Dünya Medyası, İslam Düşmanlığı ve Müslümanlar
Dünya medyasının büyük çoğunluğu, İslam hakkında sürekli kara propaganda yaparken, menfi şeyler konuşup yazarken, algı operasyonları çekerken müslümanların basit konularla meşgul olmaları ve tefrikaya düşmeleri son derece yanlıştır.
Zira dünya medyasının kahir ekseriyeti, ABD’deki 11 Eylül saldırısının bütün faturasını İslâm’a kesmekte ve sürekli “İslam düşmanlığını” körüklemektedir.
Takdir edileceği üzere bütün bunlar yapılırken suskun ve tepkisiz kalmak doğru değildir ve müminlere asla yakışmaz.
Bu bakımdan İslam dininin sivil hedeflere yönelik bu tür menfur eylemleri onaylamasının mümkün olmadığı, bu planlı saldırıda kullanılan figüranların “sözde müslüman” olmasının da bu gerçeği değiştirmeyeceği ısrarla ve sürekli olarak anlatılmalıdır. Zira sinsice hazırlanmış bu saldırıda bazı cahil müslüman gençler kullanılmış, bu terör eylemiyle İslam arasında kasıtlı bir bağlantı kurulmuş ve bu menfur saldırı müslümanların üzerine yıkılmıştır.
Aynı şekilde dünya medyası, Somali’de veya Afganistan’da zina suçu işleyenlerin taşlanarak öldürüldükleri sahnelerin görüntülerini sürekli yayınlayarak, konuyu gündemde tutmuş, bu cezalandırma yönteminin “İslâm’ın bir emri” olduğu algısını/düşüncesini yaymış, Kur’ân’da recm cezası olmadığı halde bunu İslâm’ın bir emriymiş gibi gösterip İslam’ı yanlış tanıtmıştır.
Yine dünya medyası, Sudan’da pantolon giydiği için polis tarafından dövülen kadınların görüntülerini yayınlayarak faturayı İslâm’a kesmiş, İslâm’ı yanlış tanıtmış ve “İslam düşmanlığını” körüklemiştir.
Aynı şekilde Suudi Arabistan’da kadınların araba sürmelerinin yasak olduğunu, İslâm’ın kadınlara hiç bir hak vermediğini söyleyerek bunun da bütün suçunu İslâm’a yıkmış, faturayı o toplumun “yanlış geleneği” yerine İslâm’a kesmiştir.
Oysa Suudi Arabistan’da kadınların araba kullanmalarının yasak olmasının nedeni “oradaki örfle/kültürle” ilgili bir durumdur. Bu gerçeği ifade etmek yerine, sanki araba sürmeyi yasaklayanın İslam dini olduğu gibi bir algıyı kadınların zihninde oluşturmak, dünyadaki diğer kadınların İslam’dan nefret etmelerine yol açmaktır ki bu, art niyetli bir tutumdur.
Yine dünya medyası Kur’ân’da yer alan ve tamamen zorunlu durumlarda bazı kimseler için geçerli olan “dört kadınla evlilik” konusunu, özellikle ticari konularla ilgili olan “kadının şahitliği” meselesini, haklar ve sorumluklarla ilgili bir mevzu olan kadının “mirastan ne kadar pay alacağı” hususunu ve İslam ülkelerinde hiç olmaması gereken aile içi şiddetin vardığı acı boyutu devamlı göstermek ve duygu sömürüsü yapmak suretiyle İslâm’ın kadınlara hiçbir hak vermediğini ısrarla işlemiş, İslâm’ı yanlış tanıtmış ve bütün bunların kabahatini İslâm’a yüklemiş ve dünyanın diğer bölgelerindeki kadınların İslam’dan nefret etmelerine neden olmuştur.
Aynı şekilde kime hizmet ettikleri eylemleriyle apaçık ortada olan el-Kaide, Boko-Haram ve benzeri terör örgütlerinin yaptığı kanlı eylemlerin faturasını da İslâm’a kesmiş, halkı müslüman olan ülkelerde her gün yaşanan intihar saldırılarını, patlayan bombaları, akan kan ve gözyaşını devamlı göstererek gayr-i müslimlerin İslam’dan nefret etmelerine sebep olmuştur.
Aynı şekilde Batılılar sömürgeleştirdikleri toplumlardaki cehaletin, fakirliğin, eğitimsizliğin başlıca sebebi kendileri olduğu halde bu gerçeğin üstünü örtmüş, ezilmiş bireylerin yanlışlarını da İslâm’a mal ederek, geri kalmışlığın nedeninin İslam olduğu gibi bir düşünceyi zihinlere yerleştirmiş ve insanların kafalarını bulandırmaya devam etmiştir.
