Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Çok Çocuk Yapmak Marifet mi, Mes’uliyet mi?

A+A-

Geçmişten günümüze bazı müslümanların yanlış anlayıp uygulayageldikleri konulardan birisi de “bakabileceklerinden fazla çocuk yapmayı marifet zannetmeleridir.”

Oysa Kur’an’a bakıldığında görülür ki, insanın dünyaya gelmesine vesile olduğu çocukları onun için bir “imtihan” nedenidir. Zira dünyaya gelmesine sebep olduğu çocuklarına gereken alakayı göstermeyen, onları en güzel şekilde terbiye etmeyen anne ve baba mesul olur. Nitekim kendilerine bahşedilen evlat gibi önemli imkânı/imtihanı iyi değerlendirmeyen ve onları iyi yetiştiremeyenler sorumlu olacaklarını bilmelidir.

Kur’an-ı Kerîm, geçmiş dönemlerde daha çok servet biriktirmekle ve çok çocuk yapmakla övünenlerin nasıl bir sonuçla karşılaşacaklarını güzel bir misalle açıklamakta ve buradan da tüm müslümanlara çok önemli mesaj vermektedir. Ayeti birlikte okuyalım.

‘Bilin ki [ey insanlar,] bu dünya hayatı, sadece bir oyundan, geçici bir eğlence ve güzel bir gösteriden, birbirinizle büyüklük yarışı[na girişmenizden] ve daha çok servet ve çocuk sahibi olma hırsın[ız]dan ibarettir. Bu (dünya)nın durumu, [hayat getiren] yağmurun hikayesine benzer: yağmurun yeşerttiği bitki, toprağı ekenlere sevinç verir; ama sonra kurur ve sen onun sarardığını görürsün; sonunda toprak haline gelir. Ama öteki dünyada [insanın durumu ile ilgili ebedî hakikat açıkça ortaya çıkacaktır]: [ya] şiddetli azap yahut  Allah'ın bağışlayıcılığı ve hoşnutluğu; çünkü bu dünya hayatı, kendini kandırmanın zevkin(i tatmak)tan başka bir şey değildir.’ (Hadid, 57/20)

Bu ayet-i kerimeden çoklukla övünme arzularını kontrol edemeyen ve çok çocuk sahibi olmayı marifet zannedenlerin büyük bir mesuliyet altına girdikleri sonucuna varılabilir.

Diğer taraftan çocuk sahibi olma nimetini doğru değerlendiremeyen anne ve babalar da sorumlu olur ve bu nimetten ayrıca hesaba çekilir. Nitekim ayet-i kerime gayet açıktır.

‘Ve o Gün hayatın nimetleri[ne karşı yaptıklarınız] için mutlaka sorguya çekileceksiniz!’ (Tekasur, 102/8)

Dolayısıyla bu ayetlerden anlaşılıyor ki, iyi yetiştirilmemiş, ilgisizliğe, bilgisizliğe, yalnızlığa ve sevgisizliğe terk edilmiş çocuk dünyaya gelmesine vesile olan anne ve babasının ahirette kazanmasına değil kaybetmesine neden olabilir.

“Mallarınız ve çocuklarınız (servet, makam, mevki, şan, şöhret, güzellik, sosyal statü, rütbe vs.) sizin için bir imtihan sebebidir” buyurulan ayetlere bakıldığında görülür ki, bu ayetleri doğru anlamayanlar çok çocuk yapmayı marifet zannetmekte ve kendilerini fena halde aldatmaktadır.

Zira çocuklarına yeterli derecede ilgi ve şefkat göstermeyen anne ve babalar bundan dolayı sorumlu olur. Onlara maddi ve manevi ilgiyi göstermeyen, en güzel şekilde terbiye etmeyen, hem kendilerinin hem de toplumun başına bela edenler bunun bedelini dünyada da ahirette de mutlaka öderler.

Konu ile ilgili âyetlere bakalım.

