Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Allah Nasip Ederse İnşallah Ne Demektir?

A+A-

1997 yılı Haziran ayında ilçe Müftüsü olarak atandığım Burdur’un Çeltikçi ilçesinde göreve başlamıştım. Müftülüğe ait bir lojman olmadığı için aşağı mahalleden bir ev kiralamıştık. Ev sahibimiz Kadir bey bir polisti ve kendisi o günlerde Isparta’nın Keçiborlu ilçesinde görev yapmaktaydı. Kadir beyin babası İbrahim amca ise kiraya taşındığımız evin yanında kendisine ait üç katlı apartmanda oturmaktaydı.
İbrahim Amca 60 yaşlarındaydı.

Hali vakti de yerindeydi. Zira kendisi Almanya’dan emekli olmuş ve ülkeye dönmüştü; oradan emekli maaşı almaya devam ediyordu. Hiçbir ekonomik sıkıntısı olmadığı gibi, tarlaları, bahçeleri, arsaları, traktörü ve taksisi olan birisiydi. Evinin önündeki ahırda ise yirmiden fazla ineği vardı ve onlardan da ayrıca ek bir gelir elde ediyordu.


İbrahim amca ile çok iyi anlaşıyorduk. Evinin önündeki araziden domates, salatalık, patlıcan, fasulye ve biber yetiştirmem için bana da küçük bir yer vermişti. Bahçede sebze yetiştirmenin püf noktaları konusunda da beni bilgilendiriyordu. Ayrıca birkaç tane tavuk beslemem için bana bir yer göstermiş ve kümesi de onunla birlikte inşa etmiştik.


İbrahim amca çok şakacı birisiydi. Kendisi ile zaman zaman şakalaşır ve gülüşürdük. Kafası da iyi çalışırdı. Espriden anlardı. Görmüş, geçirmiş, etrafı gözlemleyen, geçmişten ders alan birisiydi. Ancak onun da pek çok insanımızda olduğu gibi dini konularda eksiklikleri yok değildi. Nitekim dine değerlere karşı bakışı olumluydu ama namaz konusunda eşi Ayşe teyze kadar duyarlı da değildi.


Ayşe teyze ise saf ve temiz bir Anadolu kadınıydı. Çok iyi bir insandı. Herkese karşı güler yüzlüydü. İnsanlara yardım etmeyi severdi. Kedilere karşı da özel bir ilgisi vardı. Bir saniye bile boş durmazdı. Ahırdaki o kadar ineğe bakar, onları besler, sütlerini sağardı. Evin önündeki o büyük bahçede sebzeler yetiştirirdi. Tütün tarlasından topladığı tütünleri dizer ve kurutur, haşhaş tarlasından haşhaşları tek başına toplardı.

Elbette İbrahim amca da ona yardım ederdi ama bütün yük Ayşe teyzenin omuzlarındaydı. Zira Ayşe teyze aynı zamanda evde yemek yapar, bulaşık yıkar ve evin temizliği ile de meşgul olurdu. İbrahim amca ise daha sonradan terk etmek zorunda kaldığı sigarasını o zamanlar ağzından hiç mi hiç düşürmezdi.


Çeltikçi’de insanlar yaz kış demeden çalışırlardı. Onların durup dinlenmeye vakitleri yok gibiydi. Ayşe teyze de çok çalışanlar arasındaydı. Ancak o, bu kadar yoğun tempoya rağmen, dünyanın geçici güzelliklerine aldanmamıştı. Bu dünyanın bir sonu olduğunun farkındaydı. Her zaman ibadetlerini yerine getirme endişesindeydi. Herkesle iyi geçinirdi. Ahirete yatırım yapmayı, Allah’a daha yakın olmayı ve hacca gitmeyi çok ama çok istiyordu.

Kutsal topraklar onun gözünde tütüyordu. Her fırsatta bana mukaddes beldelerle ilgili sorular soruyordu. Ama her nedense bu konu açıldığında İbrahim amca, hiç ama hiç oralı olmuyordu. İbrahim amcaya: “İbrahim amca! Ön kayıt yaptırın da hac kur’asına katılın. Kur’ada çıkarsanız Ayşe teyze ile birlikte hacca gidersiniz” dediğimde o; “Allah nasip ederse inşallah. Bakalım hele, kısmetse olur” diyordu ama hiçbir girişimde bulunmuyordu. Bu konuda parmağını dahi kıpırdatmıyordu.

Kendisine eğer gerçekten hacca gitmeyi istiyorsa, kur’aya katılması ve kur’adan çıkması gerektiğini söylememe rağmen o yine aynı sözleri tekrarlamaktan çekinmiyordu. “Allah nasip ederse inşallah” diyor ve konuyu geçiştiriyordu.


