Bu Ne Biçim Adalet Anlayışıdır Böyle?
İnsanoğlu uyanık olduğu her dakika birileri ya da bir konu hakkında sürekli olarak karar vermektedir. Acaba insan devamlı surette farklı konularda kanaat belirtirken onun düşüncelerinin oluşumunda belirleyici olan faktörler nelerdir ya da neler olmalıdır? Neye dayanarak konuşmalı veya görüş belirtmelidir? İnsanın kararlarını belirleyen ilke ve prensipler nelerdir? Acaba birisi ya da bir şey hakkında yanlış bir hüküm verirse bundan sorumlu olacak mıdır? Düşünmeden konuşur, kalp kırar, insanları incitirse bundan mesul müdür? Birilerini değersizleştirecek ya da itibarsızlaştıracak sözler sarf ederse bunun bir vebali var mıdır? Duyduğu yalanları sürekli tekrar eder, laf taşır, iftira atar, zalime destek olur ve gıybet ederse bu yaptığı nedeniyle ona hesap sorulacak mıdır? Konuşması gereken yerde susar ve haklı olana destek olmazsa hali nice olacaktır? İşte bu ve benzeri soruları herkesin kendine sorması ve bunların cevaplarını aramaya başlaması kendi yararınadır.
Günümüzde maalesef müslümanların büyük çoğunluğunun bu konuda hassasiyet taşımadıkları ve dillerine hâkim olamadıkları görülmektedir. (el-Mü’minun 23/3) Oysa durum çok ciddi olup bunun vebali büyüktür; mesele sanıldığı kadar basit değildir ve herkes bu konularda da imtihan olduğunu unutmamalıdır. Bunun şuurunda olmayanlar ise sadece kendilerine yazık edenlerdir.
Konuyu daha anlaşılır kılmak için bazı sorular soralım ve örnekler vererek meseleyi izah etmeye çalışalım.
Acaba bir insan hastalandığında kendisini “en iyi doktorun” ameliyat etmesini isterken başka insanlara gelince onları “işinin ehli olmayan doktorlara” yönlendirmesi ve ameliyatı onların yapmasını istemesi ne kadar ilkeli ve tutarlı bir davranıştır? Neden kendisi en iyi doktoru tercih ederken söz konusu başkaları olunca kanaati birden bire değişmektedir?
Aynı şekilde bir kimse kendi çocuğunu “en iyi öğretmene” emanet ederek onun tarafından eğitilmesini isterken başkalarının çocuklarını “yetersiz öğretmenlere” havale etmesi ve yaptığı bu tutarsızlığı ısrarla savunması doğru mudur? Acaba böyle yapan kimse yetersiz öğretmenlerin daha yeterli hale gelmeleri için konuşmak yerine onların bazı haklarının yendiği argümanını dile getirerek konuyu değiştirmeye kalkışıyorsa onun yaptığı doğru mudur? Samimi ve ilkeli bir davranış mıdır?
Benzer şekilde kendisi, “işinin ehli din görevlisinin” rehberliğinde umreye ya da hacca gitmeyi istediği halde başka insanlara gelince onların sevk ve idare nedir bilmeyen, heyecanını yitirmiş, bilgileri yetersiz ve kendisini hiç geliştirmemiş “yarım hocalarla/çakma ilahiyatçılarla” umreye gitmelerini istemesi adaletli ve ilkeli bir yaklaşım mıdır? Bu nasıl bir adalet duygusudur böyle? Bu nasıl bir empati anlayışıdır? “O zaman böyle yetersiz bir din görevlisinin başkanlığında senin anne ve babanın umre yapmasını ister misin?” diye kendisine sorulduğunda bunu kabul etmemesi ve “en iyi olan din görevlilerini” istemesi bir ikiyüzlülük değil midir?
Aynı şekilde genç bir delikanlının kendisi değişik genç kızlarla dolaşmayı, gezmeyi ve birlikte olmayı sever ve isterken sıra evlenmeye gelince eline hiçbir erkek eli değmemiş kız aramaya kalkması çifte standart, iffetsizlik, onursuzluk ve ilkesizlik değil midir?
