Bağlılık ve Bağımlılık Arasındaki Farka Dikkat!
Bir lidere sadık kalmayı (sadakati) doğru değerlendiremeyerek onun yanlışlarını da onaylamak, o ne derse desin kayıtsız şartsız kabul etmek, körü körüne onun emirlerine uyup peşinden gitmek ve böyle sakat bir sadakat anlayışını savunmak “bağlılık” değil “tam bağımlılıktır.” Bu bakımdan kendi iradesini yok sayan, hatayı da savunan kişi büyük yanlış yapar.
İslam’ı doğru kaynaklardan öğrenememiş, dinî ve ahlâkî değerleri özümseyememiş bazı kimseler, liderinin/şeyhinin/hocasının her dediğini tasdik etmeyi marifet zannetmekte, “Sadık olmak, dürüst olmaktan daha iyidir” gibi sakat bir anlayışla hareket etmektedir. Oysa bu, sadakat değil resmen hamâkattir.
Hz. Ömer bile kendisi hata ettiğinde nasıl davranacaklarını arkadaşlarına sormuş, onlar da kılıçlarıyla düzelteceklerini söyleyince Hz. Ömer, kendisine böyle yol arkadaşları verdiği için Yüce Allah’a hamd ve şükür etmiştir. Görüldüğü üzere hatasız kul olmaz. Önemli olan hatadan dönmek ve yanlışta ısrar etmemektir.[1] Nitekim lider de insandır, hata edebilir, yanılabilir ve yanlış yapabilir. O yanlış yaptığında çevresinde onu uyaracak ve doğruyu gösterecek kimseler olmalıdır. Gerçek sadakat işte budur.
Ancak lider ve yakın çevresi, kendilerini uyaran böyle kişileri hainlikle suçlar ve yanlışta ısrar ederlerse sonunda kaybetmeleri ve duvara toslamaları kaçınılmaz olur. O yüzden doğruları hatırlatanlara minnettar olmak yerine onlara kin kusmak ve onlardan kurtulmaya çalışmak tam bir aptallıktır.
Nitekim hata ve günahta ısrar edenlere arka çıkmak, onları savunmak yanlıştır. Şu âyeti birlikte okuyalım:
“Ve asla zulümde ısrar edenlerden (gerçeği çarpıtan, menfaatleri icabı hukuk ilkelerini çiğneyen, hukuksuzluğu alışkanlık haline getirenlerden) yana eğilim göstermeyin (onlara sevgi, saygı ve sempati beslemeyin! Çıkarınız gereği onlara yağcılık/dalkavukluk yapmayın, destek olmayın). Yoksa [ahirette] ateş size de dokunur ve Allah'tan başka koruyucunuz olmadığına göre, o zaman [O'nun tarafından da] yardım edilmez size!”[2]
Görüldüğü üzere lidere bağlılık diyerek onun için yalan söylemek, her türlü yanlışını savunmak, haramı helal saymak, gayr-i meşru taleplerini yerine getirmek kesinlikle doğru değildir. Çünkü yukarıdaki âyet gayet açık ve nettir. Zira sadakat adına Kur’ân ve sünnetin ilkelerine aykırı davranmak ve peşine takıldığı kişinin her dediğini sorgusuz sualsiz yapmak sıddıkiyet değil rezalettir. Böyle bir taassup, mahcubiyet doğurur ve insanı zillete götürür. Bu tür bir fanatizm, insanı her iki hayatta (dünya ve ahiret) da helak eder.
Kanaatimizce gerçek sâdık; lideri/hocayı/şeyhi değil, vahyin ilkelerini tasdik eder ve bunları kendine rehber edinir. Lideri yanlış yaptığında onu uyarır. Onların peşinden giderek hatada ısrar etmez. Liderinin de yanılabileceği ihtimalini göz ardı etmez ve “ilke eksenli” düşünür. Bütün bunlara rağmen liderini ve yakın çevresini hatadan döndüremediğinde ise onları terk edip hakikatin yanında yer alır. Bunu da korkmadan etrafına söyler/haykırır. Yanlıştan döndüğünü her platformda gösterir. Kabuğuna çekilip pısırıkça oturmaz.
Sonuç olarak, menfaati icabı işin kolayına kaçmak, iradeyi rafa kaldırmak, yanlışa arka çıkmak, zulme sessiz kalmak, sorumluluk almaktan kaçınmak ve bedel ödemeyi göze almamak insana her iki dünyada da kaybettirir. Lidere sadakat, o doğru ve maruf işler yaptığı sürece geçerli olup yanlış yaptığında ise; “Bu yanlış!” diyerek tavrını göstermekle olur. Zira yanlış şeyleri de kabul sadakat/bağlılık değil “bağımlılıktır.” Her türlü bağımlılık ise insanı mutlaka felakete sürükler ve tepetaklak cehennemi boylamasına neden olur. (26.09.2014)
[1] Âl-i İmrân 3/135.
[2] Hûd 11/113.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.