Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Büyüklerin yanında çocuk sevilmez anlayışının perde arkası

A+A-

Ahmed Bican’ın yazmış olduğu Envâru’l-Âşikîn adlı eserde “nakildir ki” diyerek aktardığı bir rivâyette; “Hz. Peygamber’in torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i (61/680) onlar daha küçük iken dizine oturtup, şefkat ederek sevdiği, Hasan’ı ağzından/ dudağından, Hüseyin’i de boynundan öptüğü anlatılmaktadır. Bunun üzerine Cebrâil’in derhal üç şal getirdiği, kara, sarı ve kırmızı renklerdeki bu şalları, Allah’ın gönderdiğini söylediği ve Hz. Muhammed’e şöyle demesini emrettiği haber verilmektedir:

“Reva mıdır beni nice seversin ki, karşumda oğlanlarını öpersin? Benim aşkım onu ister ki, benden gayri nesne sevmeye. Bu kara donu sen giy, zîra yas donudur. Bu sarı donu Hasan giysin ki, ağu (zehir) içecektir. Ve kızıl donu Hüseyin giysin ki, şehid olup kanı bulaşır” dediği nakledilmektedir.[1]

Bu rivâyette anlatılanlarla kıssacı vaizlerin anlattıkları arasındaki paralellik dikkatleri çekmekte ve duygusal yanı ağır basan üslup kendini hemen belli etmektedir.

Zîra Yüce Allah’ın böyle bir şey söylemeyeceği gâyet açık ve nettir.

Nitekim Hz. Peygamber’in vefâtı esnasında henüz yedi ve sekiz yaşlarında olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i en sevimli oldukları, sevgiye ve ilgiye en fazla ihtiyaç duydukları bir çağda sevmesi ve öpmesinden daha doğal ne olabilir! Dolayısıyla, son derece tabii olan “torun sevgisinin” bu şekilde cezalandırılmasını anlamak güç görünmektedir.

“Büyüklerin yanında çocuk sevilmez” anlayışının arkasında yatan temel sebeplerden bir tanesi de, bu uydurma rivâyette verilen yanlış mesaj olmalıdır.

Çocukları çok seven ve sevilmesini tavsiye eden, onların başını okşayıp hayır dua eden, torunu Hz. Hüseyin’i omuzuna bindirip gezdiren, çocuk ağlaması duyunca cemaate kıldırdığı namazı kısaltan, sefer dönüşlerinde kendisini karşılayan çocukları bineğine alıp önüne ve arkasına oturtan, ilk önce olgunlaşan meyveler kendisine getirildiğinde, bereketli olması için dua ettikten sonra, orada bulunan en küçük çocuğa vermeyi âdet edinen, savaşlarda çocuklara zarar verilmesini yasaklayan, kucağına sevmek için aldığı bebeğin elbisesine idrarını yapmasına kızmayıp su ile temizleyen ve bu durumu hoşgörüyle karşılayan bir Peygamber’in Allah tarafından böyle azarlandığı ve başına gelecek felâketlerin önceden ona haber verildiği insanlara aktarılacak olursa, doğal olarak bu kimseler de, “çocuklarına karşı sevgilerini gizleyecek, büyüklerinin yanında çocuklarını sevemeyecek ve ayıplanacakları korkusuyla da onları öpemeyeceklerdir.”

Büyüklere saygısızlık olarak değerlendirilen “böyle sakat bir anlayış”, günümüzde bazı bölgelerde hâlâ geçerliliğini korumaktadır.

Çocuk sevgisini insanın kalbine koyan Yüce Allah, bu sevginin ölçülü olmasını istemiş ve bunun bir imtihân olduğunu haber vermiştir.

Bu sevgide aşırıya kaçılmadığı ve sevgiler karıştırılmadığı müddetçe insanı Yüce Allah’tan uzaklaştırması söz konusu değildir.

Kaldı ki O’na daha da yakınlaştıracağı aşikârdır.

Zîra çocuk ve torun sahibi olmak, insanın Yüce Allah’ı daha da çok seven bir kul olmasına vesile olabilir. Çocukları kendisine verenin ve alanın Yüce Allah olduğunu bilen bir kimse Allah Teâlâ’yı daha çok sevebilir ve bu sevgisini şükrederek daha da derinleştirebilir.

Sonuç olarak, bir insanda meşrû çerçevede eş, çocuk, makam, mevki, rütbe ve mal sevgisi olmasında herhangi bir sakınca yoktur. Hz. Peygamber’in sözleri ve uygulamalarıyla bağdaşmayan ve âyetlere ters düşen bu rivâyet kesinlikle uydurmadır. Bu ve benzeri mevzu hadislere karşı son derece dikkatli olunmasında yararlar vardır. (15.06.2007)

 

[1] Geniş bilgi için bkz,  Dr. Ahmet Emin Seyhan, Hadislerde Kıyamet Alametleri, s. 97-98.

 
Önceki ve Sonraki Yazılar