “çevrecilik” sloganını da icat ettiler ve şimdi de bunu istismar ediyorlar.

Bu alçaklar, kalkınmakta olan ülkelerin gelişmiş son teknolojileri kullanıp kendileriyle rekabet etmelerini istemedikleri için “çevrecilik” maskesi altında kandırdıkları ve besledikleri “sözde aktivistlerini/para karşılığı satın aldıkları eylemcileri” kullanarak rakip gördükleri ülkelerin nükleer santral/HES vs. yapmalarına karşı çıkıyorlar.

Örneğin İstanbul’da ikinci bir boğazın (kanalın) açılıp deniz ulaşımının rahatlamasını, buradan da Türkiye’nin kasasına kıyamet gününe kadar para (geçiş ücreti vs.) akmasını istemiyorlar.

Yeni havaalanlarının yapılıp turizmin ve ticaretin canlanmasını, termik/hidroelektrik santrallerinin yapılıp enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasını, boğazlara köprü yapılıp, ulaşımın daha da hızlanmasını istemiyorlar.

Ülkenin dört bir yanına otoyollar yapılmasını, yeni fabrikaların kurulmasını, mal, ürün ve hizmetlerin her yere kolay ve hızlı ulaşmasını, kısacası “ülkenin kalkınmasını” istemiyorlar.

Satılmış/satın alınmış/fonlanmış fondaş medya kanalları sayesinde kamuoyuna yanlış bilgiler veriyor, “Ormanlar katlediliyor” diyerek bu gerçeklerin üzerini örtüyor ve sinsi emellerini gizliyorlar.

Bu planlı eylemlerini, organize faaliyetlerini, yabancılarla işbirliklerini deşifre eden ve kirli çamaşırlarını ortaya döken gazeteci, akademisyen, yazar, İslam âlimi vs. leri ise “Sizin bu sözleriniz de komplo teorisi” diyerek küçümsemeye ve susturmaya çalışıyor, göz göre göre gerçeği çarpıtıyorlar. Menfaatleri uğruna her türlü melaneti ve namus fukaralığını yapıyor, yarı çıplak bayan aktivist görüntüleriyle algı operasyonu çekiyor ve önceden kurguladıkları senaryoyu devreye sokuyorlar.

Türkiye’ye barış ve huzurun gelmesini istemeyen bu alçaklar, kandırdıkları gençleri sokağa döküp ortalığı karıştırıyor, ekonominin darbe alıp daha da kötüye gitmesini umursamıyorlar. Her türlü hak talebinin hukuk içinde kalarak aranması gerektiğini söylemiyor, şiddete başvurarak kamuya ait malları tahrip eden ve özel mülkleri yağmalayan çapulcuları saygıyla, sevgiyle selamlıyor ve onlara destek çıkıyorlar. 

Polise taş, demir bilye, havai fişek, molotof kokteyli ve benzeri aletlerle saldıranları alınlarından öpüyor, onlara “harçlık” veriyor, binlerce kumanya dağıtıyor, otellerinde misafir ediyor, parklarda gecelemeleri için bedava çadır dağıtıyorlar. Bu sözde aktivistlerin kamuya ait binaları yakmalarını, arabaları ters çevirip ateşe vermelerini, belediye otobüslerini kundaklamalarını, parklardaki çiçekleri kökünden söküp fırlatmalarını, simitçilerin tezgâhlarını parçalamalarını, duvarlara slogan yazmalarını, gürültü kirliliği yapmalarını, milli servete zarar vermelerini zevkle ve ellerini ovuşturarak seyrediyorlar.

Öyleyse bu oyuna gelen gençler ve onların anne ve babalarına sesleniyorum!

Ey gençler ve onların anne ve babaları!

Bütün bu yapılanların planlı ve kötü niyetli, çok önceden kurgulanmış bir senaryo ve organize eylemler olduğunu bilin! Bunda yabancı istihbarat elemanlarının parmağı olduğunu unutmayın! Amacın “çevrecilik” maskesi altında ülkeyi kaos, kargaşa ve anarşi ortamına sürüklemek olduğunu artık fark edin!

Bu nedenledir ki özellikle gençler hedef seçilmiştir. Kirli oyunlar devrededir. Macera ve heyecan arayan gençler “çevrecilik” bahanesiyle kandırılmıştır! Bu gençler oynanan sinsi oyunlarda piyon durumuna düşürülmüştür. Bu hainler endişe ve korku pompalayarak ülkede mezhep gerilimi çıkartmak için de uğraş vermektedir! Bunlar asla iyi niyetli değildir.

Öyleyse ey gençler ve onların anne ve babaları!

Bilin ki müslümanlara düşen görev ve sosyal sorumluluklar vardır. Hz. Peygamber: “Mü’min bir delikten iki defa ısırılmaz”[1]buyurmuştur. Hâlâ aynı deliğe parmağını sokan, aynı hatayı/yanlışı yapan akıllı bir müslüman olamaz. Oyunlara gelen, bile bile aldanan iyi bir mü’min olamaz. Dikkat edin! Kandırılmak isteyeni kandırırlar. Agâh (uyanık) olun!