“Ve bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız sadece bir sınav ve bir ayartmadır ve (yine bilin ki,) Allah'tır, katında en büyük ecir bulunan!” (Enfal, 8/28)

“Siz ey imana ermiş olanlar! Bakın, eşlerinizden ve çocuklarınızdan bazısı  size düşmandır: öyleyse onlara karşı dikkatli olun! Ama [hatalarını] hoş görür, tahammül eder ve affederseniz, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır.” (Tegabun, 64/14)

“Siz ey imana ermiş olanlar! Malınızın mülkünüzün veya çocuklarınızın (çokluğu ile övünmenin) sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasına izin vermeyin: çünkü böyle davranan herkes ziyana uğrayanlardan olur!” (Münafikun, 63/9)

Nitekim dünyaya gelmesine vesile olunan çocuklara güzel imkânlar sağlamayan ve iyi yetişmeleri için gerekli alt yapıyı hazırlamayan anne ve babalar mutlaka sorumludur.

Bu vesileyle şu da ifade edilmelidir ki, bir toplumda yeterince ilgi ve şefkat görmeden, dini ve ahlaki değerlerden yoksun yetişen çocuklar varsa, bunlara din eğitimi verme görevi o topluma düşer. Devlet ehil kimseler aracılığıyla bu çocukları her yönden eğitmek zorundadır. Aksi halde bunlar ileride o toplumun başına bela olur; sürekli problem çıkartır ve bunların yaptıkları hatalar nedeniyle İslam dünyaya yanlış tanıtılır. Dolayısıyla iyi yetiştirilmeyen çocukların yaptıkları yanlışlardan belirli oranda günah/kifl de görevini yapmayan müslümanlara yüklenir. Zira pasif müslümanlar Kur’an ve sahih sünnetin temel ilkelerine aykırı şekilde toplumdaki bireylerin yanlışlarına duyarsız, tepkisiz ve kayıtsız kalmış, nemelazımcılığı seçmişlerdir.

Diğer taraftan Kur’an, mal ve çocukların da birer imtihan aracı olduğunu şöyle haber vermektedir:

‘Sizin malınız mülkünüz ve çocuklarınız, sadece bir sınama ve bir ayartma aracıdır, halbuki Allah katında muhteşem bir ödül vardır.’ (Tegabun, 64/15)

Bu bakımdan çocuklarını iyi yetiştiremeyecek kimselerin sayıyı artırmak için çabalamaları, çok çocuk sahibi olmayı “emir zannetmeleri yahut Hz. Peygamber’in tavsiyesi/sünneti olarak görmeleri” son derece sakat bir anlayıştır.

Zira Kur’an, bu konuda müslümanları şöyle uyarmakta ve onlara sorumluklarını hatırlatmaktadır:

‘Siz ey imana ermiş olanlar! Yakıtı insanlar ve taşlar olan  [öteki dünyanın] ateş[in]den kendinizi ve size yakın olanları (ailenizi) koruyun….’ (Tahrim, 66/6)

 Çocuklarına gereken din ve ahlak eğitimini vermeyen, onları dünya ve ahiretin sıkıntılarından koruyamayan anne ve babalar bu ayeti doğru anlamaya mecburdur.

Diğer taraftan Hz. Peygamberin; “Evlenin! Çoğalın zira ben kıyamet günü ümmetimin çokluğu ile övünürüm” şeklindeki sözleriyle kast ettiği kimseler asla “kalitesiz bir çokluk/ yığınlar/ kitleler” değildir. O, bu sözüyle “kaliteli ve erdemli müslümanlar topluluğunu” kast etmiş olmalıdır. Zira her zaman kaliteye önem veren Hz. Peygamber’in “çoklukla övünmeyi adet haline getirmiş Cahiliyye mantığıyla konuşması” ve sadece sayıya odaklanması söz konusu olamaz. Nitekim bu rivayetin de raviler tarafından yanlış anlaşılıp aktarılması ve Hz. Peygamber’in kastının doğru anlaşılamaması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü “Kuvvetli mü’min (ilmen, fikren, bedenen, ruhen, ahlaken) zayıf mü’minden daha hayırlıdır ve Allah’a daha sevimlidir’ diyen bir peygamberin çoklukla övüneceğini, kaliteyi tamamen göz ardı edeceğini düşünmek Hz. Peygamber’in sahih sünnetini hiç anlamamak demektir.

Bu bakımdan mezkûr hadisi doğru anlamak için her fırsatta en üst düzeyde ve en güzel şekilde İslam’a hizmeti etmeyi, İslam’ın mesajını tüm dünyaya duyurmayı, davranışlarıyla insanlığa örnek olmayı tavsiye eden, sürekli olgun ve kâmil mü’min olmaya vurgu yapan Hz. Muhammed’i doğru tanımak ve tanıtmak gerekir. Bu nedenle Hz. Peygamber’in sözlerinin tamamına bakmak, sünneti parçacı değil bütüncül okumak şarttır.

