Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Beterin Beteri Var!

A+A-

Şurası bir gerçek ki şükür azaldıkça şikâyet artar, şikâyet arttıkça da şükür azalır. Genel olarak tüm toplumlara bakıldığında bunun sayısız örneğine rastlamak mümkündür.

İnsanlar Yüce Allah’tan uzaklaştıkça, içlerindeki şeytanî sesin tesirine girdikçe ellerindeki nimetlere şükretmek, Yüce Allah’a dua etmek, daha iyi olanlarına kavuşmak için çalışıp çabalamak yerine kısa yoldan köşe dönmek derdine düşmekte ve sırat-ı müstakimden ayrılmaktadır.

Ya da helal mi haram mı bakmadan mal ve servet edinmek ve tüketmek hırsıyla hareket etmekte, hayata hep karamsar bakmakta, bardağın dolu tarafını değil sürekli boş tarafını görüp konuşmakta, anlamsız ve faydasız sözlerle ömürlerini tüketmektedirler.

Bu tipler, yazın sıcak havadan, kışık soğuktan şikâyet ederler. Tabiat ve insanlar için bir rahmet kaynağı olan yağmuru yağdıran Yüce Allah’a hamd etmek yerine, şiddetli bir yağmur yağınca isyan kokan cümleler sarf ederler. Bu tiplerin dünyalarında sabır kavramı adeta yok olmuş ve tümden varlığını yitirmiş gibidir.

Oysa insan olarak yaratıldığı, kendisine “cenneti kazanma fırsatı” verildiği için daim şükür halinde olması gereken bir insanın Allah Teâlâ’ya yönelmesi ve O’na şöyle dua etmesi daha uygun olmaz mıydı?

“Rabbim bugünümüze şükürler olsun. Bize rahmetinle muamele et! Bize dayanma gücü ver! Bizi şeytanla ve şeytanlaşmış insanlarla başbaşa bırakma! Rabbim! Sana sürekli şükreden bir kul olmamı sağla! Rabbim içimde öyle güzel duygular uyandır ki hep sana hamd eden bir kul olayım!”

Böyle dua edenlere Yüce Allah’ın rahmetiyle muamele edeceği, üzerine lütfunu, fazlını ve bereketini yağdıracağı, hiç ummadığı şekilde onu rızıklandıracağı, kalbine huzur ve itminan vereceği, sıkıntılarından kurtaracağı muhakkaktır.

“Bunda da bir hayır vardır! Rabbim! Beterinden koru! Güç yetirmeyeceğim şeylerle beni imtihan etme Allahım! Katından bana dayanma gücü ve sabır ihsan et Allahım!” diyen bir mü’minin daha huzurlu ve sağlıklı olacağı muhakkaktır.

Hastalık, sıkıntı, kaza, keder, elem ve yaşanan bazı acı olaylara ibretle bakan, sonra da haline şükreden, düşünen, sorgulayan ve hatalarından ders alan insan gaflet uykusundan uyanabilecektir. Bu kimseler “Bu da geçer ya hu!” deyip kaldıkları yerden hayata devam edeceklerdir. Ama yaşadıklarınden ders ve ibret almayanlar ise şükürsüzlüğe ve isyana sürükleneceklerdir.

Görüldüğü üzere her iki halde de belirleyici olan kişinin olaylara bakışı ve bunları yorumlayış biçimidir; niyetidir; tasavvurlarıdır; samimi olan ve olmayan eğilim ve davranışlarıdır. Allah ile arasında oluşturabildiği bağın/kurbiyetin derecesi ve sağlamlığıdır.

Öte yandan, elinden gelenin en iyisini yapmayan, çalışıp çabalamayan insanın sızlanmaya ve şikâyet etmeye hakkı yoktur. Hiç bir şey yapmadan oturan, boş şeylerle ömür tüketen sonra da şükürsüzlüğün girdabına düşen insanın suçlaması gereken sadece kendisidir.

Hayata olumlu bakan olumlu düşünür. Yüce Allah’ın kendisi için yarattığı tabiatı inceleyen sonra da şükreden kimse hayatından lezzet alır; mutlu, huzurlu ve sağlıklı olur.

Ama tam tersini yapan ve yaratılan muhteşem güzellikleri görmeyen sürekli şikâyet eder ve olumlu şeyleri fark edemez. Onu yoldaşı şeytan aldatır ve kandırır. Zira aldanmayı isteyeni aldatacak birileri hep bulunur ve bunlar daima sağlıklı tefekkürden yoksun olanları kandırır. En sonunda ise aldatan da ona bilerek ve isteyerek kanan da kaybeder. Özetle, sürekli hayatından ve yaşadıklarından şikâyet eden kimsenin günün birinde kalbi katılaşıp taşlaşır; anlama, kavrama, sezme, yorumlama, analiz ve çözümleme yapabilme yeteneği dumura uğrar.

Öte yandan Hz. Peygamber’in sünnetinden biri de şükürdür. Onun gibi daima şükür halinde olmayan bir müslümanın sürekli hayatından şikâyet edip sızlanması yanlıştır. Yapılan güzellikleri görmeyen, o güzellikleri yapanları takdir etmeyen ve o hayırlı faaliyetleri gerçekleştirenlerin başarısı için hayır dua etmeyen bir müslümanın Hz. Muhammed’i gerçek anlamda tanıdığını, sevdiğini ve örnek aldığını söyleyebilmemiz oldukça zordur.

Sonuç olarak, içtenlikle “Beterin beteri var. Bunda da muhakkak bir hayır vardır” diyebilen,  sabreden, mükâfatını sadece Yüce Allah’tan bekleyen ve şükreden mü’min her iki âlemde de kazançlı çıkar. Ama haline şükretmeyen, kanaatsiz, doyumsuz, açgözlü, sabır nedir bilmeyen, sürekli eleştiren, hatalarından hiç ders almayan, yapılan güzellikleri takdir etmeyen ise kısa vadede kazançlı gibi görünse de uzun vadede her iki cihanda da kaybeder. Kur’ân-ı Kerîm böyle yapıp da kaybedenlerin örnekleriyle doludur. Bu gerçeği görmek isteyenler görür, lakin hakikate karşı bilerek ve isteyerek kör, sağır ve dilsiz kesilenler ise sadece bakmakla ve şikâyetlerine kaldıkları yerden devam etmekle yetinir. (29.06.2012)

Önceki ve Sonraki Yazılar