Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Bilmiyorsan Sus ve Aklını Kendine Sakla!

A+A-

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyin peşine düşme! Çünkü işitme duyusu, görme duyusu ve kalp (ruh), bunların hepsi [Hesap Günü'nde] bundan sorguya çekilecektir!”[1]

Maalesef müslümanların büyük çoğunluğu bu âyetin açık hükmüne karşı gelmektedir. Zira inananların ekserisi bilmedikleri konularda konuşuyor, ahkâm kesiyor, atıp tutuyor, bir sürü yanlış yapıyor ve utanmadan başkalarına akıl vermeye kalkıyor. Oysa Yüce Allah, bilmeyenlerin ehil olanlara danışmalarını tavsiye ediyor: “…Eğer bu konuları bilmiyorsanız ilim adamlarına/sahanın uzmanlarına sorunuz!”[2]

Ancak her kafadan bir ses çıkarsa, konunun uzmanlarına kulak verilmezse, o dinin/ devletin/toplumun/şirketin/cemaatin/ailenin hiçbir ilerleme kaydedemeyeceği, yerinde sayacağı, hatta geriye doğru gideceği ve sonunda da çökeceği/yıkılacağı aşikârdır.

Mesela devletin en tepe noktasında olanlar, uzun istişareler sonucu kararlar alıp bunları hukuk içinde kalarak uygularken, “tüm verileri görmeden, noksan bilgilerle” haksız eleştiri yapmak, gelişigüzel konuşmak asla doğru değildir. Aynı şekilde çok yönlü düşünmeden sadece kendi çıkarlarını gözeterek ve tek bir delile bakarak karar vermek ve kamuoyunu yanlış bilgilendirmek de büyük bir haksızlık ve adaletsizliktir. Böyle yapanlar, konunun uzmanlarına kulak vermedikleri ve bilmedikleri konularda ahkâm kestikleri için büyük bir vebali de yüklenmişlerdir.

Aynı şekilde bir aile, herhangi bir konuda uzun istişareler sonucu karar vermişse, üçüncü kişilere bu karara saygı duymak ve karışmamak düşer. Zira ailenin yaşadıklarını, sıkıntılarını, uzun vadeli planlarını, beklentilerini yine en iyi bilen o ailenin fertleridir. Dışarıdan birileri kalkar, eksik bilgiye dayalı sübjektif kanaatlerini onlara dayatmaya ve kafaları bulandırmaya kalkışırlarsa bu hem şık hem doğru hem de ahlâkî bir davranış olmayacaktır. Ya da ailenin arkasından ileri geri/saçma sapan konuşur, kendince aileye çeki düzen veya akıl vermeye kalkarlarsa bu da büyük bir terbiyesizlik olarak değerlendirilebilir. Zira üzerine vazife olmayan konuya kişinin burnunu sokması yanlıştır. Çünkü ondan böyle bir talepte bulunan hiçbir kimse olmamıştır.

Dolayısıyla bu tür dedikoducu/şaklaban/şarlatan/fitneci başıboş kimselere düşen görev, bir ailenin aldığı karara saygı duymak, içişlerine karışmamak, fitne ve fesat çıkarmamak ve ailenin huzurunu bozmamaktır. Kendi aklını kendine saklamaktır. Çünkü böyle lüzumsuz tipler, o ailenin ne yaşadığını bilmiyor ve yanlış bilgiyle doğru olmayan bir kanaate varıyor olabilir. Dolayısıyla herkesin kendi işine bakması, bilmediği konularda konuşmaması ve çok olduğunu düşündüğü aklını kendine saklaması gerekir. Çünkü böyle yapmak kişinin kendi lehine olacaktır.

Elbette dışarıdan bir kimseye herhangi bir konudaki fikri sorulacak olursa o şahıs kanaatini, tecrübelerini, birikimini söyleyebilir; bildiklerini o kişilerle paylaşabilir. Güzellikle uyarı vazifesini yapabilir. Ancak ailedeki çocukların hastalık ve eğitim durumunu, ailenin gelir gider tablosunu, alacak ve vereceklerini, uzun vadeli planlarını bilmiyorsa o kimseye düşen susmak ve kendi işine bakmaktır. Yarım yamalak bilgiyle ona buna akıl vermemektir.

Eğer böyle birisi, üzerine vazife değilken sağda solda konuşuyor ve aileyi çekiştiriyorsa, laf getirip götürüyorsa, aileyi huzursuz ediyorsa bu resmen kul hakkı ihlalidir. Zira bir ailenin içişlerine burnunu sokmak, dışarıdan müdahale etmek, gerçekleri bilmeden ailenin aldığı kararlara; “Tamamen keyfî bir karar!” yaftasını yapıştırmak büyük bir densizliktir.

Bu itibarla, herkes kendisini ilgilendiren konularda konuşmalı, tek bir delile/kanıta/belgeye veya dedikodulara bakarak başkaları hakkında kolayca hüküm vermemelidir. Eğer böyle birisi ısrarla konuşuyor, hep söyledikleri yanlış çıkıyor ve bu söylemlerinden/lakırdılarından dolayı başkaları zarar görüyorsa bu kişi büyük bir vebali omuzlamış demektir. Çünkü bu adam/kadın öpçelik etmiş, boşboğazlık yapmış, diline hâkim olamamış, büyük laflar etmiş, yanlış işler yapmış ve pek çok vebal almıştır. Böylece, mahşer günü karşısına çıkartılacak günahlarının delillerini bizzat kendisi üretmiştir. Zira onun söyledikleri tamamen kayıt altına alınmış, amel defteri oluşturulmuş ve bu defter Mahşer günü önüne konulacaktır/eline verilecektir.

Bu yüzden, sorulmuyorsa herkes aklını kendine saklamalı ve boş şeylerden uzaklaşmalıdır. “Ben olsam” diye başlayan büyük konuşmalar yapmamalıdır. Bilmediği konularda ileri geri laflar etmemelidir. İlerleyen yıllarda kendisini zor durumda bırakacak söylemlerde bulunmamalı ve ağır imtihanlarla karşı karşıya kalmamak için çenesine sahip olmalıdır. Çünkü eleştirdiği, kınadığı, küçümsediği, alay ettiği, büyük konuştuğu konularda kendisi mutlaka ama mutlaka sınanacaktır. Allah tarafından kendisine verilen mühlet bittiğinde, eskiden dalgasını geçtiği o kimselerden çok daha kötü duruma düşebilecektir.

Sonuç olarak, kadın olsun erkek olsun akıllı bir mü’min az ve öz konuşur. Sorulursa cevap verir. Lüzumsuzluk etmez, gevezelik yapmaz. Başka ailelerin işlerine burnunu sokmaz ve hiçbir kimseyi üzmez. Her zaman övündüğü, gurur duyduğu ve çok olduğunu varsaydığı aklını sadece kendine saklar. (02.05.2014)

 

[1] el-İsrâ 17/36.

[2] en-Nahl 16/43.

Önceki ve Sonraki Yazılar