Çıkmaz Sokak, Ümitsizlik ve İslam
Günümüzde insanların en çok karşılaştığı ya da bilinçli olarak içine düştüğü ya da düşürüldüğü derin buhranlardan biri de “çıkmaz sokağa girdikleri düşüncesidir.” Bir başka ifadeyle “Yüce Allah’tan ümit kesme halidir.”
Gerçekten de çağımızda bir insanın çıkmaz sokağa girdiğini düşünerek Allah’la ve hayatla bağlarını koparması, yani Yüce Allah’tan ümidini kesmesi sık karşılaşılan durumlardandır. Bu kimselerin ciddi bir tedavi sürecinden geçmemeleri halinde ilerleyen yıllarda bazı psikolojik rahatsızlıklara yakalanmaları imkân dâhilindedir. Bu yeis hali bir insanın içine düşebileceği en büyük yanlış ve kendisine yapabileceği en büyük kötülüktür.
Şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, Allah’a bütün hücreleriyle ve gönülden inanan ve bu dünyaya imtihan maksadıyla geldiğini bilen bir insan asla Allah’tan ümidini kesmez. Kesiyorsa o kimsedeki imanın seviyesi ya iyice zayıflamış ya da kopma noktasına gelmiştir.
Dolayısıyla Yüce Yaratıcıya inandığını söyleyen kimsenin yapması gereken şey Rabbi ile olan sözleşmesini yenilemek ve imanını sağlamlaştırma çabasına girmektir. Bunun yolu ve yöntemi de Kur’an’ın ilkelerini öğrenmek ve özümsemekle işe başlamaktır. Nitekim Kur’an’a bütüncül bir gözle bakıldığında “çıkmaz sokak düşüncesinin” yanlış olduğu ve şeytanın ayartmalarından başka bir şey olmadığı rahatlıkla görülebilir.
Şimdi bazı örneklerle konuyu açıklamaya çalışalım.
Kur’an’da pek çok ayette bütün peygamberlerin çok zor ve ciddi imtihanlardan geçtikleri ve onların hepsinin de bu imtihanlarını başarıyla atlattıkları ifade edilmektedir. Zira onlar bu zorluklara göğüs germiş ve Yüce Allah’ın rızasını kazanmışlardır. Sonuçta Yüce Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. (Mücadele, 58 /22; Beyyine, 98/8) Zira Allah Teâlâ, kendi yolunda mücadele eden elçilerine ve inananlara mutlaka ama mutlaka yardım edeceğini ayet-i kerimelerde şu şekilde haber vermektedir:
“Andolsun ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler. (Onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla vermişizdir. Mü’minlere yardım etmek de bize düşer.” (Rum, 30/47)
“Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer Allah[ın dâvâsın]a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve adımlarınızı sağlamlaştırır.” (Muhammed, 49/7)
“Şüphesiz ki, peygamberlerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde mutlaka ama mutlaka yardım ederiz.” (Mü’min, 40/51)
Gerçekten de Kur’an’ın ilkelerinden uzak hayat yaşayanlar ve inandığını söylediği halde inanmayanlar peygamberlerin bu yaşam öykülerinden gereken dersi çıkartmak yerine zaman zaman derin bunalımların içine düşmüşlerdir. Oysa Kur’an, çıkmaz sokağa girdiğini düşünen insanları değişik ayetlerde şu şekilde uyarmaktadır:
“De ki: “[Allah şöyle buyuruyor: ‘Ey kendilerine karşı haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin: Allah bütün günahları bağışlar; çünkü yalnız O, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır!’’ (Zümer, 39/53)
“... Ve Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; bilin ki, hakkı inkâr eden insanlardan başkası Allah'ın hayat bahşedici rahmetinden ümit kesmez.” (Yusuf, 12/87)
Yine Kur’an-ı Kerim, hicret esnasında mağarada iken endişeye kapılan Hz. Ebû Bekir’i Hz. Peygamber’in şu şekilde uyardığını haber vermektedir:
“Eğer siz Elçi'ye yardım etmezseniz, o zaman [bilin ki] o'na [yine] Allah [yardım edecektir, tıpkı,] o hakkı inkâra şartlanmış olan kimseler o'nu yurdundan sürüp çıkardıkları zaman yardım etti[ği gibi]; (ki o gün o yalnızca) iki kişiden biriydi ve bu iki kişi [saklandıkları] mağaradayken Elçi arkadaşına: “Üzülme” dedi, “Allah bizimle beraberdir.” Ve derken Allah o'na katından bir sükûnet/bir güven duygusu bahşetti, o'nu sizin göremeyeceğiniz güçlerle destekledi ve (böylece) hakkı inkâra şartlanmış olanların dâvâsını bütünüyle yere düşürdü, Allah'ın dâvâsı ise (böylece her zamanki gibi) üstün ve yüce kaldı: çünkü Allah, kudretçe en üstün, hüküm ve hikmetçe en uludur.” (Tevbe, 9/40)
Aynı şekilde balina/balık tarafından yutulan Hz. Yunus’un da o sırada “çıkmaz bir sokakta olduğunu düşünmeksizin” sabırla Yüce Allah’a dua ettiği ve O’na sığınarak O’ndan yardım dilediği şu ayetlerde ifade edilmektedir:
“Ve o balık olayının kahramanı[nı da an]; hani, o gücümüzün kendisine ulaşamayacağını sanarak öfkeyle çıkıp gitmişti! Ama sonra [kapıldığı korkunun] derin karanlığı içinde: “Senden başka tanrı yok! Sınırsız kudret ve yüceliğinle Sen her şeyin üstündesin: doğrusu ben gerçekten büyük bir haksızlık yaptım!” diye seslenmişti. Onun da duasını kabul buyurduk ve kendisini o sıkıntıdan kurtardık. İşte Biz mü’minleri böyle kurtarırız.” (Enbiya, 21/87-88)
“Öyleyse, Rabbinin hükmüne sabırla katlan ve öfkeye kapılıp da sonra [ızdırap içinde korkuyla, pişmanlık ve acı içinde] yutkunarak dua eden büyük balık sahibi gibi olma. Ve hatırla:] ona Rabbinin rahmeti ulaşmamış olsaydı (kıyamet gününe kadar o balığın karnında kalır (Saffat, 37/144) ve hesap gününde de) kınanmış (bir günahkar) olarak (mahşer) meydan(ın)a atılırdı. Ancak (Yunus içtenlikle tövbe edince) Rabbi onu (yeniden) seçkin bir makama yücelterek erdemli kulları arasına kattı. (O halde ey şanlı elçi ve ey Müslüman! Sen de Yunus’un durumundan örnek al ve sakın öfke ve karamsarlığa kapılıp da tebliğ görevini ihmal etme!)” (Kalem, 68/48-49)
Görüldüğü üzere Hz. Yunus, Rabbinin kendisine ulaşan rahmetiyle o zor durumdan kurtulmuştur. Mü’minlere düşen görev de aynı şekilde ellerinden geleni yaptıktan sonra Allah Teâlâ’nın rahmetini elde edebilmek için sabırla zorluklara katlanmaları, mücadeleden asla vazgeçmemeleri, Yüce Allah’a güvenip teslim olmaları ve sadece O’ndan yardım beklemeleridir.