Yine kendi özel şirketi ya da işleri için en iyileri seçerken sıra devletin işlerine gelince yetersiz ve ehil olmayan eş, dost, tanıdık ve yakınlarını tercih etmesi ve o kimseleri önemli makamlara getirtmesi ya da gelmeleri için aracılık etmesi ilkeli/adil bir davranış mıdır?
Yetersiz doktoru, öğretmeni, imamı ya da herhangi bir meslek sahibini “yanlış eşitlik ve adalet duygusu” ile savunmaya kalkışmak, bu tür kifayetsiz insanların önemli yerlere gelmelerine destek olmak ve böylece yanlış kararlar almak doğru mudur? Bu nasıl bir mantıktır? Kendisine gelince “en iyi olanı” isteyen ama söz konusu başkaları olunca onların “yetersiz insanlar” tarafından tedavi edilmelerini/eğitilmelerini/idare edilmelerini veya umreye götürülmelerini bekleyen kişinin bu yaptığını adaletle ve hakkaniyetle bağdaştırmak mümkün müdür?
Kısaca bir insan “kendisi için istediğini başka insanlar için de istemedikçe gerçek anlamda iman etmiş olamayacağını” bilmelidir. Kanaatimizce kendisine gelince en iyisini isteyen ama başkalarına gelince ehil olmayanların hakkını savunma moduna geçen, onları yetersiz ve kalitesiz insanlara yönlendiren kişi ilkeli, insaflı, hakkaniyetli ve adaletli bir duruş sergileyememiştir. Dolayısıyla herkesin dönüp kendisine bakması, yanlış adalet anlayışını mutlaka ama mutlaka yeniden gözden geçirmesi ve acilen terk etmesi gerekir.
Kaliteli işi veya kişiyi her zaman ve her yerde savunmak yerine yetersiz insanları özendirir tarzda onların yanında yer almak vebal değil midir? Mekke’nin fethinden önce İslam’a giren ile sonradan giren bir değilken, Yüce Allah yolunda canı ve malı ile mücadele eden ile evinde oturan bir değilken bu nasıl bir eşitlik anlayışıdır böyle? Bu tür bir düşünceyi savunmak Kur’ân’ı zerre kadar bilmemek değil midir? Zira Kur’ân, bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını söylerken adalete ve hakkaniyete vurgu yapmakta ve gerçek eşitliği göstermekte ve öğretmektedir. Eşitlik edebiyatı yaparak tembelleri ve tembelliği özendirmek doğru mudur? Mesleğinde en iyi noktaya gelmek için gece gündüz çalışan biriyle tembellik edeni bir tutmak adalet midir? Performans kriterlerini bir kenara bırakıp referans kriterlerine göre hareket etmek ve emaneti ehline vermemek utanılacak bir hâl değil midir?
Sonuç olarak, herkes öncelikle kendisine bakmalıdır. Empatiyi/duygudaşlığı içselleştirmelidir. “Yanlış bir eşitlik anlayışını” derhal terk etmelidir. Kendisi için istediğini başkaları için de istemelidir. “Adalet”, “eşitlik”, “hakkaniyet” kavramlarının arkasına gizlenerek “tembelliği, ataleti, miskinliği, kalitesizliği” özendirmemeli ve “tembel insanları” desteklememelidir. Hak edene hakkını vermelidir. Kaliteli işler yapanları savunmalıdır. Aksi takdirde söylediği her sözden, yaptığı her işten, aldığı her karardan sorumlu olacağını bilmelidir. Torpile, adam kayırmaya ve yandaşlığa savaş açmalı ve görevi gerçekten hak edene teslim etmelidir. Liyakat ve fazilet esaslı görevlendirme ve yönetim biçimini savunmalı ve kendisi de ona uygun hareket etmelidir. (23.09.2011)