Tabi bu durum fedâkar, vefâkar ve cefâkar bir insan olan Ayşe teyzeyi çok üzüyordu. Problem olmasın diye Ayşe teyze sesini çıkarmıyor ve her zamanki gibi sabrediyordu. Ama gönlü mukaddes beldelerin hasretiyle dopdoluydu. Oraları düşündüğünde masmavi gözleri doluyor, pırıl pırıl nur yüzüne gözyaşları süzülüyordu. Tabi bu durum beni de çok üzüyordu. İbrahim amcaya; “Allah nasip ederse inşallah” sözünün güzel ama eksik bir söz olduğunu, hacca gitmek için temenniden ziyade bir şeyler yapması gerektiğini, sebeplere sarılmazsa olumlu bir sonuç almasının söz konusu olmayacağını anlatmama rağmen o hala inadını sürdürüyor ve bu seferde “kısmetse olur” diyor ve konuyu her defasında kapatmayı tercih ediyordu.


Bir Cumartesi günüydü. Evin arkasındaki bahçede arabamı yıkıyordum. İbrahim amca ve oğlunun evleri yan yana ve aynı avlu içindeydi. O esnada İbrahim amca yanıma geldi ve: “Hocam, şu an evde bana yardım edecek kimse yok. Evin ikinci katındaki bacayı sıvamam lazım. Evin önünde beş altı teneke kum var. Sen onları kovaya doldursan da, ben onları iple yukarı çeksem.

Sonra yukarıda harç karsam ve bacayı sıvasam nasıl olur?” dedi. Ben de: “Allah nasip ederse inşallah. Bakalım hele, kısmetse olur” dedim. Benim bu sözlerim üzerine İbrahim amca sevinerek binanın ikinci katına çıktı. Ben ise arabamı yıkamaya devam ettim. Aradan on dakika geçti. Kendisi ikinci kata çıkıp orada benim kovayı doldurmamı bekleyen İbrahim amca beklemekten sıkılmış olacak ki tekrar aşağıya yanıma geldi ve: “Hocam bekledim gelmedin. Yoksa kovayı doldurmak istemiyor musun?” dedi. Ben kendisine döndüm ve güler yüzlü bir ifadeyle: “Allah nasip ederse inşallah kovayı dolduracağım, kısmetse olur inşallah” dedim.

İbrahim amca tekrar gitti ve ikinci kata çıktı. Yine beni beklemeye başladı. Ben ise arabamı yıkamaya devam ettim. Aradan bir on dakika daha geçmişti ki bu sefer biraz kızmış olarak geldi ve daha sert bir ifadeyle: “Hocam!!! ‘Allah nasip ederse inşallah. Kısmetse olur’ diyorsun ama işin ucundan hiç tuttuğun yok!!” dedi. Bu sefer ben anlamlı anlamlı gülmeye başladım. Gözlerinin içine baktım; düşünmesini istiyordum. O ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. “Bu müftü ne demek istiyor acaba?” der gibi yüzüme bakmaya başladı.

Tam o esnada: “İbrahim amca! Biz de sana hacca gitmen gerekir, halin vaktin yerinde. Üzerine hac farz olmuş, üç oğlunu da evlendirmişsin. Ekonomik olarak hiçbir sıkıntın da yok” dediğimizde sen de: “Allah nasip ederse inşallah. Bakalım hele, kısmetse olur” demiyor musun? Sen de böyle diyorsun ama işin ucundan hiç mi hiç tuttuğun yok.

Gördüğün gibi işin ucundan tutmazsan bir şeyler olmuyormuş. Gidip hac için bir ön kayıt bile yaptırmazsan hac sana nasıl kısmet olacak ki? Hacca gitmeyi Allah sana nasıl nasip edecek ki? Oysa Ayşe teyze oraları görmeyi çok arzuluyor” dediğimde biraz düşündü, sonra da kafasını yere doğru eğdi ve: “Hoca! Sen haklısın galiba” diyebildi. Ben ise uzun zamandır beklediğim ve elime geçmiş böyle bir fırsatı değerlendirmiş olmanın verdiği mutlulukla: “Hadi o zaman şimdi gidelim senin şu kovaları dolduralım” dedim. Ben kovaya kumları doldurdum, o da iple yukarı çekti ve bacayı sıvadı.


Ertesi yıl hac için ön kayıt yaptıran İbrahim amca ve Ayşe teyzeye o yıl hac nasip oldu. Birlikte hacca gidip geldiler. Sigarayı da bırakan İbrahim amca, artık namazlarını hiç kaçırmıyordu. Ayşe teyzeye ev işlerinde yardım ettiği gibi, ihtiyaç sahibi insanların da yardımına koşuyordu. Ve o, “Allah nasip ederse inşallah” sözünden sonra sebeplere sarılmak ve bir şeyler yapmak gerektiğini artık herkesten çok daha iyi biliyordu.


(Not: İbrahim amca, 12.05.2008 tarihinde kendi sürdüğü traktörüyle geçirdiği trafik kazası sonucu vefat etti. Allah rahmet eylesin.) (11.07.2008)

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.