Diğer taraftan Kur’an, derin bunalım/buhran anlarında insanların Yüce Allah’ın sınırsız şanını yüceltmelerinin önemini şöyle açıklamaktadır:
“Eğer o, [en derin bunalım anlarında bile] Allah'ın sınırsız şanını yüceltenlerden (öncesinde de görevini en iyi şekilde yapanlardan) olmasaydı, herkesin yeniden dirileceği güne kadar o (balığı)n karnında kalmış olacaktı: (Ama balığın karnında bizi andı, tesbih etti, biz de) onu hasta bir halde ağaçsız, çıplak bir yere attık.” (Saffat, 37/143-145)
Yine Kur’an-ı Kerim, Hz. Mûsâ’nın bir cinayete karıştığında Yüce Allah’tan ümidini kesmediğini, “çıkmaz sokağa girdiği” düşüncesine/kaygısına kapılmadığını ve şöyle dua ederek hatasına tövbe ettiğini haber vermektedir:
[Ve] “Ey Rabbim!” diye dua etti, “Ben kendime yazık ettim! Beni bağışla.” Ve [Allah] da o'nu bağışladı. Çünkü O çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır.” (Kasas, 28/16)
Aynı şekilde Kur’an-ı Kerim, kuyuya atılmış Hz. Yusuf’un Yüce Allah’tan ümit kesmeden sabırla günlerce bekleyip oradan kurtulduğunu (Yusuf, 12/15, 19), Mısır’da zindana atıldığında da yıllarca beklerken sebeplere sarılıp arkadaşlarıyla krala haber saldığını (Yusuf, 12/42) ve “çıkmaz sokağa girdiği gibi bir düşünceyi” asla aklına getirmediğini haber vermektedir. Bütün bunların Kur’an’da bahsedilmesinin nedeni, kıyamete kadar gelecek bütün insanların buradan gereken dersler çıkarmaları, bazı sıkıntılar karşısında pes etmeden sabırla ve kararlılıkla mücadeleye devam etmeleridir.
Bilinmelidir ki Kur’an-ı Kerim’de “her zorlukla beraber bir kolaylığın olduğunun ifade edilmiş olması”, insanlara ümit veren, dayanma güçlerini artıran ve çıkmaz sokak düşüncesini yerle yeksan eden büyük bir müjdedir. Nitekim âyette “Elbette her güçlükle birlikte bir kolaylık vardır. Evet, her güçlükle beraber bir kolaylık vardır” (İnşirah, 94/5-6) buyurulmaktadır.
Bütün bu örnekler gösteriyor ki, Kur’an’ın ilkelerine uygun hayat süren kimse zaman zaman şeytanın ve şeytanlaşmış insanların telkin ve tavsiyeleriyle çıkmaz sokağa girdiğini düşünse bile kesinlikle Allah’tan ümidini kesmemeli, Yüce Allah’ı hatırlamalı, sabırla ve kararlılıkla o zorluğu aşmanın yollarını aramalıdır. Zira şu âyet böyle davranmayı tavsiye etmektedir:
“Ama dâvâmız uğrunda üstün gayret gösterenleri, Bize varan yollara mutlaka yöneltiriz: Allah, kuşkusuz, O’nu görüyormuşçasına kulluk eden ve yaptığı işin hakkını verenlerle beraberdir.” (Ankebut, 29/69)
Sonuç olarak, hayatının her anında imtihan olduğunun farkında olan bir insan “çıkmaz sokak düşüncesini/saplantısını” derhal terk eder, gerçeklerle yüzleşir ve Kur’an’da anlatılan bütün bu örneklerden gereken dersi alır. Bu bakımdan “çıkmaz sokak düşüncesine” kapılanlar kendi içlerinde olumlu anlamda değişim ve dönüşüm başlatmalı ve şeytanın vesveselerine/ ayartmalarına kanmamalıdır. Unutmamak gerekir ki öfkeye kapılıp isyan etmek ya da ümitsizlik girdabına kapılıp sürüklenmek insanın felaketidir, dünya ve ahiretini kaybetmesinin başlıca nedenidir. (15.03.2010)