Annelerin Kıymetini Bilmek
Mükemmel surette yaratılan insanoğlu Yüce Allah’a kulluktan sonra anne ve babasına “ihsan ile” muamele etmekle mükelleftir. Yani; insanoğlu anne ve babasına iyi davranmakla, kalplerini kırmamakla ve onları hoşnut etmekle görevlidir.
Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Rabbin, kendisinden başkasına asla kulluk etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.”
Bir gün ashâb-ı kiramdan birisi Peygamberimizin yanına gelerek ona şöyle bir soru sordu: “Ey Allah’ın Resulü! İnsanlar arasında iyi davranılmaya en çok layık olan kişi kimdir? Peygamberimiz: ‘Annendir’ buyurdu. O kimse: ‘Sonra kim?’ dedi. Peygamberimiz; ‘Yine ‘Annendir’ buyurdu. Adam: ‘Sonra kimdir?’ dedi. Peygamberimiz: ‘Yine annendir’ buyurdular. Bunun üzerine o kimse: ‘Sonra kimdir?” deyince bu sefer Peygamberimiz: ‘Sonra babandır’ buyurdular.”
Görüldüğü üzere İslam’da “anne hakkı” bu kadar önemlidir. Çünkü İslam, anneye çok değer vermiş, sevgili Peygamberimiz de; “Cennet, annelerin ayakları altındadır” buyurmuşlardır.
Annesini küçük yaşta kaybeden Peygamber efendimiz Mekke’ye her gidişinde Mekke-Medine arasında bulunan Ebvâ köyüne uğramış, annesinin kabrini ziyaret etmiş, eliyle onun kabrini düzeltmiş ve annesine hayır duada bulunmuştur.
Yine sütannesi Hz. Halime ile her karşılaşmasında ona hediyeler vermiş, ona son derece saygı göstermiş ve oturması için hırkasını yere sermiştir.
Görüldüğü üzere anne ve babaya saygıda kusur etmemek, onlara daima iyilikte bulunmak ve gönüllerini almak hem Kur’an-ı Kerim’in emri hem de Hz. Peygamber’in sünnetidir.
Bu bakımdan anne ve babaya hürmetsizlik, onlara incitici sözler söylemek veya onları yalnızlığa terk etmek Allah ve Resulünün emirlerine karşı gelmektir. Dolayısıyla aklı başında bir Müslüman böyle bir hataya düşmez ve anne ve babasının kalplerini kırıp onları incitmez.
Dokuz ay on gün yavrusunu karnında taşıyan, iki yıl gece gündüz sürekli emziren, ıslattığında altını temizleyen, uykularından mahrum kalan ve yavrusunu gözü gibi koruyan bir annenin “Yavrum!” deyişindeki derin sıcaklığı ve samimiyeti hiçbir kalem yazamaz ve dil anlatamaz.
Bu itibarla, annenin hayır duasını almak evlat için bir bahtiyarlıktır. Unutulmamalıdır ki “Allah’ın rızası anne ve babasının rızasındadır/ hoşnutluğundadır.”
Ancak burada şu hususu belirtmekte yarar vardır: Anne ve baba, İslam’ın kendilerine verdiği böyle güzel bir hakkı kötüye kullanırlarsa sorumlu olacaklarını da bilmelidir. Zira yavrularının da onlar üzerinde hakları vardır. Anne ve baba yavrularına şefkat ve merhametle muamele etmelidir.
“Ben anneyim, sütümü haram ederim” diyerek çocuklarını keyfî kararlarla yönetmeye, hukuklarını çiğnemeye ve onların aile yuvasına müdahale etmeye kalkışmamalıdır. Babalar da böyle durumlarda eşlerinin değil haklı iseler çocuklarının yanında yer almalı ve karısının zulüm yapmasına seyirci kalmamalıdır. Aksi halde anne ve babalar mutlaka sorumlu olacaklarını bilmelidirler.
Zira İslam dini, anne ve babaya “itaat etmeyi” değil, “ihsan ile muameleyi” emretmektedir. Dolayısıyla bu iki kavram birbirine karıştırılmamalıdır. Onlar ne derse desin “Anne ve babaya itaat farzdır” diye bir şey yoktur. Farz olan itaat değil ihsan ile muameledir.
Özetle, başımızın tacı annelerimizin kıymetini bilelim. Onları incitmeyelim. Rabbim cümlemizi anne ve babasına ihsan ile muamele eden ihlaslı kullarından eylesin. Rabbim çocuklarının haklarını gözeten ve adaletten ayrılmayan anne ve babalardan olmamızı cümlemize nasip etsin. (01.08.2008)