Örneğin Kur’an, Cahiliyye dönemindeki sınırsız evliliği dört kadınla sınırlandırmış ve adaleti sağlama bakımından “tek eşliliği” tavsiye etmiştir. Bu ayeti doğru anlayan ve açıklayan Hz. Peygamber de sürekli “tek eşlilik tavsiyesinde” bulunmuş ve kızı Fatıma’nın üzerine kuma getirilmesine karşı çıkmıştır. Dolayısıyla bu iki temel kaynağın (Kur’an ve sünnet) gösterdiği amacı, gayeyi, maksadı ve varmak istediği hedefi doğru tespit edenler Kur’an ve sünneti en iyi anlayanlardır. Şurası açıktır ki, her iki kaynak da insanlara zorunlu durumlar hariç “tek eşliliği” önermektedir.

İşte bu ayet ve hadisin haber verdiği gerçeği anlamak için çaba sarf etmeyenler “Hz. Peygamber’in ümmetinin çokluğuyla ilgili yaptığı mezkur tavsiyeyi” de yanlış anlamış, “kaliteden ziyade sayıya” önem vermişlerdir. Oysa Kur’an ve sünnet her fırsatta “çokluktan” ziyade “kaliteyi” önem vermiş, inananların muttaki, muhsin, muhlis ve erdemli olmalarını tavsiye etmiştir. Konu ile ilgili şu ayetlere bakalım:

‘…Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük (kaliteli, ahlaklı, erdemli ve profesyonel) topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 2/249; bkz. Enfal, 8/66; Çoklukla övünüldüğünde karşılaşılan hal ile ilgili bir uyarı için bkz. Al-i İmran, 3/152)

 Özetle müslümanlar ilgilenecekleri, iyi eğitim imkânları sağlayacakları, gönüllerini Allah ve peygamber sevgisiyle dolduracakları, sağlam dinî bilgilerle donatacakları kadar çocuk sahibi olmalıdır. Böyle bir ortamı hazır etmeden sırf zevk uğruna ya da “nasıl olsa rızkı veren Allah’tır” diyerek çok çocuk yapmak doğru değildir. Bunu Yüce Allah’ın emri zannetmek yanlıştır. Çok çocuk yapmak marifet değil aksine mes’uliyettir. Unutmamak gerekir ki dünyaya gelmesine vesile olunan çocukların iyi yetiştirilip yetiştirilmediğinin hesabı ahirette anne ve babaya sorulacaktır. Zannedilenin aksine doğurup sokağa bırakmak ve onların yetişmesine hiçbir katkı sunmamak büyük vebaldir.

Sonuç olarak, aklı başında bir mü’min bakabileceği ve yetiştireceği kadar çocuk sahibi olur, cinayet olan kürtaja sebebiyet vermeden önceden gerekli korunma önlemlerini alır. Psikologların da tavsiyesi olan en az üç çocuğa güzel şekilde bakıp yetiştireceğine inanıyorsa bu sayıya ulaşır. Çocuklarını gerçek anlamda seven anne babalar, onların cehennem yakıtı olmalarını istemiyorlarsa onları Allah ve Peygamber sevgisiyle ve sağlam ve güvenilir dinî bilgilerle donatmalı, bu görevlerini hakkıyla yapmalı, yavrularının iki cihanda da mutlu olmaları için gayret etmelidir. Nitekim bir insan, ciğerparesini cehennem yakıtı olmaktan kurtarmak için elinden geleni yapmış ve ona güzel bir terbiye vermişse çocuğuna en büyük iyiliği yapmıştır. Diğer bir ifadeyle bir insan çocuğunun kaliteli ve iyi müslüman olarak yaşaması için elinden geleni yapmışsa, çocuğuna en büyük mirası bırakmış, bu arada kendi amel defterini açık tutmayı başararak kendisine de “iyilik” etmiştir. Böyle bir imkânı bilerek ve isteyerek değerlendiremeyenler ise başlarına bela almış, adeta kendi ayaklarına kurşun sıkmışlardır. (14.05.2010)

Önceki ve Sonraki Yazılar