Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Dabbetü'l-arz'ın çıkması kıyamet alameti midir?

A+A-

Arapça’da (دب) “debb” kelimesi, “yavaş ve sessizce yürümek, emeklemek, nüfuz ve sirâyet etmek, hastalığın bedene yayılması, içilen şeylerin vücûda sirâyet etmesi ve elbisenin yıpranması gibi gözle görülemeyen şeyler” anlamlarına gelmektedir. (دابة) “Dâbbe” ise, “debb” kökünden sıfat olan “yeryüzünde yürüyen canlı” ve özellikle “binek hayvanı” mânâsında kullanılan bir kelimedir.

Bu kavram, “hayvan mertebesinde olan, doğasına yabancılaşmış kötü kimseler” için de kullanılmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de ise (دابة) kelimesi 14 yerde tekil, 4 yerde çoğul olarak geçmekte, bazen “yeryüzünde yürüyen”, bazen “hem yerde hem gökte bulunan”, bazen de “yer belirtilmeksizin mutlak olarak hareket eden bütün canlılar” anlamına gelmektedir. Ancak Kur’an-ı Kerim’de (دابة الارض) “dâbbetü’l-arz” şeklinde sadece “bir kelime” yer almaktadır.

Yahûdî ve Hıristiyan kaynaklarında ise kıyâmet öncesi bir takım hayvanların ortaya çıkacağı, ejderha şeklindeki bir canavarın dünyanın sonuna doğru zuhûr edeceği gibi haberler  mevcuttur. Bu bilgilerle İslâmî literatürdeki “dâbbetü’l-arz” tasvirleri arasında ciddi benzerlikler görülmektedir.

İslâm Akâid ve Kelam kaynaklarının bazılarında bir kısım rivâyetlere dayanılarak “kıyâmet alâmetleri” sayılırken “dâbbetü’l-arz”ın çıkacağından da bahsedilmektedir. Bazı rivâyetlerde, onun özelliklerinden söz edilmeksizin ortaya çıkışının “kıyâmetin bir alâmeti” olduğu haber verilirken, bazılarında ise “Hz. Süleyman’ın mührü ile Hz. Mûsâ’nın âsasına sahip olacağı, âsa ile mü’minin yüzünü parlatıp mühürle kâfirin burnunu damgalayacağı” ifâde edilmektedir.

“Dâbbetü’l-arz”ın şekli, çıkışı ve özellikleri hususunda, “Kütüb-i Tis”a dışındaki kaynaklarda ve bazı tefsirlerde yer alan, ancak sened ve metin açısından tenkîd edilen “İsrâiliyyât nev’inden rivâyetler” de bulunmaktadır. Bu rivâyetlerde “dâbbetü’l-arz”ın olağanüstü özelliklerinden bahsedilmektedir. Nitekim onun 60 arşın boyunda, vücudu kıllarla kaplı, sakallı, boynuzlu, öküz kafalı, domuz gözlü, fil kulaklı, aslan yeleli, kaplan renkli, koç kuyruklu olduğu, yerden çıkışının üç gün sürdüğü, başının bulutlara değdiği, inananlarla inanmayanların ayırt edilebilmesi için asasıyla mü’minlerin yüzünü parlattığı, mühürle kâfirlerin burnunu damgaladığı ve onları zelil ve perişan ettiği anlatılmaktadır.

 “Kıyâmet alâmetleri”yle ilgili bazı hadisleri tahric eden Buhârî, “dâbbetü’l-arz” ile ilgili herhangi bir rivâyete eserinde yer vermemiş ve diğer muteber hadis kaynaklarında da bahsedilen bu tür ayrıntıların hiç birisine temas edilmemiştir.

Öte yandan Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1209), “dâbbetü’l-arz” ile ilgili söz konusu rivâyetleri kaydettikten sonra; “Kur’an-ı Kerim’de bu haberlerin hiç birine delâlet olmadığını, Hz. Peygamber’den gelenlerin sahih iseler kabul edileceğini, değilse reddedilmesi ve bunlara kesinlikle iltifat edilmemesi gerektiğini” söylemiştir.

Neml sûresinde geçen “dâbbe” kelimesinden hareketle, bir kısım müfessirler bunun “dâbbetü’l-arz” olup “kıyâmetin alâmetleri”nden biri olduğunu belirtmişlerdir. Onun çıkışının câiz olup, azamet ve kudretiyle Allah’ın vücûda getirmeye kâdir olduğunu ve bunda tereddüt edilecek bir yön bulunmadığını ifâde edenler de olmuştur.

Hz. Peygamber’in gaybî bir varlık olan “dâbbe”yi insanlara tanıtmak üzere sembolik bir anlatıma başvurması, müşâhede edilen türden bir varlık olmayıp olağan dışı bir varlık olduğunu akıllara getirmektedir. Beydavî ve Ebû Şehbe, bunun “cessâse”; Kâsımî (ö. 1332/1914), “müşriklere karşı cihada çıkan mü’minler”; Hamdi Yazır, “maddi ve mânevî yönden harikulade bir kuvvet ve saltanat ile zuhûr edip İslâm devleti kuracak büyük bir şahsiyet”;  Zeki Sarıtoprak, “âhir zamanda sayılarının artması beklenen ve hayvandan daha aşağı bir seviyede bulunan şerir insanlar” veya “belli olumsuz şartların ortaya çıkması halinde, yeryüzündeki bütün insanları kapsamayan, sadece belirli yerlerde vukû bulabilecek sosyal sarsıntılar”; İlyas Çelebi ise, “kıyâmetin vukûundan önce ortaya çıkacak bir alâmet değil, kıyâmetin vukûu ile ortaya çıkacak bir olay (safha/ makam)” olduğu şeklinde değişik yorumlar yapmışlardır.

Muhammed Esed ise, “yerden çıkartılan yaratık” ifâdesini, “insanın hayata ‘dünyevi’ bakışını, başka bir deyişle, kıyâmet gününden önceki zamanların insanı rûhen yoksullaştıran maddeci karakterini dile getiren temsili bir ifâde” olarak değerlendirmiş ve “bu ‘yaratık’insana mecaz yoluyla, özellikle maddeci değerlere gömülüp gitmesinin ve dolayısıyla yavaş yavaş kendi kendisini tüketmesinin Allah inancının eksikliğinden ileri geldiğini söyler/ gösterir” demiştir.

Bize göre Muhammed Esed ile İlyas Çelebi tarafından yapılan yorumlar diğerlerine göre çok daha isabetli görünmektedir.

Kanaatimizce Kur’an-ı Kerim’de geçen “dâbbetü’l-arz” kelimesiyle “dünyanın geçici güzelliklerine aldanan insanların sonunun nasıl olacağı” sembolik olarak şöyle anlatılmaktadır: Kendisine Yüce Allah’ın mesajı lütfedildiği halde onu bir kenara atan ve hep “dünyaya sarılıp” âhireti unutan, kendi arzu ve heveslerinin peşinden koşan kimse/ kimseler, hayata zevk, haz ve menfaat açısından bakması sebebiyle İslamî hakikatları kabule yanaşmamaktadır. Aklı ile duyguları/ hisleri arasındaki çatışmada “duygularının yanında” yer almakta, şeytan ve şeytanlaşmış kimselerin adımlarını takip ederek içsel huzursuzluğun, hayalî korku ve kuruntuların kurbanı olmakta, dolayısıyla zihnî berraklıktan ve ruhî dengeden yoksun kalmaktadır. Netice îtibârıyla, maddî değerlere bağlanarak “sonsuzluğu yeryüzünde aramakta”, adalet ve insaf ölçülerini terk etmesi sebebiyle de “gerçekleri” bir türlü idrak edememektedir. Kendi fıtratına/ doğasına yabancılaşmasının tabii bir sonucu olarak da verilen imkânları/ mühletleri iyi değerlendirememekte, yapılan uyarıları anlayamamakta ve doğal olarak kendi sonunu kendisi hazırlamaktadır.

Sonuç olarak, Kur’an-ı Kerim’de mezkûr âyette geçen “dâbbetü’l-arz” kelimesiyle sembolik bir anlatım yapılmakta, bununla “kıyamet alameti” kast edilmemekte, “kıyâmetin vukûu ile” ortaya çıkacak bir duruma işaret edilmekte ve “maddî değerlere kapılanların sonunun nasıl olacağı” insanlara anlayacakları bir dille anlatılmaktadır.[1] (26.10.2007)

 


[1] Ayrıntılı bilgi için Dr. Ahmet Emin SEYHAN’ın, “Hadislerde Kıyamet Alametleri” adlı kitabına bakılabilir. Moralite Yay., İstanbul, 2006, s. 192-195.

Önceki ve Sonraki Yazılar