Herkes kendisinin özgürlüğünün bittiği yerde bir başkasının özgürlüğünün başlayacağını bilmelidir. “Sınırsız özgürlük” dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Sarhoşken araba kullanma “özgürlüğünü” savunarak başkalarının ölümüne sebebiyet veren, başkalarının yaşam haklarını ellerinden alan; “Özgürüm kardeşim içkimi de içerim, arabamı da sarhoşken kullanırım, kimse karışamaz!” diyemez.

Başkasının dükkânını yağmalayan, iş yapmasına engel olan, kamu düzenini bozan, park ve bahçeleri işgal eden ve “Özgürüz kardeşim istediğimizi yaparız, kırarız, dökeriz size ne?” diyemez. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde sınırsız özgürlük yoktur. Herkes başkalarının hak ve özgürlüklerine ve yaşam tarzına saygı duymak zorundadır. “Benim dediğim olsun, yoksa…” diyerek sokağa dökülmek çapulculuktur, ilkelliktir, vahşiliktir, Câhiliye mantığıdır, son derece yanlıştır. Zira demokrasilerde silaha ve şiddete asla yer yoktur!

Elbette demokratik yöntemler kullanılarak talepler iletilip baskı grupları oluşturulabilir, hukuk mücadelesi verilebilir. Ancak bu yöntemlerin haricinde şiddete başvurmak asla kabul edilemez. Gürültü çıkararak, kavga ederek, kin ve nefret kusarak hak aranmaz. Nitekim statükodan ve vesayetten beslenenler her geçen gün pastadan aldıkları payın azaldığını gördükleri için telaştalar. Eskiden çok rahat elde ettikleri imtiyazları, karşılıksız kredileri/hibeleri şimdi kolay kolay elde edemedikleri için kızgın ve öfkeliler ve “çevrecilik” maskesinin arkasında emellerine ulaşmaya çalışıyorlar.

Öyleyse ey gençler ve onların anne ve babaları!

Tarihlerini unutanların coğrafyalarını/haritalarını başkalarının çizeceğini aklınızdan çıkarmayın! Ülkemiz bu yaşananları hak etmiyor. Yanlış yapanlar varsa, bunlara hukuk önünde ve sandıkta hesap sormak dururken ülkeyi yangın yerine çevirmeyin!

“Çevrecilik” kılıfının arkasına sığınarak imtiyazlarını kaybetmek istemeyen hain odakların maşası/kuklası olmak delikanlılığa yakışmaz unutmayın!

Bu ülke bugünlere kolay gelmedi. Demokratik kazanımlar kaybedilir, ekonomik kalkınma durursa, buradan en çok zararı özellikle gençler ve işsizler görür! Fakir daha da fakirleşir. Öyleyse hepimiz aynı gemide olduğumuzu unutmayalım. Hainlerin gemiyi delme girişimlerine fırsat vermeyelim. “Çevrecilik” kılıfının arkasına sığınanların oyunlarına ve entrikalarına aldanmayalım. Camiye ayakkabısıyla giren, camide içki içen ve halkın kutsal değerlerine saygı duymayanların oyuncağı olmayalım.

Diğer taraftan sözde eylemcilere Cuma namazı kıldıran “sözde müslüman solcu aydınlara” karşı da uyanık olalım. Daha namazda kıyamda iken ellerini nasıl bağlayacaklarını dahi bilmeyen çapulculara imamlık yapan zavallının kaprislerine aldanmayalım. Batılı kavramlarla düşünen adamlara sadece acıyalım. Zira “solcu müslüman” olmaz, “sağcı müslüman” olmaz, “antikapitalist müslüman” olmaz. “Ilımlı müslüman” olmaz, “radikal müslüman” olmaz, “feminist müslüman” olmaz. Müslüman sadece ve sadece müslümandır, kâmil müslümandır, ahlâklı müslümandır, müttakî müslümandır. Batılıların ürettiği kavramları kullanarak menfaati için taraftar toplamak bir mü’mine yakışmaz. Bu yanlışı yapanlar derhal hatalarını anlamalı ve bu yanlıştan vazgeçmelidir.

Sonuç olarak, aklın yolu birdir. Müslüman akıllıdır, basiret ve feraset sahibidir, stratejik düşünür, geçmişten ders alır ve aynı delikten iki defa ısırılmaz. Düşmanlar uyanıkken uyumaz. Müslüman dolduruşa, gaza ve oyuna gelmez. Şurası bir gerçek ki bu dünyada dolduruşa gelen, hak ve adalet çizgisinden ayrılan, ebedi kalacağı cehennemine alevini/ odununu kendisi hazırlar ve ahiret günü kendisinden başka suçlayacağı kimse de olmaz. (28.06.2013)

 

[1] Buhârî, 78/Edeb, 83 (VII, 103).

Önceki ve Sonraki Yazılar