Bütün bunları evindeki televizyondan seyreden, elindeki cep telefonundan, gazete ve dergilerden okuyan dünyanın herhangi bir yerindeki insan da gerçeği araştırmak yerine kendilerine gösterilen bu yalanlara kolayca kanmış, İslam’dan korkmuş ve nefret etmiştir. Nitekim İsviçre’deki minare yasağına halkın verdiği büyük desteği bu açıdan değerlendirmek de fayda vardır.
Şu halde, bütün bunlar yaşanırken müslümanlara da düşen vazife/sorumluklar vardır.
Öncelikle bütün bu yanlışların İslam ile alakasının olmadığı, bunun yanlış din yorumları, kültür, örf, adet ve geleneklerden kaynaklandığı “güçlü bir şekilde” ortaya konulmalı, gerçekler “en güzel şekilde” savunulmalı ve dünya kamuoyu bilgilendirilmelidir.
Bunu gerçekleştirebilmek için öncelikle sahih dini bilgiye ve bunları tüm dünyaya en güzel şekilde anlatacak/duyuracak kaliteli medya organlarına, kitaplara, dergilere, akademik çalışmalara, tiyatro eserlerine, sinema filmlerine, sanat eserlerine, dizilere, vs. ihtiyaç vardır.
Bütün bunları yapmadan sadece Batı medyasını suçlamak doğru değildir. Zira şeytan ve şeytanlaşmış insanlar şeytanlık görevlerini yapmıştır, yapmaktadır ve gelecekte de yapacaktır.
İslam’dan nefret edenlerin böyle hareket etmelerini normaldir; çünkü onlar görevlerini yapmaktadır; peki ya dünyada yaşayan müslümanlar nelerle meşguldür?
Kanaatimizce müslümanlar öncelikle kendilerini düzeltmekle işe başlamalı, kendi evlerinin önünü süpürmeli, bir an önce harekete geçmeli ve “zararın neresinde dönülürse kardır” diyerek yola koyulmalıdır.
İslâm’ı doğru bir şekilde tanıtmak için öncelikle İslam doğru anlamak ve yaşamak şarttır. Bu ödev, ülkede başarıldıktan ve güzel bir model ortaya konulduktan sonra dünyanın her yerinde “kaliteli eğitim kurumları/kolejler/üniversiteler”, “özel hastaneler/tam donanımlı sağlık merkezleri”, “fakir insanlara sahip çıkan insani yardım örgütleri” ile var olmak ve o toplumların gönüllerine girmektir.
Ayrıca ülkemizde geleceğe yönelik sağlam ve tutarlı düşünceler üreten “vizyoner düşünce kuruluşları”, “çevre bilincine sahip, hayvan haklarını savunan, ekolojik dengenin önemini kavramış “çevreci sivil toplum örgütleri”, dünyanın her yerinde o ülkenin diliyle yayınlar yapan “güvenilir medya organları”, “dünyadaki tüm alışveriş merkezlerinde, marketlerde, satılan marka mallar ve ürünler” ile var olunmalıdır.
Bu itibarla tekrar ifade etmek gerekirse, İslam âlemi birlik ve beraberlik içinde hareket ederek dinlerini doğru bir şekilde öğrenmeye, anlamaya, yaşamaya ve tanıtmaya mahkûmdurlar. Bütün bunlara yapmakla görevli olanların sadece bir kısım ibadetleri yaparak görevlerini ifa ettiklerini sanmaları kati surette doğru değildir.
Dünya medyasının İslam ile ilgili bu yanlı, taraflı ve maksatlı haber ve yorumlarını gördüğü halde hiçbir şey yapmayıp sadece olup bitenleri seyreden, Batılılara kızan, öfkelenen, slogan atan, kendi kendine söylenen müslümanlar büyük bir yanlış içindedir.
Çünkü sloganla ve hamasi nutuklarla bir yere varılamaz. Mitoloji, efsane, masal ve hikâye anlatarak/ dinleyerek, sorumluluktan kaçarak, dinin ibadetle ilgili emirlerini uygulayıp kulluğu erteleyerek, kabukta dolaşıp öze inemeyerek, seviyesiz tutum ve davranışlar sergileyerek, geçmişe takılıp kalarak, asırlar öncesinin içtihatlarıyla çağın problemlerini çözeceğini zannederek, miladı dolmuş yöntemleri sürdürerek daha fazla ilerlemek mümkün değildir.
Sonuç olarak, şu an dünyada İslam ile ilgili yapılan her türlü taraflı yayında, yaşanan her türlü olumsuz gelişmede bütün müslümanların ortak sorumluluğu vardır; herkes bu sorumluğun farkına varmalı, bir şeyler yapmaya başlamalı ve üzerine düşen görevi hakkıyla yerine getirmelidir. (25.12.